Söyleşi: Sude AKGÜN
AKGÜN: Sayın Hocam, gazetemiz sizinle daha önce deprem haberlerinin ekonomi politiği ve kadın cinayetlerinde medyanın tutumuyla ilgili çok verimli söyleşiler yaptı. Bugün ise sizinle bir başka konu, haberde kamu yararını konuşmak istiyoruz. Sizin bu konuda yayımlanmış çalışmalarınız olduğunu biliyoruz. Dilerseniz önce kuramsal konuşalım ve kavrama bir açıklık getirelim. Daha sonra örnekler üzerinden gideriz. Nedir efendim kamu yararı?
ÖZER: Teşekkür ederim. Bana göre de kavramsal tarafın açıklanmasıyla başlamak doğru olacaktır. Kamu yararı kavramının, felsefe alanında ortak yarar anlamında geliştirildiğini ve hukuk alanının bunu kendisi açısından alarak içini doldurduğunu söylemek mümkündür. Prof. Dr. Tekin Akıllıoğlu’na yaslanarak söylersem kamu yararı, çok işlevli bir kavramdır. Devletin doğrulamasını yapmak için kullanılmaktadır. Kamusal işlerin hukuka uygunluğunu ölçmede işe yaramaktadır. Temel hakların sınırlandırılmasında başvurulan başlıca nedenlerden biri kamu yararıdır. Aynı zamanda yönetime uygulanan özel kuralların uygulama alanını belirleyen bir ölçüttür. Kamu yararı kavramı yargıcın yetkilerinin belirlenmesinde de temel alınan bir kavramdır. Özünde bu kavram bir faaliyete “devlet ya da kamu faaliyeti” niteliği kazandırmaktadır. Onun kamu hukukuna uygunluğunun bir ölçüsü olarak kabul edilmektedir.
AKGÜN: Hocam bu bakımdan kadın cinayetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Her gün çok sayıda kadın şiddete uğruyor. Bunların haberleri de yayımlanıyor. Ama kişilik hakkı da var. Nasıl değerlendirirsiniz?
ÖZER: Şimdi bu konu önemli. Sorunuzu yanıtlamaya şöyle başlayalım: Kişilik hakkı, kişinin anne rahmine düşmesinden ölümüne kadar olan süre arasında geçerlidir. Lekelenmeme hakkı vardır. Ama kamu yararı varsa kişilik hakkına üstün gelir. Mahkeme kararları da vardır. İçeride ve dışarıda. Haber Türk gazetesinde yıllar önce beline bıçak saplanan bir kadının ölmüş halinin üst tarafı çıplak görüntüsü yayımlandı. Çok tartışıldı bu haber. Ben de Prag’ta hikâye anlatma sempozyumunda bildiri olarak sunmuştum olay ve haberi. Kadın cinayetlerinin yayımlanmasının kamu yararı vardır. Bir kadın öldürülmektedir. Erkek öldürmektedir. Bu bakımdan diyorum. Gerekçesi tartışılmaz bile. Örnekte kadın ölmüştür, kişilik hakkı kalmamıştır. Erkek tarafı benim haberi vermekle kişilik hakkım zedelendi diyebilir mi? Diyemez.
AKGÜN: Ben, bu olayı dönemsel olarak anımsamıyorum ama haberini gördüm. Erkek kendisini savunmuş bu haberde? Bu sorun değil mi?
ÖZER: Elbette sorun; namusunun kirletildiğini iddia etti. Türk toplumunda hâlâ böyle bakanlar olabilir. Hak verenler olabilir. Burada iki sorun var: Objektiflik sorunu ve etik sorun. Bazı konularda daha dikkatli olunmalı.
AKGÜN: Hocam ne demek istiyorsunuz, biraz açar mısınız?
ÖZER: Jackie Harrison şöyle der: “Eğer televizyon haberciliğinin doğası objektif olmaya bir engel oluşturuyorsa ve bununla birlikte demokratik olmayan ve eleştirmeye dönük uygulamalar içermiyorsa, o zaman bir demokratik toplumda bu tür bir yayıncılığın rolünü sorgulamak gerekir.” Yani haberde eleştiri yoksa demokratik toplumda medya toplumsal rolünü nasıl yerine getirecek? Nitekim eleştiri yapmak zorundadır. Eleştiri varsa, nasıl 4. Güç olacak? Nitekim objektif olmak zorunda ve eleştiri yapmamalıdır. O zaman medyanın bazı konularda eleştiri yapması gerekir. Yani objektiflik gözetmemesi zorunludur. Örneğin objektiflik adına söz verdiği insan, işlediği cinayeti meşrulaştırıyor. Daha önemlisi kadın cinayetlerinde objektiflik aranmamalıdır. Burada gazetenin tutumu etik bakımdan da eleştirilmelidir. Nitekim kadın bedeni sunuldu. Bu nokta ilerletilebilir. Yani bir etik ihlal olduğu kesin.
