Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan Eskişehir İl Kongresi’ne katıldı. Arıkan kongreden önce Eskişehir turunda vatandaşlar ile görüştü. Arıkan kongrede şunları söyledi; “İrfanla bereketlenen toprakların,
Demiryollarıyla sadece şehirleri değil gönülleri de birbirine bağlayan,
Milli Mücadele’nin simge şehirlerinden, güzel Eskişehir’in aziz insanları,
Değerli yol arkadaşlarım, kıymetli Eskişehirliler,
Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle ve hürmetle selamlıyorum.
Bugün burada,
Yunus Emre’nin diyarında, Nasreddin Hocanın memleketinde, bu irfan yurdunda;
yeniden DİRİLİŞİN,
yeniden ŞAHLANIŞIN,
yeniden BÜYÜK TÜRKİYE idealinin bir adımını daha atacağız.
Burada, yalnızca il kongremiz için değil;
aziz milletimizin birlik ve dirliğini
Eskişehir’imizin geleceğini,
yeniden inşa etmek için bir aradayız!
Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Merhum Erbakan Hocamızdan, emanet aldığımız bu bayrağı;
yere düşürmeden, eğmeden, bükmeden, kirletmeden daha da yükseğe taşıyacağız!
ESKİŞEHİR VE MİLLİ GÖRÜŞ
Değerli Dava Kardeşlerim,
Anadolu’yu karış karış dolaşıyoruz.
Nerede bacası tüten bir fabrika görürseniz, nerede bu millete hizmet için çakılmış bir çivi görürseniz; Kim yaptı, kim kurdu diye sorun?
Altında mutlaka Milli Görüş’ün imzası, Milli Görüşçülerin alın teri ve emeğini görürsünüz.
Milli Görüş’ün hizmet anlayışı siyaset üstüdür.
Milli Görüş,
tüm engellemelere rağmen hizmeti şehir şehir, köy köy, fabrika fabrika inşa etmiş ve bu hedefinden hiçbir zaman şaşmamıştır.
Bugün iktidarın övündüğü bizlerinde desteklediği yerli otomobil, yerli savunma sanayi, yerli üretim
Tamamen milli görüş vizyonudur.
TABİ SÜTE SU KARIŞTIRILINCA
25 SENEDE ANCAK BU KADAR OLABİLİYOR.
Şimdi Eskişehir’deyiz!
Vefasıyla, coşkusuyla Türkiye’ye örnek olmuş Eskişehirspor'un şehri Eskişehir’deyiz.
-bu arada- Ziyaretlerimiz esnasında gördüm, dükkanlar, meydanlar bayraklarla donatılmış.
Ben de futbol oynadığım için, futbolu sevdiğim için o heyecanı bilirim.
Eskişehirspor’umuza yarın yapacağı maçta başarılar diliyorum.
Ben şimdiden galibiyetin ve hemen ardından şampiyonluğun geleceğine inanıyorum.
Şimdiden şampiyonluğunuzu kutluyorum.
Eskişehir aynı zamanda Devrim otomobilinin üretildiği şehirdir.
Peki, bunun mücadelesini veren, bunu hayata geçiren kim?
Milli Görüş!
Türkiye’nin ilk yerli ve milli motorunu üreten kim?
Milli Görüş!
Türk Motor Sanayi TÜMOSAN’ı,
Türkiye Elektro Mekanik Sanayi TEMSAN’ı biz kurduk.
Türkiye Uçak Sanayi TUSAŞ’ı biz kurduk.
Sadece bunlar mı? Sadece fabrikalar mı?
· 1974 yılında Kıbrıs Barış Zaferi kazanıldı.
· Kıbrıs’ta akan kan durduruldu.
· Türkiye’deki bütün yabancı üslerkapatıldı!
Peki kim vardı iktidarda?
Milli Görüş vardı.
Biz vardık!
Şimdi Kıbrıs’ımız yine gündemde.
Peki neyle:
· Kumar vefuhuş çeteleriyle.
· Sanal bahis baronlarıyla.
· Kayıp kasetlerle.
· Kıbrıs için kurulan pazarlık masalarıyla!
Şimdi suçlarını örtmek için süslü kelimelerle milleti kandırmaya çalışıyorlar.
Ne diyorlar?
Büyük Türkiye’yi kuracaklarmış.
Kızılelma’ya ulaşacaklarmış.
Ekranda Kudüs’ü fethediyorlar, gerçekte Gazze’yi gözden çıkarıyorlar.
