Mustafa Kemal'in gençlere armağan ettiği bir gençlik bayramı daha kutluyoruz.
12 Eylül ile birlikte 'Atatürkçülüğü'n içi boşaltılarak sadece heykellere ve duvarlara asılan fotoğraflara bırakıldı.
Armağan ettiği bayramı görememişti Mustafa Kemal.
20 Haziran 1938'de çıkarılan kanunla 'Gençlik ve Spor Bayramı' olarak kabul edilmişti.
Gençlik Bayramına 12 Eylül darbecileri 'Atatürk'ü Anma' cümlesi katarak ne kadar Atatürkçü(!) olduklarını göstermişlerdi.
Gençliğin bayramında Atatürk'ün Bursa Söylevi okutulamadı.
Zaten uzun süre bu söylev inkar edildi.
Kitaplar yeralmadı.
Söyleyenler ve okuyanların başı derde girdi...
Bursa Söylevi deyince aklıma geldi; tekrarlayalım.
1933 yılı Şubat ayında, Bursa Ulucami önünde Ezan’ın Türkçe okunmasına başkaldıran 100 kadar gerici tutuklanır. Olayı duyunca, daha birkaç gün önce ayrıldığı Bursa’ya dönen Atatürk’e; “Bursa gençliği olayı bastıracaktı. Polis ve adliyeye olan güven nedeniyle , karışmadı ”,denilince Atatürk bu konuşmayı yapar :
"Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük kıpırtı ve davranış duydumu, 'bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır' demeyecektir. Hemen araya girecektir. elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, 'polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir' diye düşünecek, ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, 'demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek!' onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, İsmet paşa'ya ve meclis'e telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, 'ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek benim görevimdir!' İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!''
Yıllarca stadyumlarda kutlanıldı.
Salonlarda anlatıldı.
Ancak; emperyalizme karşı ve bağımsızlığımız için yapılan Kurtuluş Savaşı'nı detaylı bir şekilde anlatılmadı gençlere.
Bayram sadece stadyumlarda kutlanmamalıydı.
Sporsal hareketlerle yetinmemeliydik.
Kültür-sanatla...
Tiyatrolarda, edabiyatla, sinemayla, kütlür ve tarihi müzelerle anlatmalıyız.
Bursa Nutku'nun okurkan Deniz Gezmiş'in idamla yargılandığı mahkemede verdiği savunma aklıma geldi. Bu savunmadan kısa bir bölümü paylaşayım.
Merak edenler internette tamamını bulup okuyabilirler.
"(...) Türkiye'nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yasındayken kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum.
Türkiye'nin bağımsızlığından başka birşey istemedik ve hayatımızı bu yola koyduk. Varlığımızı Türkiye adına armağan ettik.Bunun aksini iddia edenler vatan hainidir.
Mustafa Kemal'e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz.
Gerçekler örtülmek isteniyor. Mustafa Kemal'e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz. O'nun istiklal-i tam prensibini, ve onun istiklal-i tam Türkiye idealini yalnızca biz devam ettiriyoruz."
Gençlik bayramını anlatmak istedim. Ama dedim ya 12 Eylül, bağımsızlık, Bursa Nutku ve Geniz Gezmiş derken dağılıverdim.
Doğal olarak da dağınık bir yazı oldu.
Ne diyeyim; yazımı Nazım Hikmetin'in bir şiirinden dizeyle gençleri selamlıyorum.
"Memleket mi, yıldızlar mı, gençliğim mi daha uzak?"