Uzun yıllardır Büyükşehir Belediyesi’nde Başkan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ile omuz omuza çalışan Oğuzhan Özen, Büyükşehir Belediyesi'nde Genel Sekreter Yardımcılığı görevinden sonra Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (ESKİ) Genel Müdürlüğü’ne getirildi. Özen ile uzun yıllara dayanan Büyükşehir deneyiminden sonra başına geldiği ESKİ’de ilk olarak işe nereden başladığını, tüm dünyada yaşanan kuraklık sorununda Eskişehir’in hangi noktada olduğunu, yağmur sonrası “sele dönen” yolları, Kalabak krizi sonrasında neler yaptıklarını, ilçelerdeki su sorunlarını konuştuk…

Porsuk tarihinin en düşük seviyesi ile bu yıla girdiğimizin altını çizen Özen, “İlk defa tarımsal sulamaya kota kondu, bu sene (2021) DSİ tarafından 30 milyon metreküp ile sınırlandırıldı. Normalde bu rakam 70 / 100 milyon metreküptü. Kuraklık ben ge-li-yo-rum demiyor, GELDİM diyor. Bir sabah kalkacağız ve bakacağız ki; suyumuz akmıyor! Suyumuzun sonu yokmuş, doğal kaynakların sonu yokmuş gibi davranamayız. Su, bize çocuklarımızın emaneti. Onların yaşam kaynağı olan temiz suya ve gıdaya ulaşmasını istiyorsak bugün tasarrufu öğrenmek, öğretmek ve hayatımızı buna göre şekillendirmek zorundayız” ifadelerini kullandı.

Eskişehir su fakiri olmaya aday mı?

Özellikle Eskişehir’in içinde bulunduğu İç Anadolu Bölgesi’nin batısında yaşayan insanların tamamının çok dikkat etmesi gerekiyor. Su fakiri olmayalım deniyor ancak bölgemiz zaten yıllardır su fakiri… Özellikle Eskişehir il sınırı içeresinde kırsalda, eskiden köy statüsünde olup mahalleye dönen yerleşim yerlerinde köyün ileri gelenleriyle yaptığımız görüşmelerde 20-30 metreden su çıkarken şimdi 70-80 metreden su çıktığını belirterek artık suya ulaşımın ne kadar zorlaştığını anlatıyorlar. Yerkürenin üstünde ve altında su kaynakları giderek tükeniyor. Yağış dengeleri bozuldu. Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının beslenmesinde en etkili yağış türü kardır. Kar yağışının uzun süreli ve kalıcı olması önemlidir. Fakat, son yıllarda küresel ısınmadan dolayı karın yüzeyde kalma süresi azalmış ve hızlı bir şekilde eriyerek akışa geçmektedir. Oysa eskiden aylarca kalan kar yer altı sularının en büyük besleyicisi olurdu. Orta Anadolu’nun iklimsel olarak ılımanlaşmasıyla birlikte toprak ve sularımız ısınmaya başladı. Bilim buna dikkat çekiyor. Küresel ısınmanın sonuçlarından en çok biz etkileniyoruz. İnsanlar artık az su tüketen yeşil alanlar, teknolojiyi doğru kullanarak su tüketiminde tasarruf sağlayan sistemlerle bilinçli tarım ve üretim yapmalı.

İlçelerde durum ne?

İlçelerde durum değişebiliyor. İlçelerde temiz suya ulaşma konusunda daha ciddi sorunlar var. Su fakiri olan ilçelerimiz, örneğin Sivrihisar, Mihalıççık, Seyitgazi gibi yerlerde mevsimsel olarak su sıkıntıları yaşanmakta, temiz suya ulaşma imkanları zorlaşmaktadır. Su fakiri köyler de çok fazla. Özellikle madencilik faaliyetlerinin artması, tarımda kimyasal ilaç ve gübre kullanımının artması doğal su kaynaklarının azalmasına ve kirlenmesine neden olabiliyor.

Susuzluğun en önemli nedenleri neler, nerede yanlış yapılıyor?

