Tiroid bezi, boyun bölgesinde yer alan ve vücudun metabolik fonksiyonlarını düzenleyen önemli bir endokrin organdır. Bu bezde meydana gelen hücresel değişiklikler sonucunda tiroid kanseri gelişebilir. Tiroid kanseri, dünya genelinde görülme sıklığı giderek artan kanser türlerinden biridir ve özellikle kadınlarda erkeklere göre daha sık görülmektedir. Erken tanı ve uygun tedavi yaklaşımları ile başarılı sonuçlar elde edilebilen bu kanser türü hakkında detaylı bilgi sahibi olmak, hem önleme hem de erken müdahale açısından kritik önem taşımaktadır.
Tiroid bezinin anatomik konumu ve fizyolojik önemi dikkate alındığında, bu organda gelişen malign süreçlerin hem lokal hem de sistemik etkileri bulunmaktadır. Tiroid hormonu üretiminden sorumlu olan bez metabolizma, kalp hızı, vücut sıcaklığı düzenlenmesi ve büyüme-gelişim süreçlerinde kritik roller üstlenmektedir. Tiroid kanseri belirtileri genellikle hastalığın erken dönemlerinde minimal düzeyde seyretmesi nedeniyle düzenli sağlık kontrolleri ve risk faktörlerinin bilinmesi büyük önem arz etmektedir. Modern tıbbın sunduğu gelişmiş tanı yöntemleri ve tedavi seçenekleri sayesinde hastalık yönetilebilir duruma gelmiştir.
Tiroid Kanseri Tanımı ve Türleri
Tiroid kanseri tiroid bezindeki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalması sonucu ortaya çıkan malign bir tümör türüdür. Bu kanser çeşitli histolojik tiplere ayrılır ve her birinin farklı özellikleri, yayılma paternleri ve tedavi yaklaşımları bulunmaktadır. Papiller tiroid kanseri, tüm tiroid kanserlerinin yaklaşık %80-85'ini oluşturan en yaygın türdür ve genellikle yavaş büyüme karakteristiği göstermektedir. Bu tip kanser sıklıkla lenf nodlarına yayılma eğilimi sergiler ancak prognoz diğer türlere göre oldukça iyidir. Folliküler tiroid kanseri ikinci en sık görülen tip olup genellikle kan yoluyla yayılma eğilimi gösterir ve kemik ile akciğer metastazları yapma potansiyeli taşımaktadır.
Medüller tiroid kanseri, C hücrelerinden köken alan ve kalsitonin hormonu üreten nadir bir tiroid kanseri türüdür. Bu tip kanser sporadik veya kalıtsal olabilir ve MEN sendromları ile ilişkili bulunabilmektedir. Kalıtsal formlarda RET protoonkogen mutasyonları saptanmaktadır. Anaplastik tiroid kanseri ise en agresif form olarak kabul edilir ve hızlı büyüme ile karakterizedir. Bu tip genellikle yaşlı hastalarda görülür ve çok kötü prognoza sahiptir. Bu farklı tipler, hastalığın prognozunu ve tedavi seçeneklerini önemli ölçüde etkileyen faktörlerdir ve her birinin kendine özgü moleküler özellikleri bulunmaktadır.
Tiroid Kanseri Risk Faktörleri
Tiroid kanseri gelişiminde rol oynayan çeşitli risk faktörleri bulunmaktadır. Cinsiyet en belirgin risk faktörlerinden biri olup kadınlarda erkeklere göre 2-4 kat daha sık görülmektedir. Bu cinsiyet farkının temelinde östrojen hormonunun tiroid hücrelerinin proliferasyonunu artırıcı etkisi ve kadınlarda daha sık görülen otoimmün tiroid hastalıkları yatmaktadır. Yaş faktörü de önemlidir. Papiller ve folliküler tiroid kanserleri genellikle 30-50 yaş aralığında, medüller tip ise daha ileri yaşlarda ortaya çıkmaktadır.
Radyasyon maruziyeti, özellikle çocukluk çağında boyun ve baş bölgesine yönelik radyoterapi uygulamaları tiroid kanseri riskini önemli ölçüde artırmaktadır. Çernobil nükleer kazası sonrasında bölgede tiroid kanseri insidansındaki dramatik artış bu ilişkiyi net bir şekilde ortaya koymuştur. Tanı amaçlı yapılan tekrarlanan radyolojik tetkikler de kümülatif radyasyon dozu açısından dikkat edilmesi gereken durumlar arasındadır. Ailesel öykü önemlidir çünkü özellikle medüller tiroid kanserinde genetik geçiş gösterebilmektedir. Meduüller tip RET protoonkogeni mutasyonları ile ilişkilidir.
Çevresel ve beslenme faktörleri de risk profilini şekillendirmektedir. Volkanik bölgelerde yaşam, nitrat içeren sular ve sigara kullanımı ek risk faktörleri olarak değerlendirilmektedir. Mevcut benign tiroid hastalıkları da malignite gelişimi için zemin hazırlayabilmektedir.
-
İyot eksikliği veya fazlalığı
-
Tiroid nodüllerinin varlığı
-
Hashimoto tiroiditi gibi otoimmün tiroid hastalıkları
-
Hormonal faktörler ve üreme durumu
-
Coğrafi ve çevresel faktörler
Tiroid Kanseri Belirtileri ve Klinik Bulgular
Tiroid kanseri belirtileri genellikle hastalığın erken evrelerinde minimal veya hiç bulgu vermeyebilir. Bu durum kanseröz lezyonların sıklıkla rutin muayeneler veya görüntüleme çalışmaları sırasında tesadüfen saptanmasına neden olmaktadır. En karakteristik bulgu boyun ön kısmında palpe edilebilen sert, düzensiz yüzeyli ve genellikle ağrısız kitle varlığıdır. Nodülün büyüklüğü zamanla artış gösterebilir ve dokunulduğunda normal tiroid dokusundan farklı bir kıvam hissedilebilir.
İleri evre tiroid kanseri belirtileri arasında ses değişikliği ve ses kısıklığı önemli yer tutar. Bu durum tümörün laringeal siniri etkilemesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Yutma güçlüğü, nefes alma zorluğu ve boyun ağrısı diğer önemli semptomlar arasındadır. Lenf nodu metastazları durumunda boyun yan bölgelerinde ele gelen kitleler de saptanabilir. Özellikle yiyecek ve sıvıları yutmada yaşanan zorluklar, tümörün özofagusa baskı yapması veya invazyon göstermesi sonucu ortaya çıkabilmektedir.
Sistemik belirtiler arasında nedeni açıklanamayan kilo kaybı, halsizlik ve genel durum bozukluğu yer almaktadır. Medüller tiroid kanserinde kalsitonin yüksekliğine bağlı diyare ve flushing gibi özgül bulgular görülebilmektedir. Bazı hastalarda gece terlemeleri, ateş ve iştah kaybı da eşlik edebilmektedir. Hormon üretimindeki değişiklikler nedeniyle tiroid fonksiyon bozuklukları da gözlenebilir. Bu belirtilerin varlığında mutlaka endokrinoloji veya genel cerrahi uzmanına başvurulması gerekmektedir.
Tanı Yöntemleri ve Görüntüleme Teknikleri
Tiroid kanseri tanısında fizik muayene ilk basamağı oluşturmaktadır. Boyun palpasyonu ile tiroid bezinin boyutu, konsistansı ve nodül varlığı değerlendirilir. Deneyimli hekimler tarafından yapılan sistematik palpasyon 1 cm'den büyük lezyonların saptanmasında yüksek duyarlılık göstermektedir. Laboratuvar testleri arasında TSH, serbest T3, serbest T4 ve tiroglobulin düzeyleri önemlidir. Medüller tiroid kanseri şüphesinde kalsitonin ve CEA düzeyleri de incelenmelidir. Aile öyküsü olan hastalarda RET protoonkogen mutasyon analizi genetik danışmanlık eşliğinde yapılmaktadır.
Ultrasonografi tiroid nodüllerinin karakterizasyonunda altın standart görüntüleme yöntemi olarak kabul edilmektedir. Malignite açısından şüpheli ultrasonografik özellikler arasında hiperekojen yapı, mikrokalsifikasyonlar, düzensiz sınırlar ve artmış vaskülarite yer almaktadır. Doppler ultrasonografi ile vasküler patern analizi de tanısal değeri artırmaktadır. İnce iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB), tiroid nodüllerinin sitolojik değerlendirmesi için en güvenilir tanı yöntemidir. Bethesda sınıflandırma sistemi kullanılarak sitolojik örnekler kategorize edilmektedir.
İleri görüntüleme yöntemleri arasında bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve pozitron emisyon tomografisi (PET) bulunmaktadır. Bu yöntemler özellikle tümör evrelemesi ve metastaz araştırmasında kullanılmaktadır. Kontrastlı BT çekimleri mediastinal ve servikal lenf nodu değerlendirmesinde değerli bilgiler sağlamaktadır. Sintigrafi çalışmaları da diferansiye tiroid kanserlerinin fonksiyonel değerlendirmesinde önem taşımaktadır. Moleküler görüntüleme teknikleri ile hücresel metabolizma ve reseptör ekspresyonu hakkında detaylı bilgi elde edilebilmektedir.
Tedavi Seçenekleri ve Yaklaşımları
Tiroid kanseri tedavisinde multidisipliner yaklaşım esastır ve tedavi planı tümörün tipi, boyutu, yayılım durumu ve hastanın genel durumuna göre belirlenmektedir. Endokrinolog, genel cerrah, nükleer tıp uzmanı, onkolog ve radyasyon onkoloğunun işbirliği halinde çalıştığı bu süreçte, her hastaya özel tedavi protokolleri geliştirilmektedir. Cerrahi tedavi, çoğu tiroid kanseri türü için birincil tedavi seçeneği olarak kabul edilmektedir. Total tiroidektomi veya hemitiroidektomi seçimi tümörün özelliklerine, lokalizasyonuna ve hastanın risk faktörlerine göre yapılmaktadır.
Cerrahi prosedür sırasında lenf nodu disseksiyonu da gerekli durumlarda uygulanmaktadır. Sentinel lenf nodu biyopsisi gibi minimal invaziv teknikler, uygun hastalarda morbiditeyi azaltmak amacıyla tercih edilebilmektedir. Radyoaktif iyot (RAİ) tedavisi, diferansiye tiroid kanserlerinde cerrahi sonrası adjuvan tedavi olarak uygulanmaktadır. Bu tedavi, kalan tiroid dokusunu ve mikroskobik metastazları elimine etmeyi amaçlamaktadır. RAİ tedavisi öncesinde hastalar özel diyet ve ilaç protokollerine tabi tutulmaktadır. Eksternal radyoterapi, anaplastik tiroid kanseri gibi agresif formlarda veya lokal ileri hastalık durumlarında tercih edilebilmektedir.
-
Tiroid stimülan hormon (TSH) supresyon tedavisi
-
Hedeflenmiş moleküler tedaviler (sorafenib, lenvatinib)
-
Kemoterapötik ajanlar (doksorubisin, sisplatin)
-
İmmünoterapi yaklaşımları (PD-1/PD-L1 inhibitörleri)
-
Palyatif bakım seçenekleri
Modern tedavi yaklaşımları arasında kinaz inhibitörleri özel önem taşımaktadır. RAİ dirençli diferansiye tiroid kanserlerinde lenvatinib ve sorafenib gibi multikinaz inhibitörleri etkili sonuçlar vermektedir. Medüller tiroid kanserinde vandetanib ve kabozantinib gibi hedeflenmiş tedaviler kullanılmaktadır. Tedavi sürecinde düzenli takip protokolleri kritik önem taşımaktadır. Serum tiroglobulin düzeyleri, ultrasonografi kontrolleri ve gerektiğinde radyolojik görüntüleme yöntemleri ile nüks ve metastaz taraması yapılmaktadır. Hormon replasman tedavisi de tiroidektomi sonrası yaşam kalitesinin korunması için vazgeçilmez bir bileşendir. Tiroid kanseri belirtileri açısından da tedavi sonrası takipler büyük önem taşımaktadır.




