Ruhsatsız tabanca satmaya çalışırken yakalandı Ruhsatsız tabanca satmaya çalışırken yakalandı

 

İstanbul’da 23 Nisan 2025 tarihinde meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki depremin ardından açıklama yapan Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, bu sarsıntının uzun süredir beklenen “büyük İstanbul depremi” olduğunu söyledi. Daha önce Silivri açıklarında meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki depremi önceden doğru şekilde tahmin eden Üşümezsoy, İstanbul için yeni ve daha büyük bir deprem riski görmediğini vurguladı.


“6,2’lik deprem İstanbul için son büyük depremdi”

Prof. Dr. Şener Üşümezsoy yaptığı açıklamada, “23 Nisan’da İstanbul’da meydana gelen deprem, Kuzey Marmara fay hattı üzerindeki gerilimi büyük ölçüde boşalttı. Bu büyüklükte bir depremin ardından aynı fay hattında kısa vadede daha büyük bir sarsıntı beklenmesi bilimsel olarak doğru değildir” ifadelerini kullandı.


“Dikkat edilmesi gereken üç yeni bölge var”

Üşümezsoy, İstanbul’daki depremin ardından dikkatlerin başka bölgelere çevrilmesi gerektiğini belirterek, “Türkiye’deki mevcut sismik hareketlilik analiz edildiğinde; İzmir Karaburun, Kütahya ve Tokat/Kazova bölgelerinde dikkat çekici bir enerji birikimi söz konusu. Bu üç bölge yakından izlenmeli. Özellikle Karaburun hattında fay kırılmaları tetiklenebilir” dedi.


"Panik değil bilim konuşmalı"

Depremler konusunda kamuoyunun yanlış bilgilendirildiğine dikkat çeken Üşümezsoy, “İstanbul'da her sarsıntıdan sonra büyük bir felaket havası yaratılıyor. Oysa bilimsel verilere dayalı analizler yapıldığında bu kadar karamsar tabloya gerek yok. Panik değil, bilim konuşmalı. İstanbul için felaket senaryolarına değil, akılcı önlemlere ihtiyaç var” şeklinde konuştu.


"Yıkıcı senaryolar yerine gerçekçi analizler yapılmalı"

Üşümezsoy ayrıca, kamuoyunda sıkça gündeme gelen 7 ve üzeri büyüklükteki bir İstanbul depremi iddialarına da değinerek şunları söyledi: “Kuzey Marmara fayının kilitli olduğu bölgelerde gerilim boşalmış durumda. Bu nedenle 7.0 ve üzeri bir depremin gerçekleşmesi ihtimali oldukça düşük. Bunun yerine, orta büyüklükteki depremlerle riskin kademeli şekilde dağıldığını görmekteyiz.”