Susuzluk sadece Eskişehir’in değil ülkemizin en büyük sorunu. Temelde küresel ısınmayla birlikte su kaynakları azalmaktadır. Su kaynaklarının azalması su tüketimi konusunda uzun dönemli önlemlerin alınması gerekliliğini ortaya koymuştur. Su tüketiminin en çok olduğu alan tarımsal sulamadır. Toplam tüketim içerisinde yüzde 80 oranına sahiptir. Dolayısıyla, en büyük önlemin alınacağı alan tarımsal sulama olmalıdır. Bu alanda yapılan teknik incelemeler ve sunumlarda kayıpların (buharlaşma, vahşi sulama, fiziki kayıplar) oranı yadsınamayacak kadar çok olup bu oran yüzde 60’ların üzerindedir. Türkiye bu konuda çok acil önlemler ve çözümler geliştirmelidir. İçme ve kullanma suyunda kayıplar da ülkemizde yüksek seviyelerdedir.

ESKİ ne yapıyor bu konuda?

Yukarıda da belirttiğim üzere bu konu sadece ESKİ ile ilgili değil, birden fazla kurum ve kuruluşu ilgilendiriyor. Kaynaklarımız sınırlı ve giderek azalmaktadır. Artık suyun bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Çeşitli platformlarda fırsat buldukça belirttiğimiz gibi suyun havza bazında değerlendirilmesi önemlidir. Biz bu konuda birden fazla ili kapsayan havzaların, kurulacak bir üst kurul tarafından yönetilmesi gerekliliğini savunuyoruz. Bu kurulun su yönetimi ve tahsisinde tek yetkili olması gerektiği düşüncesindeyiz. Bu kurulun oluşturulmasının en önemli gerekçesi, havzalarda tam olarak suyun ne kadar ve hangi alanlarda tüketildiği verilerini toplayarak buna göre suyu yönetebilmektir. Diğer bir yandan, ESKİ olarak ilimizdeki ilgili kurum ve kuruluşlarla sürekli temas halindeyiz. Suyun kalitesi ve kullanım hacmi noktasında sürekli görüşmeler yapmaktayız. Belediyeler ile de, özellikle yeşil alan sulamalarında tasarrufa gidilmesine yönelik çalışmalar yapmaktayız. Şebeke kayıplarının en aza indirilmesi için de ayrıca çalışma ve çaba içerisindeyiz.

ÇEŞMELERDEN AKAN SU İÇİLEBİLİR NİTELİKTE

Hep dile getirilir; Eskişehir’de çeşmelerden içme suyu ne zaman akacak diye, ne zaman olacak bu?

Eskişehir’de zaten çeşmelerden akan su içilebilir niteliktedir, içilebilirliği konusunda hiçbir tereddüt olmamalıdır. İçme ve kullanma suyumuz ciddi denetimlerden geçiyor. Gerek ESKİ’nin akredite laboratuvarlarında, gerek Halksağlığı tarafından bu denetimler sürekli yapılmaktadır. Ancak Eskişehirliler lezzet kıyaslaması yaptığı için Kalabak Doğal Kaynak Suyunu tercih ediyor. Ambalajlanabilir nitelikte Kalabak suyumuz daha değerli, çünkü doğal kaynak suyu. Kalabak, kalite ve lezzet bakımından Türkiye’de her zaman ilklerde yer alır.

Şu anda su seviyesi bakımından Eskişehir’de durum ne?

Şu anda içme ve kullanma suyumuzun sağlandığı Porsuk barajının su seviyesi yüzde 30’lardadır. Tarihinin en düşük seviyesinde. Bu da çok büyük tehlike oluşturuyor. Burada suyun kütlesel miktarından ziyade kaliteli su miktarı ve alternatif su kaynağı olmayışı bizim temel sorunumuzdur.

ESKİ Eskişehir için öncelikle ne yapmak istiyor?

