Çelebi,Alaraya  benden  önce  gelmiş,  çayını  bile  bitirip   geriye  kaykılmış, beni görünce  keyfi ikiye  katlandı!  Boş  bardağı  da  avuçlamış   bişi  der  gibi  tavırlara  büründü. ”Sırıtmanın  sebebi ne? ”  dedim… O  da  bana soruyla cevap verdi:  Canavarlığımın  kaç yaşımda  başladığını  merak etmiş…

     Doğru  hatırlıyorsam  ilk resmi olarak  can  çıkarmam   dokuz  yaşlarımda  başlar   Sünnet   Düğünümüzden  bir  süre  sonra   ninem  artık  erkek  olduğumu   söyle3yip  elime  ekmek  bıçağını   tutuşturdu.  Ötede  yani bahçemizin  bi köşesinde    çalım satan   horozları  gösterip  birini   boğazlamamı  söyledi,   beyazı   işaret  ettim.   Epeydir  diş bilediğim   beyazı  hala  oğlu  bi  hamlede kapıp  geldi: İki kanadını  sırtında  katlayıp  sol ayağımın   altına  sıkıştırdı, 

     Çooook, gördüğüm bıçağı boğaza  sürme  işlemine  ya bismiilah  giriştim… İşimi  layıkıyla  bitirip  doğruldum ve bir  nara attım.

     Kanlı, canlı horozu  ayaklarından  kavrayıp  havalarda  sallarken   camlara baktım  ev ahalisi  alkış  tutmuştu. Burda  bi soluklanıp  gelen çayımdan yudumladım..  Bizde adettir. çocuklar  ilerde  büyükbaş kesimine  ufaktan  alıştırılır. dedim Çelebiye  Bu işin  geçmişi   Buhara’ya  uzanır. ordan getirmiş  atalarım ‘!…

                   ——————       ————————-        ————————-

     Çorum’da    Hayvanları  koruma  derneğinin  açılışında  KURBAN  kestiklerini!!  Kedisini çok seven  köpek  yavruları  için  canım   ciğerim  diyen  korumacı geçinen  Muazzez hanımın  tilki kürkü  etolünden  söz etmiyelim.!!! Geçen hafta  omuzumuzda  beyaz, yeşil ve  karışık renkli kuş pisliği  peydah olunca  piyango  bileti  almaya  zorladı  Çelebi. Ne  vurduğunu  sordu  ve amorti  ile  çayları  yükledi!

   Verdiğimiz  kadar alınanı  Çelebiyle   harcama  yaptık!  Konu  Kısmet, veya   hep  kısmetine  gelen  bi arkadaşımıza   geldi’!  Bu kelime ile  ömür  süren  Osman  Kısmetsiz dayak bile yenmez  demişti,  İstasyondan dönerken Atatürk  caddesinde   bi güzel  dayak  yemiştik  ki;  öteden  gitseydik   nasibimizden olacaktık!  Bi benzetmeden de olsa kısmet bizi o caddeye  çekmiş.

..     Yani:  Niye   niyet,

      Niye  kısmet.

     Çelebi iyice  keyflendi,  Laf sokuşturdu; Ceddin  Orta asyadan buraya  kısmetine  gelmiş, dedi.  Daha doğuya da gidenler olmuş, Onların  torunlarında  biri  kız üçü    son baharda   misafirimiz  oldu.

     İşte şöyle;  bi gürültü  üzerine  bahçe  kapımdan  kafamı uzattım, Dört tane çekik gözlü genç biri kız. birinin sırtında  çantasına ilaveten gitar var…Hemen işi kavradım  ellerinde  harita ile   tekkeyi  arıyorlar,  hemen tecümanlığa  soyundum  Şeyh Nusrettin dedeyi değil,  Altmış  yıl önce  ülkeleri için savaşan TÜRK’leri arıyorlar.. Güney  korelilermiş. Savaşın 60.  yılıymış. Bize  şükran  ve  teşekkürler  getirmişler…O günler Korede  şavaşan  var mı? dediler… Büyük halamın oğlu  Mustafabi  var  ama  İstanbul’da.   dedim. 

    Ondan dinlediklerimi naklettim, General Tahsin  Yazıcı  ve  Kunuri den  sözedince   çocuklar  coştu, gitar  çıktı, önlerine   yazılı notalı  kağıtlar  kondu ve Türkçe  şarkıya  başladılar.. SEVİYORUZ  SİZİ  diye  nakaratlarla   can ciğer kuzu sarması  halindeyken  kapı  açıldı   yeğenim  belirdi  o güney koreli  kızın bi kopyesi çekik gözler ve ötesiyle  Tıpkısı  işte dedim   Orta asyadan  gelen  kardeşliğin  canlı  kanıtı.  Evet apışıp  kaldılar hepisi,   İşte ÇELEBİ;  kısmetine  gelmiş gençler taaa güney  koreden    bahçemizin  ağaçlarındaki  meyvalardan  ve  masamızdaki yiyeceklerden,… Onlar  doğuya  göçen  biz ise batıya  gelenler… Kardeşlerimiz!…