Beyler, Büyük Türkiye öyle slogan atarak kurulmaz.
Yeni Türkiye’yi;
Anadolu’yu fabrikalarla donatanlar kurabilir.
Yetim hakkına sahip çıkanlar kurabilir.
Dürüst, şeffaf, şaibesiz kadrolar kurabilir.
Büyük Türkiye’yi, AB hayali için Kıbrıs’ı pazarlık konusu yapanlar değil.
Trump ne der, Amerika ne der diyerek süklümbüklüm olanlar değil.
‘Bana ne Amerika’dan, bana ne Amerika’dan’ diyenler kurabilir.
İLK ÇÖKEN GSM OPERATÖRLERİ OLDU!
Değerli Arkadaşlar,
Üç gün önce İstanbul’da yüreğimizi ağzımıza getiren bir deprem yaşadık.
Ben öncelikle, depremden etkilenen tüm vatandaşlarımıza bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Rabbim; bizleri, memleketimizi bütün afetlerden muhafaza buyursun.
Bu son iki deprem bize acı gerçeği bir kez daha hatırlattı:
“Türkiye bir deprem ülkesidir.”
Çok şükür...
Son yaşadığımız depremlerde can kaybı yaşanmadı.
Herhangi bir bina çökmedi, ama GSM operatörleri bir kez daha çöktü!
Asya ile Avrupa’nın bağlantı noktasında, bağlantı koptu!
Biz bu filmi defalarca izledik.
Her afette aynı manzara:
· GSM operatörleri çöküyor,
· iletişim kesiliyor,
· vatandaş anasına, babasına, eşine, evladına ulaşamıyor.
Depremin ertesi günü,
Ulaştırma Bakanı’nın açıklaması en az deprem kadar can sıkıcıydı.
Sayın Bakan çıktı, bir açıklama yaptı, dedi ki“bu bize tecrübe” oldu.
Sayın Bakan sorarım size:
· “Yeterli tecrübeye” sahip olmanız için daha kaç deprem yaşanması gerekiyor?
· Daha kaç 6 Şubat’ı yaşamamız gerekiyor?
· Daha kaç insanımızı enkaz altında bırakmamız gerekiyor?
Bakınız size çarpıcı bir istatistik vereceğim:
· Türkiye, geniş bantta 41 OECD ülkesi arasında 40. Sırada.
· 100 kişiye düşen bağlantı sayısı sadece 11,53.
Bu konuda Meksika ve Kolombiya ile aynı seviyedeyiz.
Yani bugün Türkiye, dünyanın en yavaş internetini en pahalı kullanan ülkelerden biri.
Sadece afet anında değil, günlük hayatımızda da bu GSM operatörlerinin kurnazlıkları ile karşı karşıya kalıyoruz.
Bakınız basit bir hesap yapalım.
Bugün ortalama telefon faturaları minimum 400-500 TL civarında.
Asgari ücretli bir ailede, 4 telefon olsa, toplam 2.000 TL ediyor.
Bu asgari ücretin %11’i demek arkadaşlar!
Ben neye üzülüyorum biliyor musunuz?
Dünya bedava interneti tartışırken, biz -kelimenin tam anlamıyla- “rezaleti” yaşıyoruz.
Kimse kusura bakmasın bu hizmet değil, “sömürü”dür.
TEKNOLOJİ DEĞİL MİLLİ GÜVENLİK MESELESİ
Değerli arkadaşlar,
Bu bir teknoloji meselesi değildir.
· afet yönetimi meselesidir.
· milli güvenlik meselesidir,
Ben buradan İktidarı,
· soğan ve patates stokçularına gösterdiği, civciv çetelerine gösterdiği kararlılığı GSM operatörlerine de göstermeye davet ediyorum!
· Kâr hırsıyla, milleti sömüren bu düzeni sorgulamaya davet ediyorum!
· Denetimden muaf tutulanların hesap vermesini sağlamaya davet ediyorum!
Bu yaşananların tek bir açıklaması var:
AK Parti hükümeti, tüm enerjisini seçimlere, olası adaylara harcadığı için,
depreme sıra gelmiyor!
Siyaset horoz dövüşüyle meşgulken, şehirlerimiz sessiz sessiz felakete doğru ilerliyor.
Ben de soruyorum;
Adadakilerin tahliyesini planlayanlar!
Olası İstanbul depreminde tahliye planlarınız HAZIR MI?
İstanbul depreminin milli güvenlik sorunu olduğunu söyleyenler!