Eskişehir halkının temiz ve içilebilir suya erişimi, su kaynaklarının doğru bir şekilde yönetilmesi, vatandaşlarımızın doğru tüketime teşvik edilmesi önceliklerimizin başında geliyor. Bölgemizde içme ve kullanma suyu amacıyla daha kaliteli su kaynaklarının şehre kazandırılması için çalışmalar yapılmaktadır. Büyükşehir Belediye Başkanımız Yılmaz Büyükerşen’in çabası sonucu Sakarbaşı kaynakları için DSİ ile protokol yaparak, bu kaynakların Eskişehir’e getirilmesi için niyetimizi ortaya koyduk. Bu konuda DSİ de çalışmalarına devam etmektedir. Yeni kaynak sağlanması, tasarrufun önemini azaltmamalıdır. Eğer insanlarımız evlerinden akan suyu insani tüketim dışında kullanırsa orada radikal karalarlar almak zorunda kalırız. Çünkü su sonsuz değil. Bizim görevimiz insani tüketim amaçlı su sağlamak. Eğer insanlar bu suyu insani tüketim dışında kullanırsa o zaman biz bunu önlemek için gereken tedbirleri almak zorunda kalırız ki, bu sene bahçe sulaması gibi abonelikleri durdurduk.

ESKİ’nin yeni su kaynakları aramak, bulmak gibi bir görevi var mı?

Aslında bu konuda birden fazla kurum söz sahibi olduğundan yetki karmaşası bulunmaktadır. Su kaynaklarının tahsis yetkisi DSİ’ye aittir. Biz de bu alanda çalışma yaparken DSİ’ye müracaat edip gerekli izinleri alıyoruz. ESKİ Genel Müdürlüğü kendi sorumluluk alanında elinden geleni yapıyor. Özellikle kırsalda yeni sondaj çalışmalarına ara vermeden devam ediyoruz. Her bulduğumuz su temiz olmuyor, içilebilir temiz suya ulaşmamız hiç de kolay değil. Bunun yanı sıra, 2 baraj yaptık. Sarısungur ve Ilıca Barajı. Ancak Eskişehir’in çok daha büyük su kaynaklarına ihtiyacı var. Bu konuda DSİ ile sürekli temas halindeyiz.

Peki toplum olarak suyu doğru kullanıyor muyuz?

Damlaya damlaya göl olur atasözü her şey için geçerli, su da bu atasözümüzün özü. İhtiyacımız kadar yemek yapmalı, su kullanmalıyız. Elinizi 2 dakikada da yıkayabilirsiniz 10 dakikada da. İnsanlar benim kullandığım 2 litreden ne olur diyebilir ancak, 1000 kişinin kullandığı 2 litre 2000 litre, 100 bin kişinin ise 200 bin litre yapar… Bu nedenle diş fırçalarken musluğu kapatmak, sebze yıkadığımız suyu bir başka temizlik işinde kullanmak veya duş alırken suyu sürekli açık tutmamak küçük önlemler gibi görünebilir ama su tasarrufu için büyüktür. İnsani tüketim amaçlı suyumuzu ki bu su işlenmiş bir sudur, bağ bahçe, tarla sulamalarında kullanmamalıyız.

SUYA ELİNİZ BİLE DEĞDİĞİNDE ARTIK TEMİZ DEĞİLDİR

Bazı mahallelerde boşa akan çeşmeler var. Bu sular bir yere aktarılamaz mı veya depolanamaz mı?

Bu mümkün değil. Bu sular insani tüketim amaçlı değil, içilebilir su değil. İçilebilir olsa biz bunlar için tesis kurup depolarımıza alırdık. Yanlış bir kanı var bu konuda. Herhangi bir dezenfektan kullanılmadan kullanıma sunulan bu tür sular; her ne olursa olsun, doğadan da gelse hijyenik değildir, mikrobiyolojik olarak kirlenir. Suya herhangi bir şey karıştığında siz bunu içtiğinizde, hatta eliniz bile değdiğinde artık o su temiz değildir!  İnsani tüketim amaçlı sular yönetmeliğine göre bir su kaynağının içme ve kullanma suyu olarak kullanılabilmesi için bazı kriterler vardır. Verdiğiniz örnekteki çeşmelerden akıtılan sular, bu kriterleri karşılamıyor.

Bu sular nasıl değerlendirebilir?

Park ve bahçelerde sulama amaçlı, insanların tarlalarını sulamak için veya sanayide kullanılabilir. Mesela siteler bir tanker götürüp doldurarak, sitesinin yeşil alanını bu suyla  sulayabilir. Bu geliştirilebilir. Zaten bilenler bunu kullanıyor.

BİTKİYE DE TOPRAĞA DA ZARAR VERİYORLAR

Vahşi sulama sorunundan söz etmiştiniz. Eskişehir tarımda damlama sulamaya geçti mi?

