2002 yılında dünyada bir tek düşmanı olmayan Türkiye’nin, bu gün kendi soydaşlarımızın dışında bir tek dostu kalmadığını belirten İYİ Parti Eskişehir İl Başkan yardımcısı Mehmet Tahta,Büyük Orta Doğu Projesinin emperyalist kurgusu ile girilen Suriye batağında, Türkiye’nin bu gün yapayalnız ve  adeta çırpındığını öne sürdü.

Bir çok emperyalist güç, Suriye’de rol kapmaya çalıştığını ifade eden Tahta, “Fakat Suriye’de yaşanan iç çatışma ve kaos ortamından en fazla Türkiye etkilenmekte,  en çok zararı Türkiye görmekte ve sadece Türkiye  sınır ve güvenlik  tehditleri yaşamaktadır…

Bu nedenle Suriye’de sağlanacak barış ortamı Suriye halkı ile birlikte en fazla Türkiye’nin çıkarına olacaktır.

Bir başka husus, Suriye ile  ilişkisi olan  ülkeler arasında, Şam rejiminin, bir tek  Türkiye ile çıkarları örtüşmektedir.

Fakat ilginçtir ki, Şam rejiminin, bir tek Türkiye ile ilişkileri bu denli kötüdür…

Çıkarı olan her ülke Esad’la diyalog kurabilirken, en fazla çıkarı olan Türkiye ne yazık ki, diyalog kurmaktan kaçınmaktadır.

Bu durum Türk hükümeti açısından tam bir sorumsuzluk  ve basiretsizlik örneğidir. Bu  sorumsuzluk ve basiretsizliğin  bedeli ise maalesef ağır olmaktadır” dedi.

Sonraki süreçte ABD, YPG’Yİ  yanına aldığını, binlerce  tır dolusu  ağır  silahlarla  donatıp Türkiye’ye  karşı kullandığını kaydeden İYİ Parti Eskişehir İl Başkan yardımcısı Mehmet Tahta şunları söyledi:                                                               

“Halen de kullanmaya devam etmektedir.

Tüm bunların  sonucunda, ülkemizin kaşı karşıya kaldığı  tehditler  bertaraf  edilemez boyutlara ulaştığında ise,  ‘BARIŞ PINARI HERAKATI’NI başlatmak zorunda kaldık.

Harekat sürecinde, hükümetin tüm ayrıştırıcı ve kışkırtıcı  politikalarına rağmen, Türk Milleti bütün halinde  ordusunun ve operasyonun yanında yer aldı.

Erdoğan  henüz 2.gün, operasyonu  parti propagandasına alet ederken, Meral Akşener, Türk Milleti ile birlikte  partilerimizin  ‘Albayrak  Partisi’ olduğunu ilan etti.

Barış Pınarı  operasyonunun  4 temel  amacı vardı:

Bunlar;

1-Suriye’nin kuzeyinde  bir Kürt devleti kurulmasına engel olmak.

2-Bölgenin doğusundan Akdeniz’e kadar  uzanabilecek  bir  terör koridorunun bütünlüğünü parçalamak.

3-YPG unsurlarını silahları ile birlikte yok etmek.

4- Suriye sınırımızda 30  km derinliğinde bir güvenli bölge oluşturmak.

Fakat, ABD ile varılan mutabakat  sonucunda, Trump’ın  hakaret ve tehdit dolu mektubunun gölgesinde operasyon sonlandırıldı.

Türkiye,operasyonla  ilk 2 amacını,  geçici olarak sağlamış görünmektedir.Böylece sınırımızda bir Kürt Devleti kurulması ve  terör koridoru oluşturulması  şimdilik engellenmiştir.Fakat bunun kalıcı olabilmesi için, Esad’la anlaşılması şarttır.

Üç’üncü  Amaç   gerçekleşmemiştir. Önce ABD ile,  sonra Rusya ile  varılan mutabakat sonucunda, YPG  korunmaya alınmıştır.

Dördüncü Amaç da  gerçekleşmemiştir.

Zaten Uluslararası hukuk  ve  mevcut  koşullara  göre, Türkiye’nin kendi başına  ‘güvenli  bölge’ oluşturması   mümkün  değildir.