Acil eylem planlarınız HAZIR MI?
Şimdiden Cumhurbaşkanlığı planları yapanlar!
Güçlendirme, dönüşüm, arama kurtarma planlarınız HAZIR MI?
Her fırsatta Yenikapı’yı, Saraçhane'yi toplanma alanı olarak belirleyenler!
İllerde, İlçelerde acil durum toplanma alanlarınız depreme HAZIR MI?
Sık sık çadır devleti olmadığımızı dile getirenler!
Felaketler için çadır ve konteyner stoklarınız HAZIR MI?
İstanbul’daki son depremde hiçbir hazırlığınızın olmadığını üzülerek gördük!
Değerli dava kardeşlerim;
Malumunuz, bendeniz inşaat mühendisiyim.
İnanın şehirlerimizi depreme dayanıklı hale getirmek, sanıldığı kadar zor değil.
Tek gereken şey: Samimiyet, Cesaretve milletin canını siyaset üstü gören bir irade!
Türkiye depreme değil;-her konuda olduğu gibi-iktidarın ihmaline yeniliyor!
25 yıllık iktidar, her yıla bir mazeret üretiyor.
Gelecek yılların mazeretleri şimdiden hazır.
Büyük bir ihtimalle topu belediyelere atıp işin işinden sıyrılacak.
Değerli kardeşlerim,
Bu aslında milleti suçlamaktır.
Bizim adaylarımıza oy vermediğiniz için cezanızı çekin demektir.
Derenin taşıyla derenin kuşunu vurmaktır.
HER GÜN YENİ BİR KRİZE UYANIYORUZ!
Değerli arkadaşlar,
Kıymetli büyüğümüz, eski Genel Başkanımız Sayın Recai Kutan, konuşmalarına başlarken hep şöyle derdi:
“Bugün içinde bulunduğumuz dünya ve özellikle de İslam âlemi, tarihinin en kritik ve badireli dönemlerinden birini yaşamaktadır.”
Ne kadar da doğru bir tespit!
Ben de bu sözü sık sık tekrarlıyorum.
Geçen hafta ilginç bir şey oldu...
Sayın Cumhurbaşkanı da bu gerçeğe nihayet ortak oldu.
Ne dedi biliyor musunuz?
“Mevcut krizler çözülemediği gibi, her gün yeni bir gerilime uyanıyoruz.”
Dahasını söyleyeyimher yeni gün bir öncekini aratıyor.
· Ekonomi alarm veriyor.
· Altın ve döviz kurları alarm veriyor.
· Sokaklar alarm veriyor.
· Gençler alarm veriyor.
· İşsizlik alarm veriyor.
· Sağlık sistemi alarm veriyor.
· Cinayetler alarm veriyor.
· Eğitim sistemi alarm veriyor.
Dışarıda İsrail tehdidi büyürken, içeride ekonomik kriz vatandaşın omuzlarına daha fazla yük bindiriyor.
Bir yandan ‘terörsüz Türkiye’ hayali kurulurken; diğer yandan adım adım Kıbrıs elden gidiyor.
Bana soracak olursanız, bu krizlerin en tehlikelisi,
İçerde ya da dışarda;
Kapalı kapılar ardında, masa başlarında,
yürütülen sessiz sedasız pazarlıklardır.
Biliyorsunuz iktidar ve ortakları yeni bir çözüm süreci başlattı.
Biz de ilk günden itibaren dedik ki:
“Terörün kökünü kurutmak için biz elimizi değil gövdemizi taşın altına koyarız. Ama,
· şeffaf olacaksınız,
· samimi olacaksınız,
· kapalı kapılar ardında iş çevirmeyeceksiniz
· en önemlisi de şehitlerimizin ruhunu incitmeyeceksiniz.”
Ne oldu?
Maalesef “yapılmasın” dediğimiz ne varsa hepsi yapıldı.
· Önceki hafta heyet Sayın Cumhurbaşkanı ile görüştü, “adımlar atıyoruz” dediler.
· Ardından Pervin Buldan İtalya’dan müjde verdi. Haziran da Öcalan serbest dedi.
· İki gün önce de DEM Parti Grup Başkanvekili: “Adalet bakanı ile görüştük, tüm dediklerimizinot etti” diye açıklama yaptı!
Bu çözümün içinde her şey var bir tek Millet yok!
Öyle görünüyor ki bu arkadaşlar milletin sorununu, milletin meclisinden kaçırarak çözme peşindeler.
