Eskişehir'de yarım asırdan daha uzun süredir değirmencilik yapan ve tek başına çalışan Bahattin Coşkun, atalarından gelen ve kaybolmaya yüz tutmuş bu mesleği yaşatmaya çalışıyor. 
Mihalıççık ilçesine bağlı Gürleyik Köyü’nde 66 senedir değirmencilik yapan Bahattin Coşkun, 3 kuşaktır bu mesleği yapan bir aileden geliyor. Çocuklarına da değirmenciliği öğreten Coşkun, organik ürün üretmek için bu mesleğin kaybolmaması gerektiğini söylüyor. Çok az ustanın kaldığı anlatan ve bu mesleğin önemine değinen Coşkun, gerekli desteğin sağlanması için de yetkililerden yardım bekliyor. 

“Üç kuşaktır bu mesleği yapıyoruz” 
Coşkun, 3 kuşaktır su değirmenciliği yaptığını ve 66 senedir burayı işlettiğini ifade ederek, “Tam buğday öğütüp kepekli un elde ediyoruz. Çocuklarımın bir tanesini yetiştirmek istedim ve yetiştiriyorum da nitekim. Fakat burada bir geleceği olmadığını söyleyen çocuğum İstanbul’a dönüş yapacak, gidiyor yani. Ne yazık ki bu tarihi varlıklar bitiyor. Ne devletimiz ne belediyemiz ne de tarihi varlıklarımız, bunu hiç birisi duymadı. Ben istiyorum ki, bu bir değirmen olmasın, bir Karadeniz’de olmasın, bir Gürleyik Köyü’nde olmasın her tarafta olsun. Yeter ki değişsin, bu tarihi varlıklar bitmesin. Buna göz yumulmasın. Ben burada istersem üniversite talebelerini, 5-10 tane talebe yetiştirebilirim” dedi. 

“Bu tarihi varlıkların ölmemesini istiyorum” 
Kendinden başka ne yapımcısı ya da ustasının olmadığını belirten Coşkun, buğdaydan çıkan kepeğin işlenişini ve dışarıda yapılan unların zararlı olabileceğini anlattı. Devletten de bu meslek konusunda yardım bekleyen Coşkun, “Bu tarihi varlıkların ölmemesini istiyorum ben. Devletimiz de duysun. Bu çocuğun gitmemesi için ya belediyemiz ya devletimiz ya da tarihi varlıkların bunu ele alması lazım. Hiç olmazsa çocuklara belirli bir paranın ödenmesi lazım, sigortasının yatması lazım. Hanımın bu çocukların başında durması gerekiyor. O aylıkla orada idare eder o. Burada bu tarihi varlığı daha genişletir. Ben bunu 1 tane değil, 3-4 tane daha koyarım buraya. Ama ne yazık ki hiç duyan yok, yapan yok. Dışarıda yapılan unlar, fabrika unu yüzde 40-45, 100 kiloda 45 kilo kepek, 50 kilo kepek atıyor; 50 kilo un veriyor. Sağlık açısından sıkıntılı olduğu gibi sakız, buğdayın sakızını yiyorsunuz. Fabrikalarda mesela bazı üreticiler var. Adam ekmek yapıyor, fabrikadan çıkan kepeği unun içine karıştırıyor, kepekli un diyor. Ama sağlığını daha da bozuyor senin. Böyle bir ekmeği ben tercih etmiyorum. Bir elektrikli değirmen yapmış adam, kepekli un diyor. Yarısı un, yarısı kepek. Ama bunu görmez. 100 kilo buğday alacaksın aşağıdan, aldığın zaman 100 kilo ele ele 2 kilo kepek alamazsın 100 kiloda. Ben etini, derisini, her şeyini un yaparım. Böyle bir şey yapacak değirmen yok, ama böyle bir değirmen varsa, profesör de bir değirmenci varsa, değme keyfine, yapar. Ama değirmenci profesör değilmiş, yarısı un yarısı kepek; hayır, ben onu bilmiyorum. Sağlık açısından, senin sağlığını da bozuyor. Ama ne yapalım, şimdi herkes çıkarına bazı şeyleri yürütüyor” açıklamalarında bulundu.