İlk yazımda sizlere biraz geçmişte yaptıklarımdan, biraz da şimdi neler yaptığımdan bahsetmiştim. Farklı sektörlerden kişi ve kurumlara marka danışmanlığı, pazarlama stratejistliği yapan bir pazarlama profesyoneli olarak pazarlama ne demektir, çeşitli yorumlar ve örneklemelerle ilk yazımda anlatmaya çalışmıştım.

Bugünün konusu ise kendi kariyer yolculuğumun da önemli bir dönüm noktası olan “Yeni Dünya Düzeninde Girişimcilik”.

Girişimcilik bendeki tanımıyla aslında kendimizi keşfetme yolculuğudur. Maalesef ilk akla gelen ticari girişimci kavramı sebebiyle diğer girişimcilik türleri es geçilmektedir. Bununla beraber 4 girişimcilik türü içinde kişisel başarınızı sağlayabilir olmanız için, sahip olunması gereken ortak özellikler vardır. Bu özellikleri kazanırken, kendimizi keşfettiğimiz bir yolculuk içinde olduğumuzu fark ederiz. İşte o zaman kendi girişimcilik yolculuğumuz, yani gerçek öğrenme serüvenimiz başlamış olur.

Bahsettiğim dört girişimciliğin birincisi ve ilk akla gelen ticari girişimcilik; bir müteşebbisin üretim faktörlerini bir araya getirmesi sonucunda kâr amacıyla mal veya hizmet üretmesine ya da üretilen malı veya hizmeti alıp-satarak kâr elde etmesine denir. Kurumsal girişimcilik ya da başka bir deyişle iç girişimcilik ise; çalıştığınız kurumda size verilen yetkiler ile yetinmeyip, sorumluluğunuz dışında da iyileştirme yapabilme, inisiyatif alabilme, yenilik sunabilme ve çözüm oluşturarak yaptığı işe değer katabilme kabiliyetidir. Kamu girişimciliği mülkiyeti ve sermayesi kamuya ait olan girişimcilik türüdür. Devlet Malzeme Ofisi, Şeker Fabrikası kamu girişimciliğine örnektir. Dördüncüsü ise; son zamanlarda özellikle sıkça duyulan aslında ticari girişimciliğin bir türü olan Sosyal girişimciktir. Sosyal girişimciler yaşadığı çevredeki toplumsal bir sorunu veya ihtiyacı belirleyerek, bu sorunun ortadan kaldırılması veya ihtiyacın giderilmesi için girişimcilik prensiplerini kullanarak kalıcı çözümler üretirler. İşin maddi kazancı tekrar sağlanan sosyal etki de kullanılarak potansiyelin artması hedeflenir.

Günümüzde tüm dünyaya pompalanan bir girişimcilik furyası var ki sormayın gitsin. Öncelikle bunun ilk sebebinin korona krizi harici 2008’de yaşanan Amerika’da başlayıp sonra tüm dünyaya yayılan ekonomik krizle de alakalı olduğunu söylemek isterim. Eski moda ticaret şekilleri artık yeni tüketici zincirine dahil olan milenyum gençlerini tatmin etmiyor. Yani tüketici tercihleri ve aynı şekilde kurumsal yaşamdaki çalışan yeni neslin tercihleri hızla dünya ekonomisine etki etmeye başladı. Kapitalist düzenin getirdiği çeşitli mecburiyetler çerçevesinde, rekabetin hızla artmasıyla da maliyetler hızla yükseliyor. Değişim hızının git gide arttığı yeni dünya düzenine, büyük ve hantal yapıdaki şirketler ayak uydurmakta bir hayli zorlanmaya başladılar. Bu sebeple de gerek ticari girişimcinin çoğalması, gerek iç girişimci potansiyelinin yükselmesi veya iklim krizini doğrudan ya da dolaylı yolla etkileyecek sosyal etki odaklı girişimcilik örneklerinin artması için, tüm dünyada devletler hızla girişimci yetiştirme programları oluşturuyor, hibe ve teşvikler veriyor ya da üniversitelerde kuluçka merkezleri, teknoloji transfer ofisleri kuruyorlar. Ancak yeterli ekonomi ve finans bilgisine sahip olmadan ticari girişimciliğe atılan kişiler, en çok banka, kredi, vergi ve bağımsız denetim gibi mali kavramlara aşina olmamasının getirdiği dezavantaj sebebiyle bir ile iki yıl içerisinde ciddi sorunlarla karşılaşıyorlar ve birçoğu şirketlerini kapatıyorlar.

