Zamanımın ışıkları gazı bitmiş fener gibi, sönmek üzere. Gözlerimde, yüreğimden geçenler canlanırken, boğazımda düğümlenen gözyaşları var. Anılar sararken tüm benliğimi, zamanın kırıntılarını serçelere emanet etmek isterdim. Avuçlarıma döksünler diye…

Çocukluğum ince bir sızı olurken gönlümde, tebessüm oluverir yaşaran gözlerimde; üç tekerlekli bisikletim, kartondan kestiğim bebeklerim. Büyüdükçe, düşler de büyür. Yağmur düşer içine, üşürsün de anlamazsın. Bazen bir şehir olur sevdalandığın, veda vakti geldiğindeyse;  görmediğin ağaçları görür, duymadığın rüzgârın müziği gelir kulaklarına. Yılların birikmişliği olur içinde. Açmayan tomurcukların gül olur, biter ayrılık vaktinde. Her zaman iliklerine işleyen o keskin soğuğu duymazsın bile… Şehrin ışıkları renk cümbüşü olur gözlerinde, çünkü sen artık çıkacağın yol için hazırlık yapıyorsundur. Anlarsın, sadece ağlarsın.

Masum yıllarına, gidenlerine, emanet ettiklerine ve bir daha asla göremeyeceklerine ağlarsın. İçin yanarken, gözyaşların durmak bilmezken bir hoşça kal der zamanının perdesini bir kez daha aralarsın; biriktireceğin yepyeni anılara.

 

 

                                                                                                                                                                    Sibel Çuvalcıoğlu