Söyleşi: Selma Başkut Güder

Hepimizin bir hikâyesi vardır şu fani dünyada. Hikâyeler arasında da hayallerimiz, umutlarımız, umutsuzluklarımız…

Kimileriyle rüyalarda buluşuruz, kimileriyle hiçbir yerde. Lakin bir hayal var ki gerçek hayatla buluşmuş, oyun içinde sergilenmiş!

Başrolde kim mi var?

Hayalin sahibi.

Şu anda 16 yaşında ve çocukluğundan itibaren sahneye çıkarak bir tiyatro oyununda rol almayı çok isteyen Serebral Palsi (bir kas hastalığı) hastası Ezgi.

Kendisinin hayalini gerçekleştirmesine vesile olan kişi ise; kalbinin şühedasında tertemiz sevgiyi, âşıkane, masumane taşımaya gayret gösteren “İyilik Hikâyeleri” başlıklı söyleşilerimden tanıdığınız Nazan Naz.

Nazan hocam, Hoş geldiniz! Yaklaşık on gün kadar önce, hiç tanımadığım Ezgi’nin hikâyesini anlattığınızda, tarifi imkânsız şekilde etkilendiğimi belirtmek istiyorum. Hayalin sahibini tanıyan ve akışta en etkili ilk kişi olan size, sözü bırakıyorum. 

Çok Kıymetli Selma hanımcığım, öncelikle beni türlü güzelliklerle yaratan ve türlü yeteneklerle donatan Allahıma şükür ile başlamak istiyorum. Öyle çaresiz, öyle nasıl çıkacağımı bilmediğim bir gündü ki; zihinsel engelli çocuklarla tanışmıştım ve o günden bu güne, o kadar güzellikler kattılar ki bana!

İşte; onlardan biri de dünya güzeli kızımız Ezgi. Müzik ve ritm gibi gönüllü yaptığım çalışmalarımdan birinde; çocukluğundan itibaren en büyük hayalini açtı, temiz yüreğinin derinliklerinden.

Bu hayali öğrendikten sonra ne yaptınız?

Oyun yazarı olan kızımın desteğiyle “Ezgi’nin hayali” adlı bir tiyatro oyunu yazdım. Oyunda Ezgi, çocukluk hayallerini gerçekleştirmekten çok mutlu olan peri kızını canlandıracaktı. Kendisiyle çalışmalara başladım. Replikleri ezberledi, zaman onun için de benim için de çok mutlu geçiyordu.

Peki ya sonra?

Oyunun sahnelenmesinde dekor, sahne gibi diğer konularla ilgili olarak çok uğraş verdim. Ancak, sahneye konulmasında gerekli desteği göremedim. Bunun üzerine vazgeçmedim. Onun hayalini gerçekleştirmeyi amacım haline getirdim.

Bu halet-i ruhiye ile nasıl bir yol izlediniz?

Keşkül-ü Fukara Gönüllüleri grubumdaki güzel insanlarla paylaştım konuyu. Ne yapmak lazım dedim. Bu çocuk çok istiyor. Onlar da Nazan hocam; “Araştıralım, düşünelim” dediler. Sonra Konservatuar Tiyatro Bölümü’nde öğretim üyesi olan Nazan isminde bir hanım ile irtibat kurmuşlar. Kendisinin, Tepebaşı Belediyesi 23 Nisan Çocuk Sanat ve Kültür Merkezi’nde özel çocuklarla da çalışan bir yönetmen arkadaşı varmış. Bana telefon numarasını verdiler ve görüştük. Böylelikle iyilik hikâyemizin halkaları tamamlanmış oldu.

“Çello Ağacının Gölgesinde Hikâyeler”  Tepebaşı Belediyesi Kültür Merkezi eğitimcileri tarafından sergilenen bir anlatı oyunu. Çocukların kendi potansiyeline güvenmesini, kendilik algısını olumlu yönde geliştirmesini desteklemek amacıyla, Gül Çandır Saç, Ekin Yalçınkaya, Gamze Atcı tarafından 23 Haziran 2022 tarihinde, ikinci kez sahneleniyor.