Tarımda damlama sulama gerektiren kültür bitkilerinde bu yönteme geçildi. Buradaki temel sıkıntı, şehirde ikamet edip kırsalda bağ bahçe yapan vatandaşlarımızın çeşmelerinden akan içme suyu ile sulama yapıyor olmaları. Yani aslında bizim içme suyumuzu kullanıyorlar. Bitkinin de o kadar suya ihtiyacı yok. Bitkiye de toprağa da zarar veriyorlar! DSİ’de imzalanan protokol ile damlama ve yağmurlama sulama yapanlar dışında kalanlara sulama için su verilmiyor. Valimizin, Büyükşehir Belediye Başkanımızın, DSİ Bölge Müdürümüz ve Tarım İl Müdürümüzün, Sulama Birliği Başkanı’nın duruşu çok önemli bu konuda. Hepimiz birlikte hareket ederek bu protokolü oluşturduk.

Bakın, aslında, sırf hobi için bağ bahçe yaptığınızda içme suyu kullanarak çok daha maliyetli bir şekilde meyve sebze üretiyorsunuz ve ekonomik açıdan da daha pahalıya mal ediyorsunuz, domatesi salatalığı. Asıl sorun, çeşmenizden akan bu değerli içme suyunu bahçenize vermenizdir. Bağ, bahçenin ihtiyacı olan, bu su değil. Torunlarımızın emaneti olan bu suyu, toprağa vermemek gerekiyor.

KİŞİLER DEĞİL SİSTEM ÖNEMLİ

Göreve başladığınızda Kalabak Suyu’nda sorunlar vardı. İlk geldiğinizde nasıl bir ortam vardı, işe neyle başladınız?

Ben genel yapıyı incelemek ile başladım. Göreve gelir gelmez Alpu krizi ile karşılaştık. Onu planlayıp projelendirdik. İnsanlar değil sistem önemlidir bence. Ben de burada, önce sistemleri analiz etmekle başladım işe. Nerede nasıl kabiliyetlerimiz var, nerede neler yapılması gerekiyor, insani gücümüz nedir, donanımsal gücümüz nedir, hareket kabiliyetimiz nerede nedir diye araştırma ve öğrenme ile başladım.450 köyün bize bağlanması nasıl yükler getirdi? 2015 yılından bu yana buralarda neler yapıyoruz? Bunun gibi konuların inceleyerek, araştırarak başladık ve ortak akılla işe koyulduk.

En çok nerede sorun vardı?

Öncelikle yoğunlaştığımız konulardan biri temiz su kaynaklarına ulaşabilmek. Özellikle tankerle su taşıdığımız bölgelerde temiz suya ulaşabilmek için hemen çalışmalara başladık. Tüm mesele temiz su kaynağını doğru şekilde yönetebilmek. Çünkü bulduğumuz kaynaklar sonsuz değil. Su kullanımında insanları bilinçlendirmek, en çok önem verdiğimiz konulardan biri.

Eskişehir’in bugününü değil geleceğini planlıyoruz. Biz bugün varız yarın yokuz. Burada kimin olduğu önemli değil. Kim olursa olsun bu sistem işleyebilmeli. Kişilerle değil, sistemi doğru kurmakla ilgileniyoruz. Bizim önceliğimiz bu.

Siz geldiğinizde böyle bir sistem yok muydu?

Eksiklikler vardı. Eğriye eğri doğruya doğru! Geçmişte de çok güzel şeyler yapıldı. Ben 22 yıldır belediyenin içindeyim. Nereden nereye geldiğimizi de biliyoruz, ancak yine de daha iyisi yapılabilir ve biz de daha iyisini yapmak için çalışıyoruz. Kalabak Suyu’nda buralara nerelerden geldiğimizi hepimiz biliyoruz. Önemli olan teknolojiyi doğru yerlerde doğru şekilde kullanmak. Akıllı kartlı su sayaçlarını nasıl geliştirebiliriz, teknolojiyi kullanarak insanların hayatını nasıl kolaylaştırabiliriz bunu araştırıyoruz. Ortak akılla çalışmalar yürütüyoruz.

Kalabak Suyu’nda bir dönem yaşanan dağıtım sorunları satışları etkiledi mi, son durum nedir? Siz Kalabak’ın marka değerini yükseltmek için yeni çalışmalar yapacak mısınız?

