"Ülkemiz, dünyada COVID-19 pandemisinden en çok zarar gören ülkeler arasında. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de üç senede COVID-19 nedenli 100 binin üzerinde ölüm kaydedildi. Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) fazladan ölüm tespitlerine göre ise; gerçek ölüm sayısının, Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığının üç katından fazla olduğunu biliyoruz. Hayatta kalan milyonların yaşamı da hastalık ve ekonomik kriz başta olmak üzere derinleşen çoklu kriz ortamı nedeniyle daha çekilmez hale geldi. Son üç senede COVID-19 pandemisinin yanında ekonomik kriz, sel, deprem gibi olaylar da özellikle yoksullar için insan eliyle gerçekleştirilen ve önlenebilir felaketlere dönüşerek ciddi yıkımlara neden oldu.
Kriz ortamlarında sağlık hizmeti ihtiyacının arttığı bir gerçek olsa da, krizin boyutlarının kontrol edilebilmesiyle bu ihtiyacın sınırlandırılması da çoğunlukla mümkündür. Ancak Türkiye’de gerek COVID-19 pandemisinde gerekse diğer afetlerde hazırlıkların yetersiz olması ve sürecin yönetilmesindeki eksiklikler, kırılgan ve piyasacı sağlık sistemimizle birleşerek tehlikeyi artırmıştır. Bu nedenle pandemi öncesinde bile baş edilemeyecek düzeyde olan sağlık emekçilerinin çalıştıkları ortamdaki risk ve iş yükü, her bir afette korkunç boyutlara taşınmıştır. COVID-19 salgınının başlangıcından itibaren Sağlık Bakanlığı ve diğer kamu kurumlarına yazdığımız onlarca yazı, her gün her doğrultudan yaptığımız uyarılar hiçe sayılarak hem toplumun hem de hekim ve sağlık emekçilerinin hayatları tehlikeye atılmıştır.
Pandeminin üç senesi iktidar çevreleri için ekonomik çıkarların öncelenmesi ve algı yönetiminden ibaret iken bizim için üzüntü, acı ve öfke ile geçti. Yapılan onca yanlış yüzünden yitirilen yüz binlerce candan ders almak bir yana, yönet(e)meme halinin benzerlerini her yeni afette yaşadık.
Pandemi nedeniyle Türkiye’de ilk kaybettiğimiz meslektaşımızın ölüm günü olan 1 Nisan; TTB 72. Büyük Kongresi’nde karar alınarak “COVID-19 Nedeniyle Kaybettiğimiz Hekim ve Sağlık Çalışanlarını Anma Günü” ilan edildi. Aktif görev yapmaktayken COVID-19 pandemisi nedeniyle yitirdiğimiz 176’sı hekim, 513 sağlık emekçisini ve 6 Şubat depremleri nedeniyle yitirdiğimiz 103’ü hekim, 449 sağlık emekçisini saygıyla anıyoruz.
Yanlışlar neticesinde yaşamını yitiren yüzlerce sağlık emekçisi; bilimsel, şeffaf ve emekten yana yönetim anlayışı benimsenseydi halen hayatta olacaklardı. Bu sebeple; bilinmelidir ki haklarımız için verdiğimiz mücadele, bir ölüm kalım mücadelesidir. Yaşamak için, sağlığımızı kaybetmemek için insanca yaşamaya yetmeyecek ücretlendirme sistemine, ağırlaştırılmış çalışma koşullarına, sağlıkta şiddete, toplum sağlığını hiçe sayan politikalara karşı hep birlikteyiz.
Meydana gelen her afetin yükünü hekim ve sağlık emekçileri olarak biz çekerken; daha da kötüleşen çalışma koşullarımızla ilgili kamu otoritesinden herhangi önemli bir adım gelmedi. Bu da yetmezmiş gibi haklarımızı gasp eden uygulamalarda da halen sınır tanınmıyor. Seçime yaklaşık bir buçuk ay kalmışken, dün aceleyle TBMM’de görüşülmeye başlanan; hekimler için daha fazla hak kaybına neden olacak yasa teklifi bunun son örneği oldu.
Üç senedir COVID-19 sağlık çalışanları için meslek hastalığı kabul edilmedi.
Pandemi dönemi ve sonrası için yıpranma payımız yeterli seviyeye çıkarılmadı.
Çalışma koşullarımız sağlıklı yaşayabileceğimiz hale getirilmedi.
Çalışırken sağlıkta şiddetle, emekliyken yoksullukla boğuşuyoruz.
Deprem bölgesinde çalışanlarımızın barınma gibi en temel sorunu bile çözülmedi.
Bu sorunlarımız devam ediyorken hangi koşulda ne şekilde meslekten men edileceğimizin tartışmaya açılmasını saygısızlık olarak görüyoruz.
Her zaman, her yerde söylediğimiz sorunlarımıza çözüm olabilecek yasa teklifleri talep ediyoruz. Yaşatmak için yaşamak ve sağlıklı olmak istiyoruz!
Emek Bizim, Söz Bizim!"