Bakınız kıymetli hemşehrilerim;
Meclisten Sayın Bahçeli, İmralı’dan Öcalan“Silah bırakın” çağrısı yaptı.
Aradan 6-7 ay geçmiş olmasına rağmen hala bir pazarlık söz konusu.
Şimdi başka tarihler veriliyor.
Vaatler nedir, silahları bırakanlar ne olacak, bu konunun Suriye ile ilgisi nedir? Bunlara dair hiçbir cevap yok!
Daha önce söyledim yine tekrarlayacağım:
Türkiye’nin meseleleri,
Roma’da, Oslo’da, Londra’da, Washington’da değil;
Ankara’da çözülür.
Çözümün adresi lordlar kamarası değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Gazi Meclis’tir.
Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde Milletin meclisine, milletin karşı çıktığı bir düzenlemeyi de getirdiler: İklim Kanunu.
Allah razı olsun milletvekillerimizle canhıraş bir şekilde çalıştık ve iktidarı geri adım atmak zorunda bıraktık.
Biz;
48 milletvekili ile hükümet kurmuş,
24 milletvekili ile bakan düşürmüş bir hareketiz.
Cumhuriyet tarihinin ilk ve son denk bütçesini yapmış bir hareketiz.
Şimdi de 9 vekille, iktidara iklim kanununu geri çektirdik.
Bir düşünün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 9 değil 139 milletvekilimiz olsa neler neler olurdu?
Ben söyleyeyim:
· İktidar hiçbir sorunu hasıraltı edemezdi!
· Emeklimiz çay simit parasına mahkûm olmazdı!
· Asgari ücretlimiz maaşından fazla kira ödemek zorunda kalmazdı!
· Tabanını konsolide etmek için insanların canını yakamazdı!
· Oynayacağım derken dokuz çadır birden yıkamazdı!
· Televizyonlardan cerahat akmazdı!
· Sokaklar can pazarına dönmezdi!
Değerli dava kardeşlerim,
Anadolu’yu adım adım geziyoruz.
Milletvekillerimizle, Başkanlık Divanımızla şehir şehir, mahalle mahalle milletimizin yanında olmaya gayret ediyoruz.
Her gün ya Meclis'te ya genel merkezimizde bir misafir ağırlıyoruz. Her gün yeni bir feryad duyuyoruz.
Bugün size iki tane mektup getirdim.
Bu mektuplar sadece iki kişiye ait değil.
Bu iki mektup, milyonların suskun çığlığıdır.
İlki atanamayan genç bir öğretmen kardeşimin mektubu:
Şöyle diyor kardeşimiz:
“Ben Zümrüt Kaya.
Bir inşaat işçisinin kızı, bir hayalin peşinden yürüyen bir evladıyım.
2023 KPSS’ye girdim, alanımda Türkiye 608.si oldum.
Ama siz sadece 10 dakikada tüm emeğimi yok saydınız.
Beni, 608. Sıradan 1057. Sıraya düşürdünüz.
Hayalimi çaldınız, emeğimi elediniz.
Siz 10 dakikada karar verdiniz.
Ama ben o hayal için yıllarımı verdim.”
Zümrüt kızımız sınavı kazanmış,
Fakat bu ülkenin yöneticileri sınavı kaybetmiştir!
Sizce böyle bir sistem başarılı olabilir mi?
Emeği eleyen, liyakati ezen, kul hakkını hiçe sayan bir düzen bu millete ne verebilir?
İkincisi; bir polis memurumuzun yavrusuna ve eşine yazdığı bir veda mektubu.
“Hepinizden özür diliyorum” diyor.
“Umarım bensiz daha güzel daha doğru bir hayat sizin olur”.
Bu satırları okumak kolay değil. Fakat işte bu satırlar, gerçeğin ta kendisi!
Bir ülkede öğretmen atanamıyor, polis çaresizlikten hayata veda ediyorsa, o ülkede sadece ekonomi değil;
ahlak, vicdan ve umut da çökmüştür.
UMUT YERİNE KUMAR: GENÇLİĞİN SESSİZ ÇIĞLIĞI
Değerli arkadaşlar,
Zümrüt öğretmenin mektubu; kaybedilen bir hakkı,
Polis memurumuzun mektubu; kaybedilen bir hayatı anlatıyordu.
Şimdi size başka bir kayıptan söz edeceğim:
Bir neslin umutlarının kaybından…
Bugün gençlerimiz, alın teriyle bir yere gelemeyeceğini düşünüyor.