AKGÜN: Hocam her haberde kamu yararı var mıdır? Bir değerlendirmesini örnekler eşliğinde yapar mısınız?
ÖZER: Teşekkür ederim, elbette ama ne münasebet. Neredeyse günümüzde yayımlanan her olayda kamu yararı yok gibi. Aslında eskiden de böyleydi. Neoliberalizmin medyaya yaptıklarından biri de bu. Burası geniş bir süreç. Bir insanın ünlü de olsa hamile eşinin görüntüsünü istememesine karşın bahçesinde gizlice çekip yayımlamanın ne kamu yararı olur? Ya da annesine kendini öldürten bir gencin haberini manşetlerde vermek kâr amaçlı değil de nedir? Bırakın kamu yararını kamu zararı var. Taklit edilme durumu göz önüne alınmamıştır. Ama neoliberalizmin uygulayıcısı eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın gece köşkten gizlice eşiyle korumasız çıkmasının haberinin kamu yararı vardır. Nitekim o, bir cumhurbaşkanıdır ve Türkiye’yi temsil etmektedir. Bu türden davranışların sorunlu tarafları vardır. Sorumluluk ister.
AKGÜN: Bu aşamada bize son dönem konuşulan bahis olaylarını da kamu yararı bakımından değerlendirir misiniz?
ÖZER: Çok güzel, elbette bu konunun kamu yararı vardır. Ama kamu yararı var diye masum insanları suçlu gibi yansıtmak doğru değil. Güvenlik güçlerinin veya daha doğrusu yargı organları temsilcilerinin verdiği bilgi, kaynaklı olarak sunulursa kamu yararı işlenebilir. Gazetelerden takip ettiğim kadarıyla Beşiktaşlı futbolculardan Necip ve Ersin’in bahis oynamadıkları ortaya çıktı. İlk izlenim son izlenim derler. Kamu yararı kötüye kullanılmış oldu. Burada kişilik hakkı da çiğnenmiş oldu. Kamu yararı var iddiasıyla böyle yapılmaz. O zaman yargı kararını bekleyeceksiniz. Ya birincil tanımlayıcı olarak anılan güç sahibi kişiler ve kurumlar veya temsilcileri basını ikincil tanımlayıcı olarak, kendilerinin çıkarlarını korumak için kullanma çabasına girmişlerse… Bunların ayırdını iyi yapmak gerekir. Zaten sorun da burada başlıyor.
AKGÜN: Hocam biraz açabilir misiniz? Nasıl uygulanır bu kamu yararı?
ÖZER: Kamu yararının nerede başlayacağının, nasıl gelişeceğinin ve nerede biteceğinin sınırlarını saptamak… Bütün mesele bu. Örneğin, bir kamulaştırma yapılsın. Kamulaştırma yapılırken, insanların özel mülklerine yani evlerine, tarlalarına vs. ücreti de ödenmek şartıyla devlet el koyar. Bunun da gerekçesi kamu yararıdır. Örneğin okul, hastane, yol, park vs. yapacaktır. Buna da kamu yararı der. Burada kişisel haklar feda edilmiştir. Kamu yararı kişisel haklardan üstün sayılmıştır.
AKGÜN: Bu noktada kamu yararının medya açısından bir değerlendirmesini kısaca yapmak doğru olabilir. Örneğin herkes her yerde “Haberde kamu yararı olmalıdır” diyor ama orada kalıyor. Neler söylersiniz?
