Ders kitaplarını sevmezdim,  sayfalarca yazılmış kalın kitaplar.
Sen kısa anlatırdın yaşamı; ders kitaplarının arasında…
“Oku” derdin okurdum.
Kitap, dergi, gazete,….
“Yazılanlarla, yaşadıkların örtüşüyor mu” diye sorardın.
Okudukça sorardım, soruştururdum.
Bana; onurlu dik olmayı, haksızlığa karşı direnmeyi anlatırdın.
Sömürünün ne olduğunu anlatırdın tabi ki faşizmi de…
Yaşamın bir parçası  diye ‘sevdanın’ öneminden sözederdin.
Şiiri, öyküyü, sinemayı, tiyatroyu sevdirirken; yapacağın sanat dalında ne anlatırsan anlat hep ‘insan’la anlat derdin.
Okuldan okula, köyden köye, kasabadan kasabaya, ilden ile sürülürken yine öğretirdin ‘güzel günlerin mücadelesinde” bir bedelin ödeneceğini…
Kara tahtaya değil, gözlerimize bakardın.
Canlının o kadar kolay ‘insan’ olamayacağını bakışlarınla anlatırdın.
Öğretmenim.
Artık her gün ‘bir gün içinde  birkaç gün’ kutlaması yapılıyor.
Bilirim ki öğretmenim bu sistemde bize her gün ‘günümüzü’ gösteriyorlar…
Ama sen öğrettin ya; “Düşmana inat bir gün fazla yaşamak..”
İnsanca yaşamak için direnmek, mücadele etmek gerekiyor.
Mücadelenin ‘kendimiz için’ değil toplum için olmalıydı; öyle söylerdin hocam.
O yüzden ‘tek başına’ kötü günlerden kurtulmanın olmadığını, hep birlikte mücadele ederek güzel günlere ulaşacağımızı öğrettin.
Kimbilir şimdi hangi ‘sürgün’desin öğretmenim.
Edip Cansever’in ; “Bütün iyi kitapların sonunda/ Bütün gündüzlerin,/ Bütün gecelerin sonunda/
Meltemi senden esen- Soluğu senden olan/ Yeni bir başlangıç vardır”şiiri ile ellerinden, yüreğinden öpüyorum öğretmenim.