Bu yazımı gazeteci meslektaşlarıma değil, gazete patronlarına yazıyorum, onlara bir gazeteciyi en yüksek performansla ve en düşük maliyetle çalıştırmanın sırlarını vereceğim. Heyecanlandınız bakıyorum… 

Biz gazeteciler çok duygusal insanlarızdır, bize çok para vermenize de gerek yok, bize biraz mevki verin, biraz da sırtımızı sıvazlayın ve sonrasında olacakları izleyin. Gazeteci sizin en iyi çalışanınız olur, çalıştığı gazetenin en iyi olması için gecesini gündüzüne katar. Ve emin olun başarılı olur, gazetenizin okunurluğu artar, haber kalitesi yükselir. Ama dikkat! Bu samimi ilişkiyi her zaman aynı seviyede tutmamalısınız, zaman zaman gazeteciye mesafeli durun, onun kendini çok değerli hissetmesine izin vermeyin. Gazeteciyi, her zaman net olmayan, belli belirsiz, bazen ortaya çıkıp, bazen yok olan bir sevgi ve saygı ile elinizde tutabilirsiniz. Bu belirsizlik, onu daha çok çalışmaya itecektir.

Yine gazetecinizi asgari ücret vererek çalıştırmanın en önemli altın kuralı ise şudur; onu takdir edin. Takdir edilmek bir gazetecinin asla hayır diyemeyeceği bir şeydir.
 Biz gazetecilere takdir ederek, her şeyi yaptırabilirsiniz. Bu duyguya öyle hasretizdir ki; biri bizi takdir etmeye görsün en birinci patronumuz, o olur. Daha çok takdir edilmek, saygı duyulmak için canımızı dişimize takarız, hem de asgari ücret maaşla yaparız bunu, seve seve yaparız tabi… Bunu yazarken aklıma üniversiteden bir arkadaşım geldi… Barbaros, ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği’nde okuyan çok zeki, saygılı ve asosyal bir arkadaşımdı, benden başka arkadaşı yoktu galiba, bazen yalnızlıktan çok sıkılıp bana içini dökerdi. “İnsanlar benim yüzüme, gözlerimin içine bir kere baksa aslında beni çok severlerdi ama kimse beni görmüyor” derdi. O zamanlar bu söz çok içimi acıtmıştı, şimdi düşününce aslında biz gazeteciler de biraz Barbarosuz. Yani haber yaparken, herkesin yanında ve tam karşısındayız, ama hiçbir zaman olayın öznesi değiliz. Kazanılan başarının, bir kutlamamanın, bir sempozyumun, bir tartışmanın öznesi değil, dışarıdan izleyen gözüyüz. Bu nedenle görünmez olabiliyoruz bazıları için… “Bize de baksalar aslında bizi de çok severlerdi” diye düşünüyoruz. Ama kimse bizim gözlerimize bakmıyor, olsa olsa objektifimize bakıyorlar ve çoğu zaman da hatırlatmamız gerekiyor kendimizi “Buradayız” diye.

Neyse gazete patronlarına hayati tüyolar vermek isterken, gazeteci kimliğim ağır bastı, biraz duygusallaştım. Ama yazıya dönelim, takdir etme işini de çok abartmamalısınız sevgili patronlar, çünkü bu defa da gazeteciler kendi mesleklerinin önemli olduğunu, değerli bir iş yaptıklarını düşünerek, daha fazla maaş, daha fazla hak isteme girişiminde bulunabilirler. Daha önce sözünü ettiğim belirsiz davranma şeklini takdir etme davranışınızda da sürdürün. Ve tabi zaman zaman onunla bir dost gibi konuşarak, yaşadığınız ekonomik sıkıntılardan, ilan alamadığınız için gazetenin para kazanamadığından ve tabi böyle bir süreçte herkesin özverili davranarak zam gibi bir şeyi aklından geçirmemesi gerektiğinden söz edebilirsiniz… Emin olun ki gazeteci çalışanınız sizin samimiyetinize inanacaktır ve zam lafını ağzına almayacaktır, hem de üstüne daha çok çalışacaktır. Siz de böylece onların maaşından kıstığınız; sizin için küçük ama onlar için önemli tutarlarla, yeni bir işe girebilir, yeni bir makine alabilir, olmadı arabanızı değiştirebilirsiniz…

Sevgili gazete patronları satırlarıma burada son verirken, size faydalı olabilmişimdir umarım diyorum ve anlamamış olabilirsiniz diye özetliyorum: “Saygı duymak, takdir etmek, belirsizlik hissi ve işlerin kötü gidişinden şikayet” bunları yapın ve sonucu izleyin, gözlerinize inanamayacaksınız….