ÖZER: Medyada kamu yararı açısından şu değerlendirme esas alınabilir: Haberi oluşturan en temel unsur kamu yararıdır. Eğer, haberin hazırlanmasında ve sunulmasında halkın haber alma ve bilgi edinme hakkına meşruiyet kazandıran “kamu yararı” gözetilmemişse ve bunun yerine ticari kaygılar, öznel ve konjonktürel etkiler ön plana çıkmışsa; haberin temel öğesi olan “kamu yararı” yok sayılmış olacaktır. Öte yandan, habere konu olan bazı olaylarda, kişilik haklarına saldırıda bulunulmuş olsa bile, kişinin hakları feda edilebilir. Yani kamu yararı, kişilik haklarından daha üstün tutulabilir. Bu seçim açısından en önemli koşul, haberin verilmesinde bir kamu yararı bulunmasıdır. Kamu yararı yoksa gazeteci için “haber verme hakkından da söz edilemez.” Haber, kamunun ilgisini çekecek nitelik taşımalıdır. Ancak, bilinmesinde kamu yararı olmayan bir haber, kamunun ilgisini ya da merakını çekse bile haber verme hakkının koşulu sayılmayabilir.
AKGÜN: Peki burada bir sınırlama yapmak gerekmez mi?
ÖZER: Elbette, burada kamu yararının sınırları konusu gündeme gelmektedir zaten. Bunu belirlemek güçtür ve olaydan olaya değişebilir. Yani “Kamu yararının standardı şudur, buna göre tüm olay ve haberleri değerlendirmek gerekir.” Bu söylenemez! Böyle bir şey yok! Örneğin “yolsuzluk” haber değeri alabilir. Az ya da çok kişiyi ilgilendirmesine bakılmaksızın haber yapılmasının kamu yararına olduğu söylenebilir. Kuşkusuz konu bu kadar basit ve net değildir.

AKGÜN: Hocam o zaman basın özgürlüğü ve kamu yararını bir arada anmak gerekebilir… Ne dersiniz?
ÖZER: Demokratik toplumlarda basının en önemli görevi, kamu yararını ilgilendiren olay ve konularda haber ve bilgi vermek, açıklamalar yapmak, eleştiri ve değer yargıları sunmak suretiyle toplumu aydınlatma ve kamuoyu oluşturmaktır. Bu açıdan basına iki temel hak tanınmıştır. Bunlardan birincisi, “haber verme hakkı ve görevi”, ikincisi de “denetim ve eleştirme hakkı ve görevi”dir. Bu nedenle basın, özgürce haber toplayabilmeli, bunları yorumlayabilmeli ve eleştirebilmeli, haber, eleştiri ve yorumları basabilmeli ve yayabilmelidir. Bunu söylemek istedim, şurası nettir: Özgür olmayan basında ne haber koklanabilir ve araştırılabilir ne de konular yorumlanabilir. Bu da kamu hizmetinin yerine getirilemeyeceğine işaret eder. Bir başka deyişle, basın kamu yararına davranmamış olacaktır. Daha başka deyişle, basın, kamunun bilme hakkına ilişkin davranmamış olacaktır. Bunu elbette, yurttaşın bilme hakkını da göz önünde bulundurarak yapmalıdır. Belirtmek gerekirse, halkın bilme hakkı basın özgürlüğünün konusudur. Bilme hakkını da gazeteciler bakımından değerlendirmek gerekir. Örneğin bir üst düzey devlet görevlisi hakkında yolsuzluk iddiası yapılsın. Bununla ilgili bilgiyi o görevli bilme hakkına dayandırılsa bile yolsuzluğu yapmışsa vermeyebilir. Bunun için araştırmacı gazetecilik yapmak gerekir.
AKGÜN: Örnek var mı hocam?
ÖZER: Uğur Mumcu’nun 1991’de ünlü gazeteci Mehmet Ali Birand’ın 32. Gün programı ile ilgili TRT yolsuzluğunu ortaya çıkarması önemlidir. Olayı, Cumhuriyet gazetesinde haber olarak yazmıştır ve köşesinde yorumlamıştır. Bilgiyi de araştırmacı gazetecilik başarısı olarak TRT’den almıştır. Raporu kanıt göstermiştir. Bilgiyi rapora dayandırarak “İddia edildi” demiştir. Bu olayda kamu yararı vardır.
AKGÜN: Hocam burada Birand’ın kişilik hakkı zedelenmiş olmuyor mu? Burada bir sorun yok mudur?
ÖZER: Hayır efendim. Uğur Mumcu yolsuzluk konusuna ilişkin olarak bir saptama raporunu yayımlamıştır. Haber değeri vardır. Kamu yararınadır. Birand, ünlü biridir ve örnek olmaktadır. Daha önemlisi yurttaşın vergisiyle de ayakta kalan bir kurumu dolandırdığı iddia edilmektedir. Sonra Birand, mahkeme tarafından mahkûm da edilmiştir.

