Atatürkçü Düşünce Derneği Güney Marmara Bölge Toplantısı Genel Başkanımız M. Hüsnü Bozkurt ve Genel Yönetim Kurulu Üyelerinin de bulunduğu, 31 Şubemizin katılımı ile 26 Kasım Pazar günü Bursa'da toplandı. Toplantı sonunda aşağıdaki Sonuç Bildirisi oy birliği ile kabul edilerek kamuoyu ile paylaşıldı:  

    KEMALİZM, bu topraklarda Jön-Türklerden, İttihatçılara kadar giden 200 yıllık modernleşme ve aydınlanma serüveninin en DEVRİMCİ son durağıdır.

    Denenmiştir, BAŞARILI olmuştur.

    Bu anlamıyla sadece geçmişin güzel günleri değil, bugün de tüm boğuculuğu ile içte ve dışta yaşadığımız sorunların tek gerçekçi çözüm yoludur.

   Bazılarının iddialarının tersine ‘20’lerde, ‘30’larda donup kalmış bir arkaik ideoloji değil, gelecekte de uygarlık yürüyüşümüzün en devrimci rehberidir.

  KEMALİZM, Tam Bağımsızlıkçı, Cumhuriyetçi, Halkçı, sürekli Devrimci ve tüm bunları bütünleyen LAİKLİK ilkesi ile Batı dünyasının rönesans, reform ve sanayi devrimi ile ancak 300 yılda alabildiği yolu 15 yılda aşmış, dünyada eşi benzeri olmayan, sadece bu toprakların yurtseverlerine değil, tüm mazlum milletlere de yol göstermeye devam eden bir DENİZ FENERİDİR.

  Ancak, her devrim gibi Kemalist devrim de kendi karşıtını içinde taşıyordu.

  1950’lilerden sonra iktidara gelen karşı devrimci güçler, Kemalizm’in tüm kazanımlarını ‘’oy uğruna ‘’ aşındırmaya ve kesintiye uğratmaya başladı. Bunda Türkiye ‘nin İkinci Paylaşım Savaşından sonra oluşan iki kutuplu dünyada emperyalist batı blokuna sokuluşunun da etkisi büyüktür. Bu süreçte Türkiye ‘ye biçilen rol, NATO’nun ileri karakolu olmaktı. Bu rol, Kemalizm’in antiemperyalist, ulusalcı ve kamucu yönleriyle çelişiyordu.

  DEVRİMİN BÜYÜK KAZANIMLARI Köy Enstitülerinin kapatılması, karşı devrimci dinsel oluşumlarla ‘’oy uğruna ‘’ girilen ilişkiler, NATO ve özelde ABD ile yapılan bağımlılıktan öte esarete varan bağlaşıklıklarla karşı devrim tüm tahribatını veriyordu.

    1980 faşist darbesi sonrası dozajı artan dinselleşme süreci, antiemperyalist ulusalcı ve sol damarlar taşıyan Kemalizm’in "gardrop Atatürkçülüğü" tanımıyla yok sayan bir dönem oldu.

  90’lı yıllara girerken Sovyet Blokunun çöküşünün ardından Türkiye’ ye biçilen rol de değişti. Soğuk savaş yıllarında kapitalizm ile sosyalizm arasındaki ideolojik çatışma, tek kutuplu Yeni Dünya Düzeninde, din ve ırk farklılıkları ekseninde cereyan edecekti. Samuel Huntington bunu ‘’Medeniyetler çatışması" olarak teorileştirdi. Burada Türkiye'ye biçilen rol, yine Huntington’nun deyişiyle ‘’Türkiye, İslam’ın çekirdek, merkez ülkesi olmalıdır. Emperyalizmin deyimiyle "devamlı savaş ve çatışma üreten ‘’ İslam dünyasının liderliği… Yani emperyalizmin İslam dünyasındaki taşeronluğu rolü… Bunu CIA’nın Türkiye istasyon şefi Paul Henze ve CIA Milli Haber Alma Konseyi Başkan Yardımcısı Graham Fuller büyük bir içtenlikle açıklıyorlardı: "Kemalizm öldü. Şimdi yeniden Osmanlı zamanı”!

  Bu, 2000‘lerin başlangıcında, ABD’nin başı çektiği Batı emperyalizminin İslam coğrafyasını kontrol etmek için kurguladığı BOP (Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi) ile de uyumluydu. Şimdi bu ılımlı İslam projesini uygulayacak bir liderlik modeli ve buna uygun liderler yaratılacaktı. Graham Fuller, bu konuda Türkiye’de 238, yurtdışında 280 okulu, 200 civarındadini vakfı ve 211 ticari şirketiyle Fetullah Gülen Hareketi ‘nin BOP kapsamında desteklenmesi gerektiğini söyledi, yazdı.

  Bunun siyasi önderliğini de gene Paul Henze ve Graham Fuller’in bizzat önerileriyle Fazilet Partisi içindeki ‘’yenilikçi kanat” olarak adlandırılan grup yapacaktı.