Ayrıca burada, bir güvenli bölge   projesinin Türkiye’ye hiçbir faydası olmayacağı gibi, sayılamayacak kadar zararları olacaktır...

Çünkü,her şeyden önce güvenli bölge, Suriye’nin bölünmüşlüğünü fiilen devam ettirecektir.

Türkiye’nin  asıl amacı, Suriy’nin bir bölümünün değil,  tamamının güvenli bölge haline getirilmesi olmalıdır.

‘Güvenli Bölge’ söylemleri,  Erdoğan’ın, kişisel ve  ideolojik  açmazlarından,  gerektiğinde kurtulabilmek  için kullanmayı planladığı  bir sığınak düşüncesinden başka bir anlam taşımamaktadır.

Şöyle:

Erdoğan’ın,bu gün birlikte olduğu ÖSO kuvvetlerinden ve Türkiye’deki sığınmacıların bir bölümünden,  gelecekte   kurtulmak istediğinde,bunların taşınabileceği bir adrese ihtiyacı olacaktır. 

Güvenli Bölge, işte bu adresin adıdır.

Kısaca örneklendirilmeye çalışıldığı gibi, Türkiye uluslar arası arenada büyük tehdit ve tehlikelerle karşı karşıyadır.

Fakat bundan  daha vahimi,Emperyalistler, Erdoğan’ın şahsında Türk Milleti’ne   pervasızca hakaret edebilmekte, Türk Milleti’nin onuruna saldırabilmektedirler…

Nitekim,Trump’un aşağılık mektubundan sonra bu defa ,Soçi’deki görüşmede  Putin, Erdoğan’ın önündeki evrakları kaldırttı.

Bundan  da   vahimi,Erdoğan tüm bu aşağılamaları kabullenmiş görünmektedir.

Bu görüntülerle Erdoğan Türk Milletinin onurunu korumaktan acizdir

Kıymetli Arkadaşlarım,

Genel kabul gören karşılaştırmalarla bakıldığında, Ülkemizin karşı karşıya kaldığı  sorunlar,1915 sonrası yıkılış sürecini andırmaktadır.

-Yurt dışında stoklanan  servetler…Servetler  üzerinden gelen  tehdit,hakaret ve şantajlar…

-Şantajlarla korkaklaşmış, aciz  ve çıkarcı bir başkan…

-Yetkileri elinden alınmış bir Meclis…

-ABD - FETÖ Kumpasları ve bizatihi  hükümet desteği ile sırtından hançerlenmiş bir ordu…

-Yer altı ve yer üstü zenginlikleri yabancılara peşkeş çekilmiş bir ekonomi…

-Millilik vasfını kaybetmiş   hükümetin, yanında konuşlanmış bir din sınıfı…

Durum budur.

Ve O günkü gibi bir Mustafa Kemal  şimdi yok!

Sorunlarımız büyüktür.Sorunlarımızın  çözümü yolunda,  sağlıklı bir yön çizebilmenin ilk şartı,  sorunların nedeninin, tam olarak tespit edilmesidir.

Tarih, gerçekçi analizlerle okunduğunda görülecektir ki,  ülke çöküşlerinin gerçek sebebi   ülkelerin  kötü  yönetimleridir.

Hiçbir iç ve dış güç, tek başına hiçbir ülkeyi çökertemez.

Bir ülkede, sorumluluk makamında kim varsa sorumlu o’dur.

Ve bilinmelidir ki, bir sorunun yaratıcısı, o sorunu asla çözemez.

 Buradan bakıldığında görülmektedir ki,bu gün ülkemizin karşı karşıya kaldığı önemli sorunların tamamı AKP hükümetlerinin; eşit bir ifade ile Tayyip Erdoğan’ın eseridir.

Bu bakımdan,

Sorunlarımızın büyüklüğü, sorumluluğumuzu da  büyütmekte ve  idrak yoğunluğumuzu artırmaktadır.

Evet!  Bu gün bir Mustafa Kemal yok!

Bu, tarihin bir gerçeğidir.

O halde, hepimiz birer Mustafa Kemal olacağız…

Hepimiz Mustafa Kemal gibi düşüneceğiz…

Çünkü,

O’nun tanımlaması  ile, ‘Türk Milletinin karakteri yüksektir,Türk Milleti çalışkandır,Türk Milleti zekidir.’ “