Önümüzdeki sene yapılacak üniversite giriş sınavına ortanca oğlumun dahil olması sebebiyle bu yıl yapılan sınavı ailece mercek altına aldık.

İki ayrı günde aşamalı olarak yapılan sınavlarda soru dağılımından konu içeriğine varıncaya kadar birçok yenilik ilk kez uygulandı. Ezbere dayanmayan farklı soru tipleri denendi.

Hatta bazı yorumcular biraz daha ileri giderek Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) ölçeğinde soru sorulduğundan bahsetti.

PISA’nın temel amacı şu.

Öğrencilerin okulda öğrendikleri bilgi ve becerileri günlük yaşamda kullanma becerisini ölçmek. Ayrıca gençlerimizi daha iyi tanımak; onların öğrenme isteklerini, derslerdeki performanslarını ve öğrenme ortamları ile ilgili tercihlerini daha açık bir biçimde ortaya koymak.

Keşke bunu başara bilsek…

Yıllardır sabırla, azimle, emek ve özveriyle sınava hazırlanan öğrencilerimizin sınav çıkışında söylediklerini televizyon ekranlarında dinledik. Umarız yetkililerde bunlardan gerekli dersleri çıkarırlar.

Eğitim uzmanlarının söylediklerine bakılırsa, matematik sorularında görselliğin ön plana çıkarıldığı, soruların zorluk derecesinin yüksek olduğu, Türkçe sorularında ise uzun paragrafların gençleri zorladığını söylediler.

Bizde yıllar öncesinin heyecanını azda olsa yaşamak arzusuyla oğlumla birlikte TYT sınavında sorulan Türkçe sorularının bir bölümünü birlikte çözdük.

Yıllar öncesine döndüğümüzde sınav soru kalıplarında çok fazla değişiklik olmadığını söyleyebilirim. Temel mantık hep aynı.

Düzenli kitap okuyan, yorum yeteneği olan  bir öğrencinin uzun paragraf soruları karşısında zorlanmayacağını söyleyebilirim.

Buraya kadar her şey normal.  Ancak bir anda şunu düşündüm oğlumla birlikte soruları çözerken…

Şu sınav derdinden bu gençler ne zaman kurtulacak. Milyonlarca gencin bilgi ve yeteneklerini birkaç saatle ölçmenin çok doğru bir yol ve yöntem olmadığını biliyorum.

Dünyada eğitim alanında ilk sırada bulunan ülkelerde sınav yapılmadığını bilmeyenimiz yoktur. İlk öğretimden Lise sona kadar öğrenci yakın plan içerisinde değerlendiriliyor. Yetenek ve bilgisine göre uzmanlar tarafından yönlendiriliyor.

Yıllara sari değişen eğitim programları sonucunda anlıyoruz ki ülkemizin, eğitim-öğretim alanında, sürekli ve kalıcı bir eğitim sistemi olmadı.

Değişen sınav sistemlerinde fatura, geleceğimizi teslim edeceğimiz çocuklarımıza kesiliyor maalesef.


Milli Eğitim Bakanlığı her yıl “Eğitim Şurası” adı altında geniş katılımlı toplantılar düzenleyerek yol haritasını çizmeye çalışıyor.

Ancak sürekli değişen eğitim ve sınav sistemini önümüze koyduğumuzda sürekli, kalıcı ve sonuç alıcı, çalışmalar yapılmıyor/yapılamıyor.

Meslek lisesi mezunu ile fen lisesi mezunu bir öğrenciyi aynı sınavda yarıştırmak ne kadar ahlaki ve adil.

O yüzden bu sorunun acilen çözülmesi gerekmektedir. Yıllardır bu yanlış uygulama devam ediyor. Çözüm sınav değildir. Fikri hür vicdani hür nesiller yetiştirip modern çağı okuyan ve yorumlayan bir nesil için gelişmiş ülkelerin uyguladığı eğitim modeline geçilmelidir.