İnsan iletişimlerinde sık sık kullanılır. Hatta bazen ‘haddini’ bildirme anlamında da.

“Kimsin sen?”

“Nerden geldiğini bil, öğren?”

Önce biz kimiz sorusunu yöneltmemiz gerekiyor ve sonra da yanıtlamamız.

Bu soruyu yanıtlarken, ‘sınıf’ anlamında, ‘emek’ anlamında bakmak gerekiyor.

Bizim fabrikalarımız yok, topraklarımız yok,  altınlarımız, paralarımız yok.

Hani ‘karın tokluğuna çalışan’lardanız…

Sözlüklere baktığımızda emek şöyle tanımlanıyor:

“1. Bir şeyin yaratılması ya da üretilmesi için harcanan beden ve kafa gücü.

2. Uzun ve yorucu, özenli çalışma.

3. İnsanın bilinçli olarak belli bir amaca ulaşmak için giriştiği hem doğal ve toplumsal çevresini çevresini hem de kendini değiştiren çalışma süreci, çaba,emek.

Felsefi anlamında emek, İnsanın, doğayı değiştirmek için gerçekleştirdiği bilinçli ve yararlı çalışma.

Demek ki biz bir şeyin yaratılması ya da üretilmesi için beden ve kafa gücünü kullanan, uzun ve yorucu çalışma hayatımız var.

O yüzden biz işçiyiz, emekçiyiz..

Emek - değer teorisi Karl Marks tarafından da benimsenmiştir. Marks, malların emek maliyetinden daha yüksek fiyatlardan satılması durumunda aradaki farkın işçinin Kapitalist tarafından sömürülmesini göstereceğini ifade etmiş ve bu konudaki açıklamalarını emek - değer teorisine dayandırmıştır.

Yine sözcüklere bakalım işçi nedir?

İşçi ya da amele, TDK'ya göre tanımı başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el becerisini kullanarak ücretle çalışan kimse.

İşçi kavramı insanoğlunun mülkiyet kavramını geliştirmesinden sonra ortaya çıkmıştır. Daha önceleri sırasıyla toplayıcı ve avcı olan insanın tarımla uğraşmaya başlaması ve buna bağlı olarak yerleşik düzene geçişiyle mülkiyet kavramı gelişmiş ve bununla birlikte de işçi kavramı doğmuştur.

İşçiler, günümüzde bulundukları toplumlarda genellikle en alt kademedeki ve çoğunlukla da en kalabalık toplum sınıflarından biridir.

Engels, işçi sınıfını şöyle tanımlıyor:

“İşçi sınıfı, toplumun, geçim araçlarını herhangi bir sermayeden elde edilen kârdan değil, tamamıyla ve yalnızca kendi emeğinin satışından sağlayan; sevinci ve üzüntüsü, yaşaması ve ölmesi, tüm varlığı emek talebine, dolayısıyla işlerin iyi gittiği dönemler ile kötü gittiği dönemlerin birbirlerinin yerini almasına, sınırsız rekabetten doğan dalgalanmalara dayanan sınıfıdır.”

Şimdi kendinizi sorgulayın.

Siz kimsiniz, toplumun hangi sınıfındasınız..

Ben işçiyim, emekçiyim.

Ya siz..

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü(DİSK-AR) 1 Mayıs'a giderken kapsamlı bir rapor hazırladı. Raporda işçilerin 1 Mayıs'a katılmak için 15 nedeni sıralandı.

Başlıklarla raporu vereyim.

"1-Her dakikada bir iş kazası, her saat bir ölüm.

2-Her üç iş cinayetine bir yenisi eklendi

3-Fiziksel ve Ruhsal Sağlığımız risk altında

4-Ölümlü iş kazalarının yüzde 94'ü taşeronda

5-Çalışmaktan yaşamaya fırsat kalmıyor

6-İki milyona yakın kişi köle gibi çalışıyor.

7-Türkiye yıllık ücretli izinde 3.Lig de

8-Hasta olsa çalışıyoruz

9-Tatil hayal, evi ısıtmak zor, yoksulluk bizi boğuyor.

10-İşsizlik kronik sorun

11-İşsizin parasını hükümet ve sermaye yiyor

12-AKP döneminde kredi borçlarımız sabit fiyatlarla 19 kat arttı.

13-Asgari sefalet devam ediyor

14-Kadın işçinin önünde duvarlar var.

15-Sendikal haklar gasp ediliyor."

Bayramıma gidiyorum…

Cem Karaca’nın sözlerini yazdığı Cahit Berkay’ın müziğini yaptığı bir şarkı var.

“İşçisin sen işçi kal”

"Gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar/Ümit gönlümün ekmeği kumar ha kumar kumar/ Elleri ak yumuk yumuk ojeli tırnakları nerelere gizlesin şu avucun nasırları/Otomobili tamire geldi dün bizim tamirhaneye/Görür görmez vurularak başladım ben sevmeye/Ayağında uzun etek dalga dalga saçları/Ustam seslendi uzaktan oğlum al takımları/Bir romanda okumuştum buna benzer bir şeyi/Killi parlak kağıt kaplı pahalı bir kitaptı/

Ne olmuş nasıl olmuşsa aşık olmuştu genç kız/Yine böyle bir durumda tamirci çırağına/Ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları/Arkası puslu aynamda taradım saclarımı/Gelecekti bugün geri arabayı almaya/O romandaki hayali belki gerçek yapmaya/Durdu zaman durdu dünya girdi içeri kapıdan/ Öylece bakakaldım gözümü ayırmadan/Arabanın kapısını açtım açtım girsin içeri/Kalktı hilal kaşları sordu kim bu serseri/Çekti gitti arabayla eksozuna boğuldum/Gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır doğruldum/Ustam geldi sırtıma vurdu unut dedi romanları/İşçisin sen işçi kal giy dedi tulumları"