Çünkü onlar da görüyor:
· Emek değil; torpil,
· liyakat değil; imtiyaz işliyor.
Bu çaresizlik, onları yeni adreslere;
Bahis sitelerine, sanal kumarhanelere, tek tuşla umut satılan uygulamalara sürükledi.
Hatırlayacaksınız,
1997’de Milli Görüş iktidarı kumarhaneleri kapatmıştı.
Çünkü hem aileye, hem topluma hem de gençlere zarar veriyordu.
Hatta makinalara “tek kollu canavar” benzetmesi yapılıyordu.
Şimdi öyle bir noktaya geldik ki, maalesef o canavar tüm Türkiye’yi sarmış durumda.
Her insanımızın, her gencimizin cebine bu kumarhaneler rahatça girebiliyor!
Ve bunu engelleyecek tek bir adım atılmıyor!
Bir nesil “emekle” değil, “şansla” kazanmanın hayaline hapsedildi.
Bu da sadece ekonomik bir sorun değil; ahlaki bir çöküştür.
İçişleri Bakanlığı raporları açık:
İntihar eden gençler, borçlu gençler, bahis batağına düşen gençler.
Değerli kardeşlerim,
· Biz Milli Görüşçüyüz.
Emeksiz kazanca rıza göstermeyiz.
· Biz Saadet Partisiyiz.
Şansla değil; alın teriyle, ahlakla, liyakatle bir gelecek kurarız.
İktidara da buradan sesleniyoruz:
· Bu mektuplardaki haykırışlara kulak verin,
· Kumarla-Bahisle, İhaleyle-Rüşvetle-Yolsuzlukla zenginleşmeyi değil alın teriyle çalışmayı, helal kazancı yüceltin.
Değerli arkadaşlar,
Bu ülkede yıllardır bitmeyen bir yangın var: enflasyon!
Enflasyon bitmedikçe, umut bitiyor.
Ekonomi çöküyor, üretim duruyor, istihdam eriyor.
Anadolu’nun dört bir yanını geziyoruz.
Her girdiğimiz dükkânda aynı tablo:
Esnaf ayakta kalma mücadelesi veriyor.
Kimi kepenk kapatmış, kimi zararla çalışıyor.
Bir umut, belki toparlarım diyerek direniyor. Ama çark dönmüyor!
Yüksek faizin olduğu yerde enflasyon kaçınılmazdır.
Enflasyonun olduğu yerde de bereket olmaz, huzur olmaz, refah olmaz!
Bu düzenin tek kazananı var: faizden beslenen azınlık.
Kaybeden kim?
86 milyon insan!
"Faizi düşüreceğiz" demişlerdi.
Sonuç?
250 puan indireceklerdi, indirmek bir yana,
hukuksuz kararlarından dolayı 350 puan daha artırmak zorunda kaldılar.
Yani net 600 puan faiz artırdılar.
Peki bu döviz kurunu tuttu mu?
Hayır!
Üstüne ne yaptılar biliyor musunuz?
52 milyar doları yaktılar!
Sırf döviz kuru sabit dursun diye…
52 Milyar dolar ne demek biliyor musunuz?
· 32 tane Osmangazi Köprüsü,
· 18 tane Çanakkale Köprüsü,
· 37 tane Avrasya Tüneli demek.
· Türkiye’de evsiz tek bir aile bırakmayacak, 761.000 konut demek!
· 2025’te çiftçiye ayrılan desteğin tam 13 katı demek.
Bakınız çarpıcı bir örnek daha vermek istiyorum.
99 depreminden sonra, bir vergi getirildi. Deprem vergisi.
Geçiciydi kalıcı oldu. Her ne kadar depremde işe yaramasa da, hala ödemeye devam ediyoruz.
26 yılda toplanan deprem vergisi ne kadar biliyor musunuz?
Tam 40 Milyar dolar!
Peki, döviz kurunu desteklemek için şu bir haftada yakılan para ne kadar: 48 milyar dolar!
Yani milletin 26 yıldır emeğinden, alın terinden alınanı bir gecede faiz lobisine aktardılar!
Yani yıllarca emekliden, işçiden, memurdan alınan her kuruş bir gecede buhar oldu.
Sadece ekonomi değil, adalet duygusu da yerle bir oldu!
EKONOMİ BAKANININ PARA ARAYIŞI
Peki ne yapıyor ekonomi yönetimi?
Ekonomi Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, valizini almış ülke ülke geziyor.
Sürekli yatırımcı arıyor. Ama yatırımcı yok!
