Soma’da iş katliamında yaşamını yitiren maden emekçileri duyarlı insanların yüreklerini kanattı, acıttı. Duyarlı insanlar, sorguladılar ‘neden’ diye? Öfkelendiler, tepkilerini bazen yürüyerek, ıslık çalarak alkışlarıyla,…  Yüreklerinin sözcüklerini kağıda döktüler.

Acılarını paylaştıkları gibi yüreklerinin sözcüklerini de paylaştılar.

Bu süreç içinde de ‘sanal dünyada’ da insanlar sesiz kalmadılar.

Köşemde; duygularımı, tepkimi, öfkemi ve düşüncelerimi yansıttım.

Face sayfamda da o an yüreğimden düşen kısa da olsa sözcükleri paylaştım.

Birkaç örnek vermek isterim.

“Hadi beni götürüver bilinmediğim yerlere. Acı olmasın, aciz kalmamalı insanlar. Bakışlarında gülümseyen yürekleri görmeliyim, ekmek; emek kokmalı.-ŞABAN BAĞCI

 

Üç yanı deniz olan ülkemde yürekler yanıyor; ekmekler kömürleşti.-ŞABAN BAĞCI

 

Yüreğim bir yangın, kömür gibi için için yanıyor.-ŞABAN BAĞCI

 

Ölenlerin hepsi neden yoksullar, halkın çocukları, işçilerdir.

Fabrikada, madende, inşaatta “Ölüm hep bana mı düşer usta?”

Yoksulluk, “hep bana mı düşer usta?”

30-40 yıl çalışıp sadece ‘karnımı doyuracak ücret hep bana mı düşer usta?”

Nefesi açlık kokan ‘bana mı düşer usta?”

Soma’da ölen madencilerin arasında bir de 15 yaşında bir çocuk vardı.

Adı Kemal…

Gözlerinizi kapatın; 15 yaşında öle Kemal’in sesini dinleyin. Refik Durbaş’ın ‘Çırak Aranıyor’ şiirini okuyor:

"Elim sanata düşer usta/Dilim küfre, yüreğim acıya/Ölüm hep bana/Bana mı düşer usta?/Sevda ne yana düşer usta/Hicran ne yana/Yalnızlık hep bana/Bana mı düşer usta?/Gurbet ne yana düşer usta/Sıla ne yana/Hasret hep bana/Bana mı düşer usta?"

Canım çok yanıyor; öfkeliyim.

Öylesine öfkeliyim ki; ne söylesem az gelecek…

Sunay Akın’ın ‘Kömür’ şiirini yüreğime attım:

“Yine bir kömür/ kütürdedi sobada/ kayıp bir madencinin/ kalbi rastgeldi/ atıverdi sıcak odada”

ŞABAN BAĞCI”

Biraz da ünlü şairlerin dizeleri paylaşmak istiyorum.

"Öyle insanlar gördüm ki / Ölüm peşlerine düşmeye korkardı / Kılları uzamış hayvanların yanı sıra / Ya kuyulara iniyorlar / Ya kuyulardan çıkıyorlardı / Kazmaları kürekleri lambalarıyla / Ya insanlar gibi toprağın üstünde / Ya köstebekler gibi toprağın altındaydılar / Bir düdük sesinde bütün şehir ayaktaydı / Dağlara tepelere doğru bir ayaklanmadır başlıyordu / İkinci düdüğe kadar bütün şehirde tıs yoktu / Uyudum uyandım hep aynı seslerdi / Anladım insanlar bir vardiyaya giriyorlar / Bir vardiya çıkıyorlardı / Anladım en kısa ömür insanoğlunundu / Sonra kurtlar böcekler ve tarla farelerinindi " (1946) İLHAN BERK

Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın "Zonguldak Ağıtı" şiirinden;

"Bir kömür, bir uzak, bir kara, bir derin, / Ellerin, yeraltında yitmiş kocaman ellerin. / Yıllarca çalışırsın, gündeliğin on lira, / Açsın, susar kuyular bağıra bağıra / Ko yamyassı ayakların balçık toprağa girsin, / Kim yürürse öldürürler bilirsin."

Madencileri şiirine taşımış Ceyhun Atıf Kansu’ dan Çaylar Kuyusu şiirinden:

"Yüzbeş işçi indi yeraltına bir postada / Kırksekizi kaldı yeraltında bir postada / İncir Harmanı bölümünde Çaylar Kuyusu / Ağır olur kara gözlü kömürlerin uykusu / Çeker kucağına Ereğlu'dan, Devrek'ten /Nice uykusuz garipleri bir anda uyutur / Çaylar Kuyusu derler bir derin uykudur."

Behçet Kemal Çağlar’ın "Madenci Marşı"ndan; 

"Selam ver selam ver, sesin daha gür / Karaelmas siyah nur demek kömür / Karaelmas siyah nur demek kömür / Alnını sür, alnını sür. / Açık gür alnının kırışıkları / Sönük lamban yener kırışıkları / Sönük lamban yanar çıksan dışarı / Hep ışıkları, hep ışıkları...."

Maden işçileri için söylenen türküler, ağıtlar vardır; yaşamımızda…