Valilik Meydanı’nda saat 10.30’da gerçekleştirilen tören programı, Atatürk anıtına çelenk sunumuyla başladı. Ardından saygı duruşu ve İstiklal Marşı okundu. Programda konuşan Baro Başkanı Avukat Mustafa Elagöz, yeni adli yılın hayırlı olmasını dileyerek, "Büyük bir heyecanla kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramı ve yarın kutlayacağımız Eskişehir'in kurtuluşunun 101'inci yıl dönümünde bu zaferleri bize kazandıran başta ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, silah arkadaşlarını, tüm şehitlerimizi ve hayatta olmayan gazilerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz. 6 Şubat depreminde hayatını kaybeden tüm meslektaşlarıma Allah'tan rahmet diliyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Savunma hakkına saygı, adil yargılanma hakkının temelidir. Ülkemizde hak ve özgürlüklerin teminatı olan avukatların örgütlü gücünü temsil eden bizler başlangıcında olduğumuz 2023-2024 adli yılını bu sene de kaygıyla karşılıyoruz" dedi.

Elagöz şunları söyledi; "2023-2024 Adli Yılının açılışı münasebetiyle düzenlenen törenimizi onurlandıran sizleri saygıyla selamlıyor, teşriflerinizden dolayı hepinize en içten teşekkürlerimi sunuyorum.

Büyük bir heyecanla kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramı ve yarın kutlayacağımız Eskişehir’imizin kurtuluşunun 101. Yıl dönümünde Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, tüm şehitlerimizi ve hayatta olmayan gazilerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.

6 Şubat Depreminde hayatını kaybeden tüm meslektaşlarıma Allahtan rahmet diliyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.

Adalet; İnsanlığın doğuşundan beri söylenen fakat tanımı yapılırken en çok zorlanılan bir kavramdır. Adaleti algılayamayanlar bile yeri gelince adaletsizlikten yakınıp, "adalet yok mu!..." diye haykırır. Adalet, devlete meşruluk kazandıran güçtür. Meşrutiyetinin bu kaynağını unutan siyasal güç (otorite) zaman zaman adalet ve özgürlük aleyhine genişleme eğilimi gösterirse de hukuk devleti bu genişlemeyi önleyici çarkları daima işler durumda tutmalıdır. İnsan onuruna saygılı hiçbir yönetim, milli irade ile yargıyı karşı karşıya getirmez. Siyasi kuvveti kaba kuvvetten ayıran özelliklerin başında adalet gelir. Bu sakıncaları yok etmek için yargı bağımsız olmalıdır. Bağımsız yargı; yeri ve zamanı geldiğinde yasamanın ve yürütmenin kendi mensupları için de sığınılacak en sakin limandır. Bu kesinlikle böyle bilinmelidir. Siyaset ve hukuk tarihi ve tarihimiz bunu bilmezliğin veya bilmezlikten gelmenin hazin ve ibret verici örnekleriyle doludur. Bu bağlamda geçen yılki Adli yılı açılışı konuşmamda “ Türk Yargısına döndüğümde üzüntülüyüm... Çünkü; içim gürleyerek, göğsümü gere gere "yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ülkemde tam ve eksiksiz olarak vardır..." deme mutluluğuna sahip değilim demiştim.

 

Bolu Dağı Tüneli uzatılıyor Bolu Dağı Tüneli uzatılıyor

Aradan geçen bir yıllık süre zarfında maalesef ki yargı sisteminde değişen bir durum olmadığı gibi aksine iyiye giden hiçbir gelişmede olmamıştır. Yine üzülerek söylüyorum ki; yargı bağımsızlığının, adalete olan güvenin daha da kötü ve onarılamaz hale geldiğini görmekteyim.  Siyasi iktidarın hegemonyasından bağımsız hareket edemeyen bir yargı sistemi ile karşı karşıyayız ve bu durum vatandaşların hukuk güvenliğine sahip olmaması ve yargıya güvenin yerle yeksan olması sonucunu doğurmaktadır. Ben bunu sadece bir baro başkanı olarak değil, aynı zamanda her gün sahada olan ve avukatlık mesleğini aktif bir şekilde icra eden bir avukat olarak söylüyorum.

Duruşmalarda yargının geldiği noktayı dehşetle seyrediyorum. Vatandaşla yaptığım görüşmelerde de yargıya olan güvensizliğin had safhalara ulaşmış olduğunu yine aynı dehşetle görmekteyim. Tüm meslektaşlarımın da aynı görüş ve düşüncede olduğunu biliyorum. Her yıl aynı duygularla, aynı üzüntüyle bu törenlerde yaptığım konuşmalarda olumlu bir gidişattan bahsedememenin üzüntüsü içerisindeyim. Görünen o ki;  mevcut siyasi iklim devam ettiği müddetçe Türk yargısının yeniden güçlenmesini beklemek ve umut dolu bir adli yıl açılışı yapmak mümkün görünmemektedir. Her yıl bu kürsülerde aynı sorunları dile getirmekten dilimizde tüy bitti. Ne yazık ki avukatları ve onların meslek örgütü olan baroları yok etme, işlevsiz hale getirme ve savunmayı etkisizleştirme projesi dahilinde sistemli bir şekilde hareket eden bir siyasi anlayışla karşı karşıyayız.

Örneğin biz avukatları ve baroları yakından ilgilendiren avukatlık kanun tasarısına dair çalışmaların yapıldığı bilgisini sosyal medyadan öğreniyoruz. Konunun muhatabı biziz. Bizimle istişare edilmeden ve bizlerin çalışmaları ve beklentileri esas alınmadan Avukatlık Kanunu değişikliği yapılamaz. Gerçek bir hukuk devletinde böyle bir şey olmaz olamaz. Konuyla ilgili olarak Sayın Adalet Bakanı “Akademisyenlerden destek alarak bir hazırlık yaptıklarını” belirtmektedir. Avukatlık mesleğinin sorunlarını bilenler baro başkanları ve avukatlar mı? Yoksa kürsüde teorik eğitim veren, pratikle ve yargının işleyişindeki sorunlarla karşılaşmamış olan akademisyenler midir? Tasarı aşamasında destek aldıklarını söyledikleri akademisyenler kimlerdir ve hayatlarında hiç avukatlık yapmışlar mıdır? Avukatlık mesleğinin sorunlarının neler olduğunu bu kişiler biliyor mu? Destek aldıkları akademisyenler gelsin icra dairesinde bir işlem yaptırabilsin. Ya da oturduğu makamın verdiği rahatlıkla herhangi bir denetime ve yaptırıma tabi tutulmayan “dediğim dedik” diyen bir hakime hukuk anlatsın ve talebini kabul ettirebilsin. Gelişmeler ve içinde bulunduğumuz düzen gerçekten içler acısı bir durumun göstergesidir.  Böyle bir anlayışla kanun hazırlanmasını asla kabul etmiyoruz.  

Bugün yeni adli yıl açışını gerçekleştiriyoruz. Bu siyasi iklimin oluşturduğu yargı sisteminde yeni adli yılda biz avukatları ve vatandaşları neler bekliyor?

Hakimlerin yine keyfi uygulamalarına şahit olacağız.

Açıkça hukuka aykırı olduğu sabit olan kararlarda dahi “ben böyle karar verdim istinaf edersiniz” söylemlerine çokça şahit olacağız.

Karşısında Avukat gördüğü zaman duruşma kürsüsünü can güvenliği olmadığı gerekçesiyle terk eden hakimlerin hala o koltukları işgal ettiklerine şahit olacağız.

Yargının 3 saç ayağından birisi, savunma makamı olan biz avukatların, karar duruşmalarında henüz son savunmalarını dahi almadan bilgisayar ekranında kararların hazır olduğunu göreceğiz.

Henüz mesleki yeterliliğe ve tecrübeye sahip olmayan ve kura ile atanan hakim-savcıların Eskişehir gibi 1. Bölgede yer alan ve dava çeşitliliği fazla olan Mahkemelerde görevlendirilmesi nedeniyle hukuk faciası kararlara şahit olacağız.

CMK kapsamındaki zorunlu müdafilik hizmetlerinde devlet tarafından ödenen ücretlerin yetersizliği sonucu avukatın emek ve mesaisinin sömürülmeye devam edildiği yeni bir adli yılı yaşayacağız.  

Siyasi iktidar tarafından istenmeyen kurumlar olarak ilan edilen baroların ekonomik olarak da çökertilmeye çalışıldığı yeni bir adli yılı hep birlikte  yaşayacağız.

Ağır ekonomik şartlar altında meslek icra ettiğimiz ve her geçen gün iş alanlarımızın daraltıldığı bir adli yıl yaşayacağız.

Mesleğe yeni başlayan avukatlarımızın, ekonomik sebeplerle  çalışacağı hukuk bürosu bulamayacağı, kendi bürosunu açan meslektaşlarımızın da geçim sorunlarıyla baş etmek zorunda kalacağı bir adli yıl yaşayacağız.

Gereksiz açılan Hukuk Fakültelerinden mezun olan 10 binlerce genç arkadaşımızın sağlıklı ve verimli staj yapabilecek bir hukuk bürosu bulmakta zorlanacağı bir adli yıl yaşayacağız.

Keyfiliğin ve  denetimsizliğin had safhaya çıktığı, hukukun ve kanunların bir kenara bırkalıdığı “ben böyle karar verdim” diyen memuru, hakimi ve savcısıyla ayrı ayrı mücadele edeceğimiz yeni bir adli yıl yaşayacağız.

Söylenecek daha çok sözümüz var ancak gelinen aşamada sözlerin de kıyafetsiz kaldığı, amiyane tabirle tuzun koktuğu bir noktadayız.  Bu duygu ve düşüncelerle başlayan adli yılımızın hayırlı olmasını dilemek isterdim.

Yeni adli yılda tüm meslektaşlarıma sabırlar diliyorum.”

Editör: Mustafa YILDIRIM