Değerli Okurlarım; “Çello Ağacı” ile başlayan satırları mesaj olarak Nazan hocam bana gönderdiği günden itibaren, oyun gününü farklı bir heyecan ile bekledim. İlk kez o gün, Kültür Merkezi’ne gittiğimde, “Ezginin oyununu izlemeye geldim” dedim kapıdaki görevliye. Bir hanım refakatinde binanın içinden geçerek, merkezin müdürü, Ezgi’nin annesi ve abisi olduklarını öğrendiğim kişilerin bulunduğu, gökyüzüne açılan geniş bir bahçeye yürüdük sessiz adımlarla…

Ezgi’nin annesisiniz. Öncelikle sizi ve tüm aileyi yürekten kutluyorum. Kızınız kaçıncı sınıfa gidiyor?

Kızım 16 yaşında, 11. sınıfa geçti.

Ezgi’nin karakterinden bahseder misiniz?

Güçlü bir kişiliği var. Fikirleri de öyle. Biraz sonra izleyeceğimiz oyunun metin kısmında da katkıda bulunmuş. Öğretmenleri çok yetenekli diyorlar. Ezgi; küçük yaşlardan itibaren umut içinde, kendi potansiyelinin peşinden gitmekten asla vaz eçmeyen karakterde bir evlat.

Büyüdüğünde olmak istediği meslek nedir?

Oyuncu olmak. Hele bu oyun ile daha da arttı. Nazan hocam, Merkezin yetkilileri ve emeği geçenler sayesinde sahneye çıkıyor. Hayali gerçek oluyor. Hepimiz çok mutluyuz, gururluyuz.

Ezgi’nin abisisiniz. Neler hissediyorsunuz?

İyi ki Ezgi var. Pek çok insana örnek oluyor. Algısı çok yüksek, yetenekli olduğu kadar zeki de.

Az sonra; Nazan Naz hocam ve eşi geldi, ellerinde kocaman bir buket çiçek ile!

Sayılı dakikalar kalmıştı hayalin gerçek olmasına. Bizler de şahitlik edecektik o unutulmaz, bitmesin dediğimiz oyuna.

Ve şimdi sahne!

Başının etrafında mavi, kırmızı çiçeklerle bezeli altın sarısı kurdele, omuzlarından aşağıya sağlı-sollu ayırdığı, beline uzanan kahverengi saçları, davetlilere içtenlikle yüreğinin güzelliğini açığa çıkaran yıldız misali pırıl pırıl gözleri ile bakıyordu.

Karşımızda bir peri kızı var sanki!

Yanında, sayısız yemyeşil yapraklarla kaplı kahverengi gövdesinin ortasında büyük müzik aleti oturtulmuş bir ağaç.  O da ne? Ağaç figüründe ay yüzlü bir kadınmış. Ne kadar da doğal duruyor! Hikâyeye adını veren “Çello Ağacı.”

Ve az sonra iki usta oyuncu daha sahnede yerlerini alıyor. Muhteşem dekor, koreografi, ışık ve müzik eşliğinde, ders niteliğindeki oyun içinde hayatın anlamını anlatıveriyorlar başrolde Ezgi ile.

Oyunun sonunda SEN şarkısıyla duygular sel olup, damla damla…

Ağacıyla, görevlilerle, arkamda melodiye göre ayaklarını yere vuran küçük çocuklarla, anneler, abiler, amcalar, izlemeye gelenlerle…

Bil ki sen biriciksin, bil ki sen değerlisin,

Bil ki sen teksin, bil ki bu hikâye senin.

Senin gözlerinle, senin ifadelerinle,

Senin fikirlerinle, senin düşlerinle.

Hayatın anlamı sende! Sen, sen, sen, sen, sen.

Kendin için hiç şarkı söyledin mi?

Oyun bitiminde; isteyenler söz alıp, düşüncelerini dile getirdiler. Yönetmen son noktayı koydu. “Bu oyun, hiç bu kadar anlamlı oynanmamıştı.”

Nazan hocam, son sözü size bırakmak istiyorum.

Sonuç mükemmel Selma hanımcım. Bundan sonrası Ezgi’ye kaldı. Bir denizyıldızı daha kurtuldu.

Eğer mutlu ve huzurlu bir ömür geçirmek istiyorsanız, başkalarına iyilik yapın. Kötülük görseniz bile iyilik yapmaya devam edin. Sabırlı olun. Çevrenizdeki herkese nazik davranın. Dava peşinde olmayın, mana peşinde olun.

İyi ki varsınız güzel yürekli insanlar…