Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı tarafından düzenlenen Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında "Türk Tiyatrosunda Estetik ve İdeoloji" söyleşisi gerçekleştirildi.

Engin Orbey Uygulama Sahnesi’nde gerçekleşen söyleşiye Dramaturji ve Dramatik Yazarlık Sanatı Ana Bilim Dalı Doç. Dr. Yavuz Pekman konuşmacı olarak katıldı. Türk tiyatro tarihinin iki kanal üzerine kurulduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Yavuz Pekman, "Bu iki kanaldan bir tanesi Karagöz, orta oyunu, kukla tiyatrosu, meddah gibi geleneksel tiyatro türleriyle başladı. Bu türler, kendi estetik yapılarını dönüştürerek farklı formların içine yedirdi. Bu durum onları bugünlere kadar getirdi. Bahsettiğim türlerin; kendine özgü bir estetiği, bir oyunculuk anlayışı, yönetim stratejisi ve bir seyirci-sahne ilişkisi vardır. Bu durumun sinemamızda da çok etkili yansımaları olduğunu biliyoruz. Mesela ben Hababam Sınıfı’nı 40 defa seyretmişimdir. 40 defa daha seyrederim. Bizim özel tiyatromuz, ağırlıklı olarak bu kanal üzerinden yürümüştür. Anadolu’daki seyirciyi de bu estetik anlayışı üzerine etkilemiştir. İkinci kanal bizde, Tanzimat Dönemi’yle bir bakıma daha sofistike halde ortaya çıktı. Tiyatro tarihimizde; başka bir tiyatro biçimi, tiyatro anlayışı ve seyirci-tiyatro ilişkisi çıkardı" diye konuştu.

“Estetiğin yeniden ele alındığı bir tiyatro hareketi var”

Tiyatronun diğer edebi dallara göre kendine çok daha farklı bir görev belirlediğini ifade eden Yavuz Pekman, "Özellikle bizim tiyatro geleneğimizde yaşanan o kırılma noktası, tiyatro tarihimiz açısından oldukça önemlidir. Bizim tiyatromuzun temel sorunlarından biri olan ve bugün bile hala aşmakta zorlandığımız estetik anlayışı, yeni arayışların ortaya çıkmasıyla ve yeni metinlerin yazılmasıyla aşılmaya başlanıyor. 80’ler ve 90’lardan sonra büyük ölçüde aşıldığını düşünüyorum. Onun için de, estetiğin yeniden ele alındığı bir tiyatro hareketi var" dedi.

“Tiyatronun olmazsa olmazı aktördür”

Türk tiyatro kültüründeki estetiğin temelinde aktörün olduğunun altını çizen Pekman, "Genel olarak tiyatroyu ayrıcalıklı bir konuma taşıyan, topluma liderlik edecek ve ona doğruyu yanlışı gösterecek bir sanat biçimiymiş gibi ortaya koyan bir anlayışımız var. Tiyatro için böyle bir ideolojik tercih yapılmış olabilir. Ama bunun yanında işin estetik boyutunun ihlal edildiği, geri plana itildiği ve ideolojinin ön planda olduğu bir tiyatro anlayışımızın ortaya çıktığının da unutmamamız gerekir. Peki bu estetiği kim oluşturacak? Tiyatronun olmazsa olmazı aktördür. Diğerleri aktöre hizmet ettikleri ölçüde değerlidir. Dolayısıyla, tiyatroda bir estetikten söz edecek olursak bunun temelinde aktörlük sanatı vardır. Aktörlük estetiği vardır. Bizim tiyatromuz bu aktörlük estetiğiyle, bu ideolojik tavır arasında hep bir çatışmacı ilişki ortaya koymuştur" ifadelerini kullandı.