Havada kar sesi var
Başında mor fesi var
Gidin bakın şu konağa
İçinde yar sesi var.
Bu ezgi çoğumuzun  bilmediği bir başka yerden, ama bizden, öz be öz biz kokan bir topraktan yükselirdi bir zamanlar. Tuna Nehri’nin tam ortasında 1500 metre uzunlukta 400 metre genişliğinde bir küçük kara parçası. bir ada, daha doğrusu adacık.. İsmi … ADAKALE .
Fatih Sultan Mehmet batıya doğru genişleyip sefer-i hümayun Macaristan’a doğru yola çıktığında, Tuna üzerindeki bu minik adaya bir kale yaptırıp nehir üzerindeki trafiği hakimiyetine almış. Zamanla adada bir Türk Nüfusu oluşmuş ve nahiye statüsü verilmiş.. Nahiye Müdürü var, Kadısı var . II. Meşruti  Meclise milletvekili gönderip temsil edilerek varlıklarını duyurmuşlar.
 
Osmanlı’nın çöküş sürecinde patlayan 93 Harbi (1877-1878) dediğimiz Türk – Rus savaşında Ruslar Meriç’i geçip İstanbul Yeşilköy’e ( Ayastefanos ) kadar geldiğinde adanın boşaltılması kararı alınmış. Sonra Türkler’in ilk Sevr’i olan Ayastefanos anlaşması imzalanmış. Ancak boşaltma kararı uygulanamamış. Çünkü İngilizler Rusya’ya sert çıkınca Berlin’de bir konferans daha toplanıp bu sefer Berlin Anlaşması imzalanmış.
Gel gelelim bu anlaşma da Avusturya Macaristan, Romanya , Sırbistan sınırlarının kesiştiği yerdeki bu küçük ada unutulur. Bu unutkanlık sonucu tüm Tuna boyu elimizden gitmesine karşın bu küçük ada’da. Türk varlığı devam eder.. 1.Dünya Harbi, arakasından Kurtuluş Savaşımız ve zafer sonrası Lozan Konferansı. Bu dönem ada nüfusu 600 kadar.
 
Lozan Konferansında çok çetin görüşmeler olmaktadır. Zafer’in sahibi biz  olduğumuz halde Mudanya Mütarekesi ortada iken yedi düvel bizden 300 yılın hesabını sormaktadır. İsmet Paşa çok çetin ve sıkıntılı durumdadır. İşte bu sırada Başbakan Rauf Bey’den İsmet Paşaya bir telgraf gelir. Telgraf ekinde bir de mektup vardır. .. Mektup Adakale Müdür vekili Kadı Osman Niyazi’dendir. Uzun olduğu için özet geçeyim. Adakale önce kendini hatırlatıyor, tebriklerini sunuyor, zafer için Allah’a hamd edip Türkiye’ye bağlılığını (sadakat ve ubudiyetini) bildiriyor. Yani “biz burda kaldık bizi unutmayın” diyor.
 
 Hayrettir ki Lozan’a giderken Türk heyeti de, İtilaf devletleri de  bu adayı yine unutmuş ve görüşmelerde bir başlık açmamıştır. Rauf Bey mektup ekinde bir yazı ile konunun gündeme alınmasını İsmet Paşa’dan rica ediyor. Heyet şaşırır ve telaşlanır. Ada ikinci kez unutulmuştur. Ancak İsmet Paşa’nın derdi büyüktür. Karşıdaki yedi düvel değil bu adayı  Edirne’nin 4 km ötesindeki Karaağaç’ı bile vermemek için günlerdir savaş vermektedir. Boğazlar, borçlar, kapütülasyonlar  ortada kalmış Anadolu toprakları henüz bizim olamamıştır. Buna rağmen Türk Hariciye’si  Adakale için büyük çaba harcar. Ancak sonunda Ankaradan gelen bir telle bu talihsiz ada ve sakinleri Romanya’ya bırakılır. (Kaynak için Bilal N.Şimşir/Lozan Günlüğü)
Sonra ne mi olur. ? Osmanlının Rumelide terkettiği son toprak parçası olan 500 yıllık Adakale, Çavuşesku ve Mareşal Tito anlaşmasıyla yapılan Demirkapı barajının suları altında kaybolur gider…Tarihi ve hikayesi ile birlikte..
Hiç bilinmeyen bir vatan toprağının, hiç bilinmeyen hikayesidir bu..