Sevgisiz yaşanmaz.
Eric Fromm’un “Sevme Sanatı” başlıklı kitabini elime aldığımda aklıma ilk gelen şey; “sevmek gerçekten de sanat mıdır yoksa ihtiyaç mi? ” sorusu oldu.
Sonra düşündüm, sanat da bir ihtiyaçtı…
Gerçek sanatçının tüm eserlerini görebilmek de bir sanattı…
***
Fromm kitabında çocuğun henüz dünyaya gelirken, doğum esnasında ölmeyi öğrendiğinden bahsetmiş.
Anneden ayrılışın verdiği kaygıdan…
Doğar doğmaz kendi varlığından bile habersiz olan bebek sadece annesinin sıcaklığına ve yiyeceğe ihtiyaç duyar.
Annesinin yanında kendisini güvende hisseder.
Güven duygusu da sevmek ve sevilmek kadar önemlidir.
Hatta Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde fizyolojik ihtiyaçlardan sonra güvenlik ve daha sonra sevme sevilme, ait olma ihtiyaçları gelir.
İnsanoğlunun istekleri ve ihtiyaçları sınır tanımıyor.
Aslında şu an toplum olarak en çok ihtiyacımız olan şey okumak…
Okumadan, öğrenmeden gerçek istek ve ihtiyaçlarımızı nasıl gidereceğimizin dahi farkına varamıyoruz.
Ruh ve beden kavramının birbirinden ayrılmaz ve devamlı etkileşim halinde olan ikili olduğunu.
Sağlıklı beslenme gerçekleşmediği zaman bedenin hastalanacağını, ruhun da bundan etkileneceğini…
Ruhumuzun gerçek ihtiyaçlarının neler olduğunu, onların giderilmezse yine hastalanacağını ve psikosomatik dediğimiz bedene yansıyan rahatsızlıklara sebep olabileceğini.
Örneğin cilt hastalıklarının, mide ağrılarının, migren gibi bas ağrılarının, alerjik reaksiyonların ve daha bir çok hastalık psikolojik sorunlardan kaynaklanabiliyor.
***
Daha çocukluğun ilk yıllarından çocuğun anne ve baba ile olan ilişkisi çok önemli.
Hamilelik döneminin önemi ise zaten tartışılamaz.
Psikolog ya da psikiyatristlere gitmenin hala ayıp ya da acayip karşılandığı toplumlarda gelişmişlikten bahsedilemez.
İnsan kıymeti bilmemiz için önce okumamız, bilinçlenmemiz gerekiyor.
Bir paragrafa ya da makaleye herşeyi sığdırmak mümkün olmadığı için sadece en önemli konuya okumaya değinmeden geçemiyor insan.
Millet olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, belki de sevmek, sevilmek. Bu sanatı öğrenmemiz gerekiyor. İnsani yani kendimizi tanımamız…
***
Ekonomik, siyasi, dini, felsefi, sosyolojik, psikolojik… vb. alanlarda bilgi sahibi olup sağduyulu hareket etmemiz için tek çare okumak.
Geçenlerde Belçika’da bir Türk milletvekilini ermeni soykırımını tanımak için zorlayan zihniyetle baş edebilmemiz için de okumamız gerekiyor.
Sevme sanatını öğrenmemiz, öğretmemiz…
O tür zihniyetteki insanlara verebileceğimiz en güzel cevap da şu olabilir;
İnsanları artık Türk, Ermeni, Yahudi, Müslüman, hatta dindar, dinsiz gibi sıfatlara ayırmayı bırakın! İnsan insandır.
Hepimiz sevmeye, sevilmeye muhtacız.
Sevgi ve insanlığın barışı için çabalayın.
Her milletin iyisi de vardır, kötüsü de…
Zalimi de vardır, mazlumu da…
İnsanları ötekileştiren, aşağılayan, bölük bölük parçalara ayıran, manipüle edip diğerlerine karşı kışkırtan, kendini başkalarından ustun gören kim varsa zarar ve ziyandadır.
Dil, din, irk ayrımı yapmadan bütün insanlara, hatta yaratıklara ve hatta maddeye sevgiyle, samimiyetle bakan, davranan kim varsa hepsine selam olsun!
“Yurtta sulh, cihanda sulh.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Saygıyla anıyoruz.