AKGÜN: Hocam son olarak Türkiye’de medyayı genel olarak kamu yararı bakımından değerlendirir misiniz?
ÖZER: Çok güzel. Zor soruları sona bırakmışsınız… Son 18 yıl için konuşabilirim. Türkiye’de kamu yararına habercilik yapılmadığını ileri sürmek mümkündür. Yandaş basının olduğu yerde kamu yararına haber olmaz diye düşünüyorum. Particilik yapılır. O zaman da haber seçiminde kamu yararına bakılmaz. Elbette haberler içinde uygun olanlar da vardır. Kamu yararına habercilik yapılmadığının saptamasını yalnızca sağ muhafazakâr basın için yapmıyorum. Amerika’da yandaş basın oluştuğunda iç savaş ve sadık kralcılık ve karşıtlarının konumu, başkanlık seçimi, kölelik durumlarında toplumda ayrışma olmuştu. Bu, hemencecik basına da yansımıştı ve tarafgirlik yani partizanlık yani yandaşlık başlamıştı. Türkiye’de ise Menderes’in “besleme basını”yla giriş yaptı. Ama o dönemde de toplum bölünmüştü. Günümüzde de bölünmüş durumda toplum da medya da!.. Yandaş basında haber yerine öznel çıkarlara dayalı bir habercilik yapılır. Yani şunu demek istiyorum: “İstisnalar kaideyi bozmaz denir ya, yandaş basında kamu yararına habercilik yapılamaz!” Burada bir noktaya daha dikkat çekmek gerekir. Türkiye’de anaakım, merkez basın kalmadı. Denge bozuldu. Yandaş ve muhalif basın var şimdi. Muhalif basın ise tek taraflı habercilik anlayışını zaman zaman doğru olsa bile toplumsal eleştiriye dayandırıyor. Ama şunu tartışmıyor: “CHP, 25 yıla yakın süredir iktidarı neden AK Partiye bıraktı?” Yani CHP’yi özeleştiri yapmaya zorlamıyor. Aslında kamu yararı burada.
AKGÜN: Son olarak eklemek istediğiniz bir nokta var mıdır hocam? Özellikle kamu yararının korunması açısından okurlara veya medyaya iletmek istediğiniz bir mesaj varsa dinlemek isteriz.
ÖZER: Teşekkür ederim, var elbette, Türkiye’de medyanın silkinip toparlanması gerekir. Napolyon’un 2.5 basını, 1.5 basına düşmüş durumda. Özal’ın getirttiği Asil Nadir’in dilekleri günümüze geçerli oldu. Bu neoliberalizmin negatif içerikli bir görüntüsüdür. Demokrasi açısından olmaması gereken bir durumdur. Dolayısıyla bu genel görünüm haber içeriklerine de üretim tarafının baskısı nedeniyle yansımaktadır. Dolayısıyla medyada kamu yararına olmayan haberler yer alabilmektedir. Oysa söylediğimiz gibi haber kamu yararınadır. Bu durum gerçekleşmezse medya da toplumsal rolünü yerine getiremez, yandaş basın olur ve toplumun bu şekilde dünya algılamsını belirler. Biz magazin ve şiddet haberlerini izlerken Çin ve Amerika’nın mücadelesi üzerinden İsrail dolayımlı gelişmeler Türkiye’de iç başarıya endekslenmiştir. Bu negatif içerikli duruma medya neden olmaktadır. Okuyucu açısından değerlendirdiğimizde böyle bir içerikle karşılaşan okuyucunun alternatif gazetecilik seçeneklerini zorlaması gerekir. O da yetersiz ama aksi durumda medyanın hegemonik işlevi onu biçimlendirir. Bunu kesmek için Gebner’ın kamularını oluşturmak zorunludur. Böylece kamuları oluşturan insanlar da kendilerine sunulan parçaları dinlemek yerine kendi türkülerini söylemeye başlarlar. Bir yerden de başlamak gerek zaten.
AKGÜN: Değerli katkılarınız için çok teşekkür ederiz hocam. Haberde kamu yararı kavramını hem teorik hem pratik açıdan çok netleştirdiniz. Bugünkü değerlendirmeleriniz medyanın eleştirel mesafesini korumanın neden demokratik bir zorunluluk olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Çok teşekkür ederiz.
ÖZER: Ne demek, rica ederim. Ben teşekkür ederim.





