Ne zaman yolumuz Eskişehir Organize Sanayi’de bulunan Sarar Fabrika’sına düşse dost sıcaklığında karşılayıp güler yüzü, tatlı sözüyle bizleri misafir eder.
Gönül coğrafyasının sınırı olmayan Alaattin Çoban, tanısın tanımasın fabrikaya giden tüm misafirlere aynı ilgiyi ve sevgiyi gösterdiğine şahitliğim vardır.
Baştan söyleyeyim böylesi dost ve misafir canlısı olan, insanlar arası ilişkilerde her zaman fark oluşturan “her ilde bir Alaattin Çoban olması gerekir” hatta her kurumda/kuruluşta olmalı diye düşünmüyor değilim.
Mütevazılıği bir yana bedeninde gurur kibirden zerre iz barındırmaması onu sevmemize yetiyor da artıyor bile…
Davet edildiği her programa katılmaya özen gösteren sayın Çoban yaptıklarıyla bize göre kadim şehrimizin bir diğer ifadeyle “Eskişehirin Kültür Elçisi” dir.
Sosyal ve Kültürel faaliyetlerin yoğun olduğu hatta günlük metrekareye 4 yada 5 etkinlik düştüğü ilimizde, Alaattin Çoban bu programların çoğuna bizzat katılan istisnai kişilerdendir.
Evet…Terzi çırağı olarak 1975 yılında başladığı Sarar mağazalarında şimdi Protokol Müdürü olarak görevine devam ediyor.
Etkin olarak kullandığı sosyal medya hesaplarına baktığımızda onu takip etmekte zorlandığımızı söyleyebiliriz
Bir bakmışız sabah saatlerinde fabrikada yurdumuzun dört bir yanından gelen misafirlerini ağırlamakta/fabrikayı gezdirmekte, aynı günün akşamında ise Adana’da mağaza açılışında.
Yahut yarım yüzyıla yaklaşan başarılarla dolu yaşam tecrübelerini değişik Üniversitelerin Kongre Salonlarında öğrencilerle söyleşi halinde görürüz çoğu kez…
Bu söyleşilerde ülkemizin geleceği olan gençlere hayat tecrübelerinin yanı sıra konuşmalarında özellikle gençlerin yapacakları iş müraacatlarında CVlerini mutlaka iyi doldurmalarını, soru sormayı öğrenmelerini, işi öğrenmek için hevesli ve heyecanlı olmalarını, daima öğrenmeye açık olmalarını, günümüz teknolojilerini iyi kullanmalarını, zamanı iyi yönetmelerini, mutlaka gülümsemeyi, asla moral bozmamayı, hep ileriye bakmayı, ne şartla olursa olsun dürüst olmayı ve en önemlisi daima çok okumalarının yanında en az iki dil öğrenmelerinde çok fayda olacağı tavsiyelerde bulunmaktadır.
Gün gelir değer verdiği, bir dönem yönetim kurulu üyesi olduğu Eskişehirspor’a destek amaçlı Atatürk Stadında üzerinde Es Es formasıyla maç izlerken görürüz…
Vir başka vakit bir bakarız ki dost ve kardeş ülke Azerbaycan Devletinin Ankara’da yapılan ulusal gün resepsiyonunda ön sıralardadır.
Öyle ki, gecesini gündüzüne katarak Eskişehir’in kültürel ve sosyal yaşamına maddi manevi destek veren Alaattin Bey, gündelik iş yaşamının getirdiği birçok engeli aşarak zamanı iyi yönetmekte Eskişehir Engelliler Derneğinin Yunus Emre Kültür Merkezinde düzenlediği programda görürüz kendisini.
Sadece bunlar mı yaşamında elbette hayır.
12 Yaşında Ardahan’ın Hanak ilçesinden gelip Eskişehir’in Yeşiltepe Mahallesinde arkadaşlarıyla çıktığı kiraz ağacında yalnız başına kalıp yediği tokadı unutmayarak ismini dahi bilmediği “beyaz kıyafetler giyen sporcular” olarak o zamanlar gördüğü tekvando kurslarına devam edip zirveye çıkmış, siyah kuşak 5.Dan almış bir sporcudur aynı zamanda Alaattin Çoban.
Sonraki zamanlarda zararlı alışkanlıklarda bulunmasınlar topluma faydalı hem birey hem sporcu olsunlar diye birçok genci tekvando ile tanıştırarak Türkiye ve dünya şampiyonlarının yetişmesine vesile olmuştur. Bildiğimiz kadarıyla halen Sarar bünyesinde bulunan bir çok spor kulübünün de başkanlığını sürdürmektedir.
Eskişehirde kültürün, sanatın ve sporun merkezinde bulunan Sayın Çoban’ın yaşam öyküsü aslında üniversitelerin sosyoloji bölümlerinde ders olacak nitelikte….
Kendi ağzından dinleyelim…
“Bana işin ahlakını, çalışma düzenini, neler yapmak gerektiğini ve hayatı öğreten Sarar ailesidir. Rahmetli Hacı baba (Abdurrahman Sarar), beni bir gün evine yemeğe davet etti. Çok heyecanlandım. Kendi kendime ‘Zengin evine gidiyorsun’ dedim. Sofraya oturdum, bir çorba getirdiler bir de bayat ekmek. Yıkıldım. Çünkü 'zenginler taze ekmek yer, fakirler bayat ekmek yer' deriz. Hacı baba, benim ruh halimi anlamış ve 'bu bayat ekmeğin özelliği nimettir, çorbaya doğranır, çöpe atılmaz' dedi. Daha sonra gelen yemekleri ve börekleri hiç unutamam. Bu hadise, bana büyük bir ders oldu. Yine bir gün Hacı baba, üstümdeki elbiseleri görünce, 'git mağazaya oradan bir elbise versinler' dedi. Gittim elbise verdiler, köşede ağlayabildiğim kadar ağladım. Çünkü hiç yeni bir elbisem olmamıştı. Bundan çok etkilenmiştim. Oradan bir ayakkabı verdiler, mutluluktan adeta uçuyordum. Sarar ailesinin sağladığı imkanlarla güzel bir yaşantım oldu. Hem Eskişehir halkına hem Cemalettin-Celalettin-Sabahattin Sarar kardeşlere minnettarım. Ama benim en büyük akıl hocam merhum Hacı Abdurrahman Sarar'dı. Elinden tutanı, hastalandığında doktora götüreni, düşmekten koruyanı unutur musun? Unutmazsın. Ben de unutmadım ve hayatım boyunca da unutmayacağım. Biz de onların sayesinde Eskişehir gibi yerde çok güzel yerlere geldik".
İşte böyle değerli okurlar…Topluma örnek nitelikte gördüğüm yaşam ve başarı öyküsünün ete kemiğe bürünmüş hali Alaattin Çoban beyin hayatndan birkaç kesiti ve özelliğini sizlere aktarmaya çalıştık.
“Sarar” nasıl ülkemizin markası ise Alaattin Çoban’da Eskişehirde yaptığı ve başardıklarıyla “sosyal ve kültürel yaşamın vazgeçilmez markasıdır” bize göre…
Eskişehir’imiz ondan daha çok istifade edecektir. Allah ömrüne bereket hanene sağlık ve mutluluk versin Alaattin abi.