Eskişehir Barosu İnsan Hakları Komisyonu adına açıklamayı okuyan Baro Başkanı Mustafa Elagöz; kamuoyunda Gezi Davası olarak anılan ve dün karar duruşması olan davada Osman Kavala’nın Türk Ceza Kanunu’nun 312/1. maddesinde düzenlenen “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçu gereği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına; Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin ise aynı suça iştiraklerinin yardım boyutunda kalmış olması sebebiyle 18’er yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verildiğini hatırlatarak, bugün bu hukuksuzluğa ses çıkartılmazsa 84 milyon Türk vatandaşının yarın benzer hukuksuz yargılanmayla mahkum edilmesinin önüne geçilemeyeceğini belirtti.
TARAFSIZLIK İLKESİ ZEDELENMİŞTİR
Hukuk devletinde herkesin yargılanabileceğini, suç varsa da yasaların öngördüğü şekilde suç işleyen kişilerin elbette cezalandırılacağını dile getiren Başkan Elagöz, “Buna bir itirazımız yok. Ancak yargılamanın bağımsız, tarafsız, şeffaf ve kamu vicdanını rahatlatmasıyla birlikte hukuka ve adalete olan inancı da güçlendirmesi beklenir.” şeklinde konuştu.  Türkiye’de yargının çok uzun süredir idarenin vesayeti ve baskısı altında nefessiz bırakılmış durumda olduğunu ifade eden Elagöz, “Üç kişilik mahkeme heyetinde yer alan ve daha önce mevcut siyasi iktidar partisinden milletvekilliği adaylığı söz konusu olan bir kişinin hakim olarak bu kararı veren heyette yer alması, yargının tarafsızlığı ilkesini zedelediği gibi kararın meşruiyetini de tartışılır hale getirmektedir.” dedi.  Yine aynı davada; 2013 yılında suç teşkil etmeyen bir eylemden dolayı alınan dinleme kararlarının 2014 yılında ceza kanunda suç olarak tanımlanan bir suça delil olarak esas alınması hukuka aykırı delille hüküm kurulduğunu aktaran Elagöz, “Bu konuda gerek ceza yargılama tekniği, gerek hukuka aykırı delillere ilişkin yargıtayın yüzlerce içtihadı yok sayılarak hüküm kurulması eleştiri konumuzdur. İtirazlarımızda buna ilişkindir.” diye konuştu.

ÖLDÜRÜLEN GENÇLERİMİZİN HESABI SORULMADI
Hukuk devleti ve demokrasiden her geçen gün uzaklaşılmasının bu ülkenin asıl beka meselesi olduğuna dikkat çeken Elagöz, “2013’ten bu yana, gezi protestoları sırasında acımasızca öldürülen gençlerimizin hesabı dahi sorulmamışken, dün çıkan bu haksız karar, Gezi Davası’nın yalnızca bağımsız ve muhalif sesleri susturma amacı taşıyan bir girişim olduğunu hepimize tekrar göstermiştir. Hukuki öngörülebilirliği ve hukuki güvenilirliği ortadan kaldıran Gezi Kararı, siyasal iktidarın bugün hepimizin Anayasa ve Uluslararası Sözleşmelerle güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerine göz diktiğinin de resmini çizmiştir.” ifadelerini kullandı. 
İNSAN HAKLARINI SAVUNMAK YASAL GÖREVİMİZ
Barolar için insan haklarını korumanın yasanın emrettiği bir görev olduğunu vurgulayan Elagöz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Avukatlık Kanunu’nun 76. maddesi, Barolara “İnsan haklarını savunmak ve korumak’ görevi vermiştir.  Açık deyişle; Barolar için insan hakları savunuculuğu; toplumsal duyarlılık ya da hassasiyet gibi sübjektif bir değerlendirme değil, yasanın emredici maddelerine göre, kendisine verilmiş bir ‘görev’dir. Hak mücadelesinin yılmaz savunucuları olan Avukatlar ve Barolar, insan haklarına vurulan her zincirin karşısında dimdik durmuştur ve durmaya da devam edecektir. Eskişehir Barosu olarak Türk yargı tarihine ve sistemine yönelik olarak, öç alma duygusu ile yaratılan tüm hukuksuzluklara karşı mücadelemizi yılmadan sürdürmeye devam edeceğimizi kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.”

Editör: Mustafa YILDIRIM