  Sıra artık BOP için antiemperyalist ulusalcı duruşu ve sol damarları nedeniyle en büyük direnç oluşturacak Kemalist kadroları devletten temizlemeye gelmişti. İşte tarihin gördüğü en iğrenç iftira ve kumpaslarla hatırladığımız Ergenekon sürecine böyle gelmiş olduk.

  Binlerce aydın, yurtsever subay kumpaslarla Silivri zindanlarına dolduruldu. Yurtseverler, tarihsel haklılıklarından aldıkları meşruiyetle Silivri zindan duvarlarını da yıkmayı bildiler.

  Karşı devrim, muhalefetin neo liberal denilen politikalarla etkisizleştirilmesi sonucu son yapılan seçimleri de kazandılar.

  Yeni Anayasa girişimi adı altında Anayasa’nın başta laiklik olmak üzere tartışmaya açılması, eğitimin Diyanet Akademisi, okullara imam atama gibi uygulamalarla daha da dinselleştirilmesi gibi politikalar, yeni dönemde de karşı devrimin hızlanarak devam edeceğinin birer göstergesidir. 

  Ülkemiz uzun yıllar plan mı pilav mı? mantığının ötesine geçememiş, günü kurtarma ile hareket etmiş, yapılan iyi niyetli planlamalar da rant ve diğer nedenlerle işlevsiz hale getirilmiş plansızlık hâkim olmuştur.

Bursa özelinde;

Plansızlığın en büyük örneğini toplantımızın yapıldığı Bursa'da gördük. Zira 19.01.1998 Tarihinde onaylanan Bursa 2020 Yılı 1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı, o dönemde il bazında yapılan ilk ve tek plandır. Ancak maalesef yıllar içinde plan 260 kez delinerek plan işlevsizleştirilmiş ve bugünkü duruma gelinmiştir.  ‘’2020 Çevre Düzeni Planında" Besob, Teknosab, Kotiyak Şehir Dışı Hastahanesi, Yeni Stadyum, hatta TOGG da yoktur.

  Bursa kentimizde başta ulaşım, su, elektrik, doğalgaz olmak üzere temel kentsel altyapı hizmetleri ile eğitim, kültür, sağlık, çevre vb. alanlarda sağlanan sosyal hizmetlerin özelleştirilerek ticarileştirilmesiyle hizmetlere eşit erişim toplumun yoksul kesimleri aleyhine bozulmuştur. Yoksul kesimler barınma eğitim, sağlık ve beslenme gibi temel haklardan yoksun bırakılmıştır.

  Sosyal devlet olmaktan çıkıp sadaka toplumuna dönüşen sosyal hizmet üretme anlayışından uzak birçok uygulama ile kentte yaşayan engelli, çocuk, hasta, yaşlı yurttaşların kentsel hizmetlere erişimi giderek daha da zorlaştırılmaktadır.

  Sağlıklı kentleşme, kentsel hizmetlerin kamusal hizmet kapsamında ele alındığı; barınma, çevre, eğitim, sağlık, kültür hizmetlerinin insan hakkı olarak görüldüğü; kamu yararı öncelikli bütüncül planlama, çevre, enerji, sanayi ve tarım politikalarının benimsendiği ve yerli mühendislik, yerli kaynak kullanımıyla; bağımsızlık, planlama, sanayileşme ve kalkınma ile olanaklıdır.

  Yerel seçimlere, ülkemiz, kentlerimiz, doğal alanlarımız kısacası yaşam alanlarımız, geleceğimiz üzerine konan ipotekle, imar affı gölgesinde; yerel idarenin hiçe sayıldığı, anayasal düzenin tek bir iradeye teslim edildiği bir ortamda giriliyor.

Birçok yerel yönetimin temel icraatı, kentsel kamusal hizmetlerin pervasızca özelleştirilmesi, planlama, imar, kentsel altyapı ve ulaşım hizmetlerinde yolsuzlukların artması, kentsel rantın yandaş ve varsıl kesimler lehine yönlendirilmesi olmuştur.

 “Halk” kavramı yerine “müşteri” denilerek kamucu toplumcu yönetim anlayışı terk edilmiş “Bireysellik, özel alan, serbest piyasa, rekabetçilik, yerelcilik, yönetişim, sivil toplumculuk, rantiye, yolsuzluk” kavramları yükselen değerler haline gelmiştir.

  Diğer taraftan

  Gazetecilere yönelik hak ihlallerinin, haber engellemelerinin ve medya kuruluşlarına baskıların artarak devam ettiği ülke koşullarında,

Geçtiğimiz günlerde Bursa'da da bir gazeteciyi susturmaya yönelik, dahası kent suçlarına karşı mücadele edenlere gözdağı niteliğinde silahlı bir saldırı gerçekleştiğini üzüntüyle öğrendik.

Bursa’daki Akademik Odaların TMMOB’nin kent suçlarına karşı yürüttüğü mücadeleyi takip eden kamuoyu bilgilendirme görevini yerine getiren gazeteci Yaman Kaya’ya yapılan hain saldırıyı kınıyoruz.

  Karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın en yakın olduğu zamandır.

  Bizler ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ olarak, kan ve irfanla kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’ni tekrar fabrika ayarlarına döndürmek ve Kemalist Cumhuriyet’i tekrar kurmak mümkündür diyoruz.

  Bu çerçevede, ulusal bütünlüğümüzün tutkalı ve güvencesi önüne “özgürlükçü ‘’ gibi ön takılar takıp sulandırmadan devletin tüm dinsel inanışlar karşısında tam tarafsızlığını sağlayacak şekilde YENİDEN LAİKLİK diyoruz.

  Neoliberal denilen politikalarla piyasaya terk edilen, bir yandan da çeşitli dinsel vakıflarla ve müfredata konulan dinsel eğitim programlarıyla yobazlaştırılan eğitim yerine bilimsel, laik, kamusal ve ücretsiz YENİDEN MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİ diyoruz.

  Şeyhülislam özentiliğinden kurtulup, Cumhuriyet’e kılıç sallayan bir Diyanet yerine YENİDEN CUMHURİYET’İN DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI diyoruz.

  Neoliberal denilen politikalarla pazara çıkarılan, ulusal ve uluslararası hastane zincirlerinin kar hırsı insafına terk edilen, emekçilerinin ücretlerinin eritildiği, mesleksel itibarlarının yok edildiği, ‘’paran kadar sağlık ‘’ yerine, tedavi edici değil koruyucu hekimliği baz alan, toplumcu, kamucu ve ulaşılabilir YENİDEN SAĞLIK SİSTEMİ diyoruz.

  Küreselci emperyalist kurumları dayatmalarıyla ülkenin bin bir emekle kurulan kamu iktisadi kurumlarını  "özelleştirme‘’ adı altında yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çeken, üretimi değil tüketimi baz alan monetarist politikalarla servet bölüşüm şokları yaratmak suretiyle bir kesime servet transferi yapan, gelir dağılımı adaletsizliğinin zirve yaptığı " altta kalanın canı çıksıncı’’ vahşi kapitalist ekonomik politikalar yerine  denge esasına dayanan, katma değeri fazla, yüksek teknolojili üretime dayalı, kamu ve özel sektörü üretim temelinde bir araya getiren YENİDEN KARMA ÜRETİM EKONOMİSİ diyoruz.

  Dolaylı vergiler yerine, doğrudan vergilerin başat olduğu, çok kazanandan çok, az kazanandan az temelinde gelir dağılımı adaletinin sağlandığı, emeğin en yüce değer kabul edildiği, YENİDEN toplumcu, planlamacı ve kamucu bir EKONOMİ diyoruz.

  Bölge merkezli, emperyalizmin taşeronluğuna, mezhepçi maceralara girmeyen, ‘’Yurtta sulh, cihanda sulh ‘’ ilkesini rehber edinen, büyük devletlerle dengeli ve karşılıklı çıkara dayanan YENİDEN onurlu bir DIŞ POLİTİKA diyoruz.

  Devletin içindeki güçler ayrığını gözeten, yargı ve yasamaya bağımsızlığını sağlayarak itibarını iade eden, otoriter ve giderek de totaliter bir özellik kazanan ‘’ucube Tek Adam" yönetimine karşı YENİDEN TAM DEMOKRATİK PARLAMENTER SİSTEM diyoruz.

BOP’un bir uzantısı olan, “geçici sığınmacı ‘’ diye meşrulaştırılmaya çalışılan, demografik yapıyı yerle yeksan ederek ileride ulusal birliğimiz için büyük tehlike olması beklenen yabancı istilasına dur diyecek bir YENİDEN DEVLET AKLI diyoruz.

Emeği en yüce değer gören, insanı, hayvanı ve doğayı koruyan bir çevre bilincini toplumsallaştıran, sanatı ve sanatçıyı yücelten akıl ve bilimi yol gösterici kabul eden bir YENİDEN SOSYAL DEVLET diyoruz.

  ‘’Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir ‘’ ilkesini olmazsa olmaz belleyen, tavizsiz ve cansiperane savunan YENİDEN bir SİYASAL YAPI ve DÜZEN diyoruz.

Daha önce başardık, yine başaracağız!

  Cumhuriyet yürüyüşlerinde ‘’Yaşasın Cumhuriyet! ‘’ diye haykıran milyonlarca yurtsever gücümüz, Kuvvayı Milliye geleneğimiz, sadece bizim değil dünyanın tüm mazlum milletlerinin önderi MUSTAFA KEMAL rehberimizdir.

Başta kurucu Genel Başkanımız Muammer Aksoy olmak üzere tüm devrim şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyoruz.

Tarihsel haklılığımızdan aldığımız meşruiyetle Devrimci Kemalistler olarak haykırıyoruz:

 YAŞASIN LAİK, DEMOKRATİK KEMALİST TÜRKİYE CUMHURİYETİ!

 NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!”

Emekliler mutlu, havalarda uçuyor! Emekliler mutlu, havalarda uçuyor!