Niye yok?
Çünkü yatırımcıyı kaçıran şey vergi değil, hukuksuzluk!
Çünkü yatırımcı, çete düzeniyle yönetilen bir ülkeye yatırım yapmaz!
Bakın, bu ülkede mafya çocuk mezarlarını kazıyor, aileyi tehdit ediyor, devlete meydan okuyor.
Ama devlet, gidip civciv satan esnafın peşine düşüyor!
Böyle bir yerde yatırımcı kimi muhatap alacak?
Kime güvenecek?
Size desem ki “şu mahallede çete var, mafya var”
Oraya dükkan açar mısınız?
İşte yatırımcı da açmıyor! Bu aynı mesele!
Sayın Bakan kapı kapı geziyor ama yatırım gelmiyor.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti artık bir devlet gibi değil, bağışla ayakta durmaya çalışan bir dernek gibi yönetiliyor!
Halbuki çok net:
Eğer siz hukuku yeniden ayağa kaldırırsanız,
Eğer emniyeti sağlarsanız,
Sokaklarda adalet ve huzuru kurarsanız…
Bakın o zaman yatırımcı nasıl geliyor göreceksiniz.
Ve şunu unutmayalım:
Bunlar seçimde “dış mihrak” dediklerine şimdi “yatırımcı dostum” diyorlar!
Bizim dostumuz kim?
Bizim dostumuz;
Emeklidir!
Asgarî ücretlidir!
Umutsuzluğa terk edilen gençlerdir!
Buradan iktidara çağrımızı yineliyoruz!
Artık faiz lobilerini, 5’li çeteleri beslemeyi bırakın.
Bakın,
Ocak ayında asgari ücret 625 dolardı, Bugün 581 dolara düştü.
Emekli aylığı 408 dolardı, bugün 380 dolar!
Bu rakamlar bir istatistik değil.
Milletimizin hayatında yaşadığı acı gerçekler…
Buradan şu çağrıyı yapmayı, milletimize görev biliyorum:
· Asgari ücret acilen güncellenmeli!
· Emekli maaşları insan onuruna yakışır hale getirilmeli!
Değerli Kardeşlerim,
Konuşmamın burasında Gazze’ye dönmek istiyorum.
Bugün Gazze’yi haritadan değil, kalplerden silmeye çalışıyorlar.
Birileri çıkmış diyor ki: “Gazzeliler hicret etsin, biz de Ensar olalım…”
Sözde merhamet, aslında sinsice bir sürgün çağrısıdır bu!
Siyonistlerin Gazze’ye sahip olacağı bir hicrette bunu diyenler
Gazzelilere değil, Siyonistlere Ensarlık yapmış olurlar!
Milli Mücadele döneminde bir devlet bize gelip;
“Yunanla savaşmayın, bizim topraklara hicret edin, vakti gelince dönersiniz” deseydi ecdadımız ne derdi?
Çanakkale’de en ön cepheden, az sonra vatan ve din aşkına şehit düşecek Mehmetçik’e geri dön bu topraklardan çıkacağız denseydi ne derdi?
Ben size söyleyeyim!
O sözün sahiplerini susturur, o sözü de toprağa gömerdi!
O yüzden biz de diyoruz ki:
Hiç kimse, bedelini ödemediği bir davanın kahramanlığına soyunmasın!
Gazze sahipsiz değildir.
· Gazze, Gazzelilerindir.
· Filistin, nehirden denize özgürdür.
· Ve Gazzeliler, bu özgürlüğün ebedî bekçisidir!
Biz yaşanan soykırıma karşı “adım atın” diyoruz birileri başka planları öne sürüyor.
· Filistin’i seviyor musunuz?
· Gazze’ye sahip çıkmak istiyor musunuz?
· Soykırım dursun istiyor musunuz?
Cevabınız evet ise tek seçenek var: O da “Askeri” güçtür.
Gazze’ye gönderilecek bir barış gücüdür. İyi de bunu nasıl yapalım diyorlar?
İşte buyurun El Halil Tezkeresi;
Hep söylüyoruz yine söyleyeceğiz:
Sene 1997. Millî Görüş iktidarda. Erbakan Hoca iktidarda.
Bu belge, Filistin’in El-Halil bölgesine asker gönderilmesi için çıkarılan tezkere.
Bakın ne kadar kolay!
Ama kime kolay biliyor musunuz?
· Filistin söz konusu olunca dolar hesabı yapanlar değil;
mