İnsan, yaşamı boyunca kim bilir kaç kez kaç tane köprünün üzerinden geçmiştir. Ama hiç bir zaman, o köprünün önemini kavrayamadan, üzerinden geçip gider. Bir gün umudun karşı yakada olursa, o zaman karşıyı bağlayan köprünün önemini kavrarsın…
Ya da geçtiğin köprünün seni sevdana ulaştıracağını bilirsen, o köprülerin değerini anlarsın...
Hele hele köprülerle türküler buluşunca o köprünün gerçekten yüreklerimizin olduğunu hissedersin...
Köprüleri düşündüm...
Köprünün sözcük anlamı; normalde üzerinden geçmenizin zor olacağı bir şeyin üzerinden geçmek için yapılan platform...
Yüzyıllar öncesi insanlar doğa engellerine karşı, karşı yakaya geçebilmek için köprüler yapmışlar... Kimileri ilkel olarak yapmışlar, kimileri sanatını işlemişler köprüye... İnsanlar kültürlerini yansıtmışlar köprüye... Kimileri yüreklerini... Ferhat, Şirine'e ulaşabilmek için dağı gelmişse, kimileri sevdalısına kavuşmak için köprü yapmışlar...
Sömürü yoğunlaştıkça köprüleri, ülkeyi işgal etme aracı olarak kullanılmışlar... Öylesine ki, işgal ettiği ülkenin yeraltı kaynaklarına sahip olabilmek için o bölgeye yollar, köprüler yapmışlar... Bazen de işgale karşı direnen insanların ilişkilerini kesmek için, var olan köprüleri yıkmışlar...
Köprüler, türküler olmuş, şiirler de, dizelerin köprüsü olmuşlar...
Acılarla, mutluluklarla, isyanlarla buluşmuş köprüler...
Denizlere, nehirlere meydan okurcasına üzerinden geçerek azgın sulara selam vermişler...
Köprüler, şiirler olmuş, türküler olmuş ama yazanlar da, söyleyenler de acı çekmişler... Kimileri yargılanmış, cezaevlerine girmişler... Nehirleri ve köprüleri anlattıkları için...
Köprüye varınca köprüler yıkıldı, Hasan Hüseyin, bu şiiri Temmuz 1965'te bitirdi. Kızılırmak akıyordu. Köprü çürüktü.
"Kızılırmak aka aka... Dalga taşı oya oya... Türküler çoğala çoğala... Öfkeler kızara kızara... Ve bir gelin alayıydı, çekip giderdi allı pullu. Göçtü köprü, kaptı sular gelini. Ve atlılar gitti gider. Dediler: "Kızılırmak n'ettin allı gelini?" Demediler: "Çürük köprü n'ettin allı gelini?" Ve işte bezirgânlar gördüler yıldızlarının düştüğünü. Çünkü öyle değil, böyle konulmuştu taş. Pencereler açıla açıla, kapılar kırıla kırıla, Kızılırmak aka aka..." Ve bir gün bir yayıncı Hasan Hüseyin'den bir şiir ister. Hasan Hüseyin Kızılırmak'ın bir bölümünü verir. Yayıncı "Bir bakayım şiirin tamamına" der ve şiirin tamamını yayınlar… Ondan sonra 'komünistlik' suçlamaları, gözaltına alınmalar ve cezaevi günleri...
Geldiğimiz gurbet köşelerinde türküler yazdık, türküler söyledik... Gelincik tarlalarını gurbete taşıdık türkülerimizle, köprülerle...
Hasretle büyüttük çocuklarımızı... Türkülerden köprüler kurarak... Yüreklerimize nakşedilen aşkla yaşadığımız yerlerden taşarak... Sokakları, durakları, denizleri türküleştirdik. İş yerlerinde mırıldandık sevgileri, gurbet yaptık türküleri... Türkü yaptık köprüleri... Köprüleri şiirlerle ördük...
Yılmaz Güney'in bir şiiri var "Köprü":
...
"Sevgili,
yetmiyor 'sevgili' sözü
tek başına.Karşılamıyor
içimi dolduran
duyguyu.
Oysa ben 'sevgili'
derken neler
düşünüyorum bilsen.
Sonsuz, bir güneş,
bir yudum rakı,
çiçeğe durmuş ince
bir
bahar dalı,
oğlumun sıcak yanağı,
anamın acılı gözleri,
babamın tütün kokan eli,
evimizde ki kuş,
yarının güzel günleri,
anlatılması güç binlerce
duygu ve SEN...
işte sen
beni hayata bağlayan
en güzel köprüsün;
köprülerin en
güzelisin.
sevgilim...
güzelim... "
" Hani bahar aylarında kıyılarında açan
Papatyalar söylesin senin özgeçmişini
Üstüne kurulan ahşap tahta köprüler
Su içmeye sokulan ürkek ceylan anlatsın
İri memeleriyle eğilip doğrularak
Tokaçlarla çamaşır yıkayan kadınların..." dizeleriyle Abdülkadir Budak da "Dere, Nereye Böyle?" şiirinde köprüyü anlatıyordu…
Yüreğime köprüler yaptım... Sevda yolcuları yürüsün, kavuşsunlar diye...
ŞABAN BAĞCI