Şöyle ki satışlar azalmadı dersek yalan olur, ancak ciddi anlamda bir toparlanma sağlandı. Biraz daha zamana ihtiyacımız var. Marka tutundurma, müşteri sadakati bazında çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız. Eskişehir’in adı gibi, Eskişehirspor gibi, çok önemli bir marka Kalabak. Bu markayı gelecek nesillere de aktarabilmek -tabi ki doğanın izin verdiği ölçüde- -bu kaynaklar umarım uzun yıllar bizi terk etmez-, ile ilgili çalışmalarımız var ancak biraz zamana ihtiyaç var. Şimdi pazar payımızı ciddi oranda geri kazandık. Kalabak’ın varlığının en büyük faydalarından biri de diğer illerde daha yüksek fiyata satılan başka sular Eskişehir pazarına girdiğinde, diğer illerde uyguladıkları fiyatlarla satış yapamıyorlar.  Daha düşük fiyatla satış yapmak zorunda kalıyorlar. Kalabak, kendi kalitesindeki doğal kaynak suları içinde en ucuza satılan sudur. Türkiye’nin bu kalitedeki en ucuz suyudur. Çünkü biz sondaj suyu kullanmıyoruz, doğadan doğrudan kaynağından, suyu işleyerek Eskişehirlilere veriyoruz.

Son günlerde gündem olan içinden hortum çıkan damacanayı da sormak istiyorum. O konu nasıl sonuçlandı?

Konunun sosyal medyada gündeme geldiği gün, ESKİ Genel Müdürlüğü olarak soruşturma başlatıldı. Sosyal medyadaki görüntüleri ihbar kabul ettik. Soruşturmayı başlattık ve soruşturma, Teftiş Kurulu Başkanlığı'nca yasal süreleri içerisinde tamamlandı. Ardından dosya ESKİ ve Espark A.Ş. Disiplin Kurullarına sevk edildi. Disiplin kurullarında da olayda ihmali ve kusuru bulunan 4 çalışanın iş akitlerinin feshine karar verildi.

BU KONUDA YANLIŞ BİR ALGI VAR

En çok eleştirildiğiniz konulardan biri de yağmur sonrası sele dönen caddeler veya su basan evler… Eskişehir’in altyapı sorunu var mı?

Bahsettiğimiz konu yağmursuyu altyapısı. Sadece Eskişehir değil, son dönemlerde mevsimsel yağış değişkenliklerinden dolayı dünyanın sorunu haline gelmiştir. Tabii ki, karşılaşılan duruma göre en iyi önlemler alınacaktır. Yanlış bir algı var bu konuda. Bu bir altyapı sorunu değil. Bir litrelik bir sürahiye 3 litre su aldıramazsınız! Boruları genişletin diyorlar. Peki 5 litre yağarsa bir daha mı genişleteceğiz? Sonra 10 litre yağdığında bir daha mı? Hangi litreye göre yapılacak bu altyapı? Bir de zemininiz, sokaklarınız bu boru çaplarını kaldıracak mı? Altyapı boru çapları o bölgenin 100 – 200 yıllık yağış ortalamalarına göre belirlenir. Bakın Londra’nın altında da galeri sistemleri vardır, ancak burada da baskınlar yaşanır, Paris’te de! Buraların altyapıları yetersiz mi? Hayır. Hatta öyle altyapıları var ki, yerin altında yaşam vardır. Yağan yağmura göre bir önlem yoktur, bunu öngöremezsiniz ve hiçbir ekonominin de buna gücü yetmez.

Peki neye göre proje yapılıyor?

Projeler yapılırken Eskişehir’de 200 yıl geriye gidilir ve 200 yılda en yüksek yağış ne olmuş buna göre altyapı planlanır. Bu baz alınıp boru çapı belirlenir. Eskişehir yağışlara göre bunu en iyi geçiren şehirlerden biri Türkiye genelinde. Örneğin bizde 200’lük boru kullanılır, Rize’de 300’lük. Ama hiç öngörülmeyen miktarda yüksek yağış alındığında zaten taşkınlar yaşanacaktır, buna engel olamazsınız. Normal şartlarda daha önceki yıllarda kaldırıyordu altyapılar. Şimdi de kaldırıyor ancak 1 kere kaldıramayacağı miktarda yağış olunca, yapacak da bir şey olmuyor. Bu Eskişehir için de böyle, Konya için de, Almanya ya da Belçika için de böyle.

