Kış aylarında, ara tatil döneminde, Bolu Kartalkaya’da 78 canımızı, çocuklarımızı, sorumsuzluğun sebep olduğu bir yangında kaybetmedik mi?

5 Temmuz 2025 Ödemiş orman yangınında 2 orman çalışanımızı şehit vermedik mi?

6 Temmuz 2025'te Kuzey Irak'ta, bir mağarada operasyon sırasında, hiçbir ordunun böylesine toplu bir kayıp yaşamadığı bir gerçeklikle, metan gazı zehirlenmesi iddiasıyla 12 aslan parçası vatan evladımız şehit olmadı mı?

Evvelki gün, Eskişehir Seyitgazi Kırka Büyükyayla Fethiye orman bölgesinde, 5 orman çalışanı ve 5 AKUT gönüllüsü, yani 10 kahramanımızı Yeşil Vatan savunmasında şehit vermedik mi?

Bilecik Osmaneli ilçesi günlerdir yanıyor.
Manisa yanıyor…
Safranbolu yanıyor…
İzmir yanıyor…
Antalya yanıyor…

Evet, küresel ısınma var. Hava sıcaklıkları mevsim ortalamasının 10-12 derece üzerinde. Buna itirazım yok.

Ormanlara girişler yasaklandı. Anız yakmak yasaklandı. Ama ne çare… Yurdun dört bir yanında Yeşil Vatan cayır cayır yanıyor.

Ağaçlar yanıyor, bitki örtüsü yanıyor, hayvanlar, canlılar yanıyor… Köyler yanıyor… İnsanlar yanıyor… Ve onların yanında yüreğimiz yanıyor, içimiz kan ağlıyor.

Nedendir, niçindir… Bilen yok, söyleyen yok.

Geçtiğimiz yıl ve ondan önceki yıl da birçok büyük yangına şahitlik ettik.
“Hava kararınca havadan müdahale imkânı kalmadı” cümlelerini hep duyduk.
Ve her yangında kimse sorumluluk almadı. Konu hep kadere bağlandı, millete kederi bırakıldı.

Sorumluların, muhatapların önceden ders çıkarması ya da o sorumluları oraya oturtanların hesap vermesi, Eski Türkiye’de vardı. Yeni Türkiye’de böyle bir adet yok.

Klasik ve klişe açıklamalar…
“En donanımlı, en modern yangın söndürme ekipmanları bizde.”
“On binlerce personel görevde.”

Peki bu kadar güç, teknoloji ve gelişmişliğe rağmen neden yangınlar durdurulamıyor? Neden ilçelere kadar sıçrıyor?

Şaşırdım ama söylentiden ibaret olmayan bir bilgi var:
Eskişehir Orman Müdürü görevden alınmış.
Günaydın! 10 can gitti, 10 can!
Alsanız ne olur, almasanız ne olur?

Maalesef, öncesinden ders çıkarmadınız. Kusura bakmayın.

Ormanlara girişi yasakladınız, uyarılar yaptınız ama memleketin her yeri yanıyor. Yangınlar öyle böyle değil; alanları aştı, bölgeleri, yerleşim yerlerini sardı. İnsanlar feryat ediyor:
“Sesimizi duymuyor musunuz?”

Ben konu uzmanı değilim.
Yalnızca yetkilileri ve uzmanları dinliyorum, okuyorum.
Ama hiç bu kadar yetersizlik, belirsizlik ve sonuçsuzluk görmedim, duymadım.

Eski Türkiye’de orman yangını çıktığında tüm kurumlar teyakkuza geçerdi. Vatan evlatları ağacı, ormanı, canlıları kurtarmak için canla başla mücadele ederdi. Hep gördük, hep şahit olduk.

Bugün çok daha profesyoneliz, ekipmanlar modernleşti, uçaklar, helikopterler etkin kullanılıyor. Ama bakıyoruz, gençler ellerinde damacanalarla yangın söndürmeye çalışıyor. Köylü, litresi 55 TL olmuş mazotu borçla traktörüne koymuş, su tankı takıp dağ bayır koşturuyor.

Yetişilemiyor. Yetişemiyoruz.

Anlayamadığım bir denklem, çözemediğim bir problem var.

Ders çıkarmamız gerekirse; 2021 Manavgat yangınını hatırlayalım.
6 insanımızı yangın ortasında kaybettik.
60 bin hektar alan, binlerce hayvan ve canlı, köyler, evler yandı.

Şapkamızı önümüze koymamız için bu yeterli olmadı mı?

2025 yılındayız ve durum düzeleceğine kötüleşiyor. Söz bitiyor artık.

Eskiden gün aşmadan söndürülen yangınlar şimdi 3-4 gün sürüyor.
Kontrol altına alınan yerler yeniden yanıyor, daha da büyüyor.

Tüm bunlar, cenazelerde çocukların şehit babalarına seslenmesi, annelerin “Oğlum!”, eşlerin “Yarim!” demesiyle birleşince…
İşte o zaman, bir acının üzerine yazmak en zor olan oluyor.

Biz bunu hak etmiyoruz.

Biz, odasında uyuyan insanları “yangın var” diye uyarmak yerine arabasını kurtarmak için otoparka inen sorumsuzlardan değiliz.

Biz fidanlarımızı bir mağarada kaybedemeyiz.
Biz evlatlarımızı yangının ortasında ölüme bırakamayız.

Ama bunlar oldu.
Ve bu acı yüreğimizde, içimizde yanıyor.

Evet, biz Büyük Türk Milletiyiz. Acımız büyük.
Her şeye rağmen ferasetimiz, inancımız ve vakur duruşumuz bize aittir.

Ancak hesap sorulmalı.
Sorumlular kendilerini sorgulamalı.
Ne yapıldı, ne yapılmadı, ne yapılıyor? soruları açıkça cevaplanmalı.

Çünkü sonuç ortada:
Ocaklara alev düşüyor.
Vatan evlatları, değerleri kayboluyor.
Analar, eşler, evlatlar ağlıyor.

Millet ağlıyor, duyuyor musunuz?!
Eyyy sorumlular…