Boşanma denildiğinde, toplumun zihninde canlanan ilk resimlerden biri velayet konusudur. Genellikle, çocuğun sorumluluğunun tek bir ebeveyne verildiği, diğerinin ise belirli zamanlarda "ziyaretçi" olduğu bir düzenleme akla gelir. Bu, uzun yıllar boyunca Türk hukuk sisteminin de temel yaklaşımı olmuştur.
Ancak son yıllarda giderek popülerleşen "ortak velayet", ebeveynlerin boşanma sonrası sorumlulukları birlikte üstlendiği modern bir çözüm olarak sunuluyor. Ne var ki bu uygulamanın Türkiye'deki hukuki temelleri, adeta bir evin temelini atmak yerine çatısından inşa etmeye benziyor. Yasal bir zeminden yoksun, yargısal yorumlarla ayakta duran bu yapı, ebeveynler ve çocuklar için öngörülemez ve riskli bir alan yaratıyor.
Bu yazıda, ortak velayetin kanun kitaplarında yazmayan, mahkeme koridorlarında şekillenen ve çoğu kişinin bilmediği perde arkasındaki en şaşırtıcı 5 gerçeği aydınlatacağız. Uygulamada strateji ve hak kaybının önlenmesi için Bursa Boşanma Avukatı ile çalışmak çoğu dosyada belirleyici olmaktadır.
1. Kanunla Değil, Yorumla Geldi
Ortak velayetin Türk hukuk sistemine bir yasa değişikliğiyle girdiğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Bu temel aile hukuku kurumu, meclisten geçen bir kanunla değil, bir Yargıtay kararının uluslararası bir sözleşmeyi yorumlamasıyla hayatımıza girdi.
Sürecin ne kadar sıra dışı olduğunu anlamak için önce kurala bakalım: Türk Medeni Kanunu'nun 336. maddesi, boşanma durumunda velayetin "çocuk kendisine bırakılan tarafa" ait olacağını açıkça belirtir. Bu ifade, uzun yıllar boyunca ortak velayete kapalı, emredici bir hüküm olarak yorumlandı. Bu durum ne bir kanun değişikliğiyle ne de Anayasa Mahkemesi'nin bir iptal kararıyla değişti. Değişim, Yargıtay'ın İnsan Hakları Sözleşmesi'ne Ek 7 No'lu Protokol'ü yorumlayarak verdiği bir kararla yaşandı. Yargıtay, bu protokole dayanarak ortak velayetin Türk kamu düzenine aykırı olmadığına hükmetti ve böylece mahkemeler ortak velayet kararları vermeye başladı.
Bu durumun ne kadar istisnai olduğu şu alıntıyla daha net anlaşılmaktadır:
Boşanma sonrası ortak velayet, tüm modern hukuk sistemlerinde olduğu gibi Türk hukuku bakımından da çocuğun üstün yararının sağlanmasında gerekli bir müessesedir. Ancak bu müessesenin Türk hukukuna dahil oluşu, karşılaştırmalı hukuktaki gelişmelerden farklı bir süreçle gerçekleşmiştir. Türk hukukunda boşanma sonrası ortak velayet yargı uygulamasıyla dahil olmuştur.
Bu durum, aile hukukunun en temel kurumlarından birinin, yasa koyucunun bilinçli iradesiyle değil, yargının bir "boşluk doldurma" operasyonuyla sisteme dahil edildiği anlamına gelir. Bu başlangıç, ileride göreceğimiz tüm yasal karmaşanın ve belirsizliğin de ana sebebidir.
2. Kuralları Olmayan Bir Uygulama: Yasal Boşluk
Ortak velayet, Yargıtay kararlarıyla uygulanmaya başlanmış olsa da Medeni Kanun'da bu kurumun nasıl işleyeceğine dair tek bir kural dahi bulunmamaktadır. Bu durum, hakimlerin ve ebeveynlerin önünü görmesini engelleyen ciddi bir yasal boşluk yaratmaktadır.
Başka ülke hukuklarında bu konular yasal düzenlemelere bağlanmışken, Türkiye'de bu soruların cevabı mahkemenin takdirine ve ebeveynlerin o anki ilişkisine bırakılmış durumdadır. Bu yasal boşluğun belirsizlik yarattığı kritik konulardan bazıları şunlardır:
- Çocuğun nerede yaşayacağı: Çocuğun yerleşim yeri hangi ebeveynin yanı olacak?
- Taşınma durumu: Ebeveynlerden biri başka bir şehre veya ülkeye taşınmak isterse ne olacak?
- Dönüşümlü bakım: Çocuğun zamanını ebeveynleri arasında paylaştığı "dönüşümlü himaye" mümkün mü?
- Önemli kararlar: Çocuğun eğitimi, sağlığı veya dini eğitimi gibi hayati konularda anlaşmazlık çıkarsa karar nasıl alınacak?
- Anlaşmazlıkların çözümü: Ebeveynler ortak velayeti yürütürken anlaşmazlığa düşerse süreç nasıl işleyecek?
Bu durum, basit bir eksiklikten öte, "ileride telafisi güçlük arzedebilecek önemli birçok meseleye ilişkin devam eden bir eksiklik" anlamına gelmektedir ve uygulamanın en zayıf noktasını oluşturmaktadır.
3. "Velayet" ve "Soybağı" Aslında Farklı Şeyler
Konunun derinliğini anlamak için iki temel hukuki kavram arasındaki farkı bilmek kritik önem taşır: velayet (custody) ve soybağı (lineage). Bu iki kavram sıklıkla karıştırılsa da aralarında temel bir ayrım vardır.
Soybağı, bir çocuğun anne ve babasıyla olan doğal ve hukuki kan bağıdır. Bu bağ, velayetten tamamen bağımsızdır ve kendi başına bazı sonuçlar doğurur. Örneğin, velayeti kendisinde olmayan bir ebeveynin çocukla kişisel ilişki kurma hakkı veya çocuğun bakım giderlerine (nafaka) katılma yükümlülüğü doğrudan soybağından kaynaklanır. Bu hak ve yükümlülükler için velayetin kimde olduğunun bir önemi yoktur.
Velayet ise, soybağının üzerine eklenen, tamamen hukuki bir kurumdur. Çocuğun bakımı, korunması, eğitimi, mallarının yönetimi, hukuki temsili ve onun adına hayati kararların alınması gibi çok daha geniş hak ve yükümlülükleri içerir.
Özetle, soybağı çocuğunuzla olan "doğal" bağınızdır; bu bağ boşanmayla kopmaz. Ortak velayet ise, bu doğal bağın üzerine inşa edilen "yasal yönetim" yetkisinin paylaşılmasıdır. Bu ayrımı anlamak, hangi hakların zaten size ait olduğunu, hangilerini ise mahkeme kararıyla paylaştığınızı netleştirir. Süreç ve delil planlamasında Boşanma Nilüfer Boşanma Avukatı desteği, pratikte hataları azaltabilir.
4. Hukuki Ortaklık, Fiziksel Ortaklık Anlamına Gelmeyebilir
Ortak velayet denildiğinde birçok kişinin aklına, çocuğun zamanını ebeveynleri arasında eşit olarak paylaştığı, örneğin bir hafta annede, bir hafta babada kaldığı bir model gelir.
Hukukçuların "dönüşümlü himaye" (alternating care) dediği bu model, Türkiye'de henüz yasal bir zemine sahip değildir ve uygulama istisnaidir. Türkiye'deki ortak velayet kararları genellikle "hukuki ortaklık" üzerine kuruludur; yani ebeveynler, çocuğun yaşamıyla ilgili kararları birlikte alırlar, ancak çocuk fiziksel olarak tek bir yuvada yaşar.
Bu modelin tek başına velayetten temel farkı şudur: Çocukla birlikte yaşamayan ebeveyn, artık sadece bir "ziyaretçi" değildir. Çocuğun okulu, sağlığı, eğitimi gibi önemli kararlarda hukuken söz sahibi olmaya ve sorumluluk üstlenmeye devam eden aktif bir ebeveyndir. Yani, ortaklık daha çok hukuki bir statüyü ifade eder, fiziksel bir birlikteliği değil.
5. Anayasa Mahkemesi'nin Ters Köşe Kararı
Ortak velayetle ilgili en şaşırtıcı hukuki gelişmelerden biri, konunun Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) önüne geliş şeklidir. Beklenenin aksine, başvuru, ortak velayeti engelleyen kanun hükmünün iptali için yapılmadı. Tam tersine, bir mahkemenin tarafların rızası olmadan ortak velayete hükmetmesinin "aile hayatına saygı hakkını" ihlal ettiği iddiasıyla yapıldı.
Ve Anayasa Mahkemesi bu iddiayı haklı buldu. Yüksek Mahkeme, taraflar arasında ortak velayet konusunda bir çekişme varken ve iş birliği potansiyelleri yeterince değerlendirilmeden mahkeme tarafından re'sen ortak velayet kararı verilmesinin, Anayasa ile korunan "aile hayatına saygı hakkını" ihlal ettiğine hükmetti.
Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı, aslında 2. başlıkta bahsettiğimiz yasal boşluğun ne kadar tehlikeli olabileceğinin altını çizmektedir. Kuralları olmadan, her vakaya "uygun" görülen ortak velayet uygulamasının, aileleri korumak yerine bizzat aile hayatına saygı hakkını ihlal edebileceğini en üst yargı organı tescil etmiştir. Bu karar, ortak velayetin her boşanma için sihirli bir formül olmadığını, aksine ancak iş birliği yapabilen ebeveynler için ve her şeyden önemlisi çocuğun üstün yararına hizmet ettiğinde anlamlı bir seçenek olduğunu teyit etmiştir.
Sonuç: Cevaptan Çok Soru
Görüldüğü gibi, Türkiye'de ortak velayet, basit bir yasal düzenlemenin sonucu değil; yargı yorumları, yasal boşluklar ve anayasal tartışmalarla şekillenen karmaşık bir olgudur. Kanunla gelmemiş, kuralları olmadan uygulanmaya başlanmış ve hatta Anayasa Mahkemesi tarafından "her duruma uyan bir çözüm olmadığı" tescillenmiştir.
Bu kurum, artık kağıt üzerinde olmasa da fiiliyatta bir gerçektir. Ebeveynler ve çocuklar için yeni bir kapı aralamıştır, ancak bu kapının ardında net bir yol haritası henüz yoktur. Bu belirsizlikte doğru planlama ve iletişim için Bursa En İyi Boşanma Avukatı ile ilerlemek çoğu aile için süreci öngörülebilir kılabilir.




