Ermenek faciasını ilk duyduğum anda hayat da olduklarına ve sağ kurtarılacaklarına dair hiç bir umudum yoktu. Bunu olay olduğu andan itibaren yazılarımda da belirtmiştim. Zaten o madene her girişlerinde kelle kollukta girmiyorlarmıydı? Üç kuruşluk maaş için heran ölümle burun buruna çalışmıyorlarmıydı? Kelle koltukta iş güvenliği olmadan, yaşam odası bulunmayan madenler de madencilere kader kefenini biçenler sayesin de bu cinayetler ilk değil sonda olmayacak... Cenazeler haftalar sonra çıkarılıyor. Tabutu başında son görevini yapıyor bir baba. Günlerce yazılı basında, görsel medyada, paylaşım sitelerinde acıyarak, üzüntüyle bahsediliyor. Üç kuruş için canı pahasına, kelle koltukta çalışan bir madencinin babasının kıyafetlerinin nasıl olmasını bekliyorduk merak ediyorum. Zaten varolan ve bilinen bir durum ve bu durumda olan milyonlarca insan var. O baba Türkiye' nin yansıması yapılan devasa saray hepimizin gözlerini kör edecek kadarmı kamaştırdı? Kendi varolan gerceğimizi göremez olduk. O baba benim, sensin, o! O baba Türk halkının ta kendisi oysa.
Babanın her fotoğrafını gördüğüm de yıllardır üzerinde olan kıyafetleri, ayakkabılarından ziyade evladını kaybetmiş yüreği acı için de kıvranan, gözlerinde varolan en son ışıgıda oğlunun ölümüyle kaybeden bir baba... Maden ocağı gibi oğlunun tabutuna bakan loş ve karanlık bakışlar... O ışık nereye gitmişti? Milyonlarca yoksul halkın gözünde ki parlayan ışıklar nereye gitmişti? Devasa saray parlayan ışıklarıyla bu kadar mı kör etti gözlerimizi...