Bu durumu ilk girişimcilik tecrübemde tam anlamı ile yaşamış biri olarak özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Üstüne üslük kurumsal iş geçmişimde çeşitli bütçeler yönetmiş, ekipler kurmuş birinin ya da işletme, finans, muhasebe gibi dersleri akademik düzeyde almış birinin de bu hataları yaptığını lütfen gözünüzden kaçırmayın. İlk girişimcilik hikayemde şirketimi devretmeden önce çalıştığım mentörümün bu durum için çok önemli bir değerlendirmesi vardı. Demişti ki; bilgi ham petrole benzer işlenmemiş hali yüz dolar ediyorsa işlenip benzin haline geldiğinde bin dolar eder. Sen sahip olduğun bilgiyi işine âşık olup işlemeyi unutmuşsun. Birçok girişimcinin farklı donanım eksiklikleri ile yaptığı hatalar yüzünden yaşadığı başarısızlıkların yanında, başarısız olmasının sebeplerinden bir diğeri de aslında işine âşık olup maddi ve manevi tatmin dengesini kuramamasıdır. Buna bağlı olarak da ticari çıktı elde etme noktasında yaşadığı zayıflıklar. Manevi tatmine sığınıp parasını tahsil edememe durumları. Ürünün ham maliyeti üzerine doğru kâr oranını eklemede yani fiyatlandırma stratejilerinde yaptığı yanlışlar. İşine âşık olan girişimci maddi tatminden önce manevi tatmini ön planda tuttuğunda domino taşı gibi bir bir devrilmeye başlar tüm değer yargıları ve farkında olmadan kendi başarı tanımımızı yaratacağız derken bir bakmışsınız ki başarısızlık tanımımızı yaratmışız.

İlk markamda yaşadığım olumsuz tecrübeleri bir sonraki köşe yazımda açık açık sizlere de örnek olması açısından paylaşacağım ama bugün girişimciliğin aslında anlamamız gereken karşılıklarından, bir müteşebbis olmadan edinmemiz gereken bilgilerden ya da müteşebbis olduğumuzda dikkat etmemiz gereken ana hususlardan bahsedeceğim.

Yeni kurulan şirketlerin yaklaşık %90’ının ilk yıl, %95’inin ise ilk 5 yılda iflasın eşiğine geldiğini TÜİK verileri bize sunmaktadır.

Peki, bunun önüne geçilmesi için ne yapılmalıdır? İlk olarak mutlaka detaylı bir KOSGEB eğitimine katılıp sertifikanızı alın ve KOSGEB veri tabanına kaydınızı yaptırın. Hibelerinden ya da kredilerinden yararlanabilir olmak için KOSGEB danışmanınızla sürekli iletişim halinde olun. Öncelikle ilk yıl size bir öğretmen gibi detaylı bir şekilde yıllık vergi maliyetleriniz, sabit giderleriniz ve kârlılık oranlarınız hakkında danışman gibi davranacak sağlam bir muhasebeci edinin. Sonrasında hem bir özel banka hem de devlet bankası ile düzenli olarak çalışmalısınız. Buradaki müşteri temsilcilerinizden mutlaka bir finans danışmanı gibi bilgi alabilir olmalısınız. Bununla beraber kayıtlı olduğunuz oda yetkilileri ile temas halinde olup, düzenlenen eğitimleri ve etkinlikleri kaçırmamalısınız. İşinizle doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkili derneklere üye olmalısınız. Eğer teknoloji, mühendislik gibi alanlarda çalışıyorsanız şehrinizde bulunan teknoloji transfer ofisleri ya da kuluçka merkezleri ile iletişim halinde olun. Maliyetlerinizi çok doğru hesaplayın ve ilk aşamada sabit maliyetlerinize göre doğru kâr oranı ile satış fiyatlarınızı belirleyin. Ürününüzü satın alacak müşteri hedef kitlenizi doğru segmentasyonlara ayırarak bir satış stratejisi düşünün. Fiyatlarınızı belirlerken doğru ürün gruplarınıza göre müşteri hedef kitlenizi göz önünde bulundurarak kampanyalarınızı ve indirimli fiyatlarınızı da düşünün. Ürün ya da hizmetinizi hangi kanallar ya da pazar yerleri ile tüketiciye ulaştıracaksanız pazarlama planınızı stratejik olarak doğru hedeflerle hazırlayın.

En son olarak başa baş noktasını elinizde ön gördüğünüz verilerle ne zaman yakalayacaksınız? Sahip olduğunuz sermaye bu süreyi karşılıyor mu iyi analiz edin. Gerekirse ürününüzü, maliyetlerinizi, satış fiyatlarınızı ve hedef satış adetlerinizi gözden geçirin. Eğer sonuç hâlâ sizi tatmin etmiyorsa o işe girmeyin ve yeni bir fırsat yakalamak için girişimci ekosistemini koklamaya devam edin. Çünkü şu an içinde bulunduğumuz gibi değişim ve dönüşüm dönemleri tarih boyunca içinde birbirinden farklı fırsatlar barındırmış. Eğer doğru kokuyu almayı başarırsanız kişisel başarınızı yaratmamanız için hiçbir neden yok. Buna emin olabilirsiniz.

Bir sonraki yazımda ‘Bir Girişimcinin Tuzakları’ konu başlığıyla sizlerle olacağım. Bir girişimci hem kişisel markasını hem kurumsal markasını yaratırken nelere dikkat etmeli ana başlıklarla sizlerle paylaşacağım.

Sevgiler….