MAZGALLARDAN ÇIKANLARA İNANAMAZSINIZ

Örneğin mazgalların sayısı arttırılamaz mı?

Altyapısı tamam, ölçüleri yeterli olan bir sokak veya bir cadde var örneğin. Buralarda mazgallardan su gitmeyebiliyor. Neden biliyor musunuz? Vatandaş olarak sorgulamalıyız. İnşaat ya da tadilat yapılırken kumları sokağa atıyoruz. Rüzgarla veya yağışla mazgala gidiyor. Sigara izmaritini, çöpü mazgala atıyoruz ve mazgallar tıkanıyor. Biz sürekli temizlik yapıyoruz. Buralardan neler çıktığını tahmin bile edemezsiniz! 30 bin mazgalı temizliyoruz bu yıl. Ama ayakkabıdan, tişörte, her şeyi yağmur suyu mazgalına atıyoruz. Nasıl olsa buradan gider diyuz. Hayır gitmez! Bunlar mazgalı tıkar! Burası bir noktada tıkanınca zaten akışı keser ve su akmadığı için de o bölgede taşkın yaşanır.

Altyapı yönünden ihmal edilmiş mahalleler var mı?

Yağmur suyu hatları bakımından eksiklerimiz var. Çok eski kalmış hatlarımız var. Bunları da yavaş yavaş projelendiriyoruz. Projelendirmek yetmiyor. Çalışmalar için ilgili kurumlardan izinler alıyoruz ve dolayısıyla uygulamaya geçmesi de zaman alıyor.

Söyleşimizin başında da konuştuk. Kuraklık tüm dünyanın sorunu. Peki kuraklığı önlemek için bizim yapabileceklerimiz var mı?

Kuraklık ben ge-li-yo-rum demiyor, GELDİM diyor. Su kaynaklarımız hiç bitmeyecek gibi davranırsak, bir sabah kalkacağız ve bakacağız ki suyumuz akmıyor! Suyumuzun sonu yokmuş, doğal kaynakların sonu yokmuş gibi davranamayız. Doğa bize ilelebet vermeyecek bu kaynağı. Onun da yenilenme süreci var. Biz ne kadar çok ve çabuk tüketirsek doğa o kadar uzun sürede yenileniyor. Ama iktisatlı ve doğanın üretme kapasitesi ile orantılı olarak tüketirsek, o zaman doğaya da yenilenmesi için zaman tanımış oluruz. Suyumuzun değerini, kaybetmeden anlayalım. Yalnızca biz değil tüm büyükşehirler su konusunda ciddi çalışmalar yapıyor. Doğa bizim tükettiğimizi hemen yerine koyacak güçte değil. Bu arada yaşam da sadece insanlara ait değil!

Kayıp kaçak su kullanımında ne durumdayız peki?

Şehir merkezinde çok iyiyiz bu konuda. Gurur duyulacak bir ortalamaya sahibiz. Hatta Bakanlık 2030 yılı için yüzde 30 hedefi koymuşken, biz şu anda yüzde 24’teyiz bu alanda. Kırsal alanlara yoğunlaştık, denetim ekiplerimizle ciddi çalışmalar yürütüyoruz. Türkiye’de ilk 5’teyiz.

En son orman yangınlarına siz de ekip yolladınız…

Evet, orman yangınlarında AFAD tarafından çağrı yapıldığında arazözlerimizi, su tankerlerimizi hemen Marmaris’e yangın bölgesine yolladık. Burayı ormancılardan sonra en son terk eden de bizdik. Soğutma çalışmalarına da katıldık. Orman arazözlerine takviyeler yaptık. Bunun haricinde Manavgat bölgesinde soğuk zincirli araçlarımızla köylerdeki vatandaşlara ve yangınla mücadele eden ekiplere, yiyecek ve içecek dağıttık. Çünkü sıcaklık çok yüksekti ve insanların soğuk zincire ihtiyacı vardı.

Editör: TE Bilişim