Çağdaş yaşamın en gerekli unsurlarından olan enerjinin, insan yaşamında ve kalkınmada giderek artan önemi enerjiyi stratejik bir güç unsuru haline getirmiştir. Çağımızda enerji kaynaklarına sahip olmak onları yönetmek başlı başına bir stratejik güce ve aynı zamanda çok önemli ekonomik avantaja sahip olmaktır. Bu nedenle günümüz ve geleceğin dünyasında kendi enerjisini üreten yöneten kendine yetebilen devletler yenidünya düzeni adıyla kurgulanan hegemonyalaşmanın dışında bağımsız etkin bir güç olabilecek geleceğini garanti edebilecektir.
Enerjinin üretimi ve nakli oldukça maliyetlidir. Bir ülkenin enerji de dışa bağımlı olması, ulusal bütçenin büyük kısmının yurtdışına çıkması demektir, bu durum kalkınmadan gelir dağılımına kadar her şeyi etkiler. Bu nedenle enerjinin yerel kaynaklardan üretilmesi ve tasarruflu kullanılması ulusal çıkarların korunması adına çok değerlidir.
Türkiye enerji ihtiyacı %73 oranında dışa bağımlıdır, elektrik üretiminde %61 oranında dışa bağımlıdır. Yenilenebilir elektrik santrallarının kurulum maliyetleri yüksek ve sürdürülebilirliği kuşkuludur. Türkiye’nin akarsularının debisi düşük olduğu için elektrik santralı yatırım maliyetlerini çok yükseltmektedir. Halbuki Türkiye’nin kömür rezervleri tek başına elektrik ihtiyacımızı karşılayacak potansiyele sahiptir.
Sürdürülebilir kalkınmanın doğal gereği olarak enerji ihtiyacının tam zamanında temiz, güvenilir ve ucuz karşılamanın önemi kadar enerji üretiminde çevresel faktörlerin ihmal edilmesi de toplumsal yaşam kaynaklarının israfına neden olmaktadır. Bu çerçevede fosil yakıtların çevreye olumsuz etkileri çözümü zor sorunlara neden olmaktadır. Fosil yakıtların büyük kısmını karbon ve hidrojen oluşturur, içlerinde kükürt, yanmayan maddeler ve radyoaktif madde bulundururlar. Fosil yakıtların yakılmasıyla ortaya CO2 ve SO2 yanısıra radyoaktif maddeler ve kül çıkar. Yanma sıcaklığına bağlı olarak kullanılan havanın içindeki azot gazının yanmasıyla oluşan NOx gazı, atmosferde ozon ile etkileşime girip ozon miktarını azaltır. Ortaya çıkan karbondioksit ve kükürt dioksit gazı asit yağmurlarına neden olur. Bu durumun bitki örtüsüne, ozon tabakasının delinmesine, atmosfer ısısının yükselmesine neden olduğu bilinmektedir.
Demek ki elektrik üreteceğiz diye çevresel faktörleri göz ardı ederek yatırım yapılmaması gerekiyor. Çevresel faktörleri göz önüne alarak yapılacak elektrik santralı yatırımları ise öncelikle daha uygun arazi alanlarına yönlendirilmeli veya kömür rezervi mevcut bir elektrik santral alanına taşınarak ve gerekiyorsa santrala ünite ilave ederek daha ekonomik bir çözüm sağlanabilir.
Alpu’da kömür rezervi bulundu diye ÇED raporsuz termik santral kurma girişimi her ne kadar mahkemeden geri dönmüş olsa da, ileride bir şekilde yeniden gündeme getirip bünyeyi germemek kimseyi yormamak için çözüm odaklı yeni fikirler geliştirilmeli… Kömürün çıktığı yerde ille de santral kurmak gerekmeyebilir örneğin; Alpu’ya 60 km mesafede ki Yunusemre Termik Santralına tren ile kömür sevki yapılabilir. Üstelik kömür madeni ile termik santral, Ankara Eskişehir demiryolu hattı güzergahına yakın bulunuyor, demiryoluna kısa bir bağlantı yapılarak, karayolunu eskitmeden demiryolu taşımacılığı ile Yunusemre termik santralına nakledilecek kömür, burada da elektriğe dönüştürülebilir. Ayrıca günümüz teknolojisi ile termik santrallarda kömür elektrik enerjisine dönüştürülürken açığa çıkan gazlardan petrol elde edilebilmektedir. Yeni teknolojilerin sağladığı bu gibi alternatif faydalardan da yararlanılmalı.
Sağlıklı günler dileğiyle
Ergün Çetin
Termik Santral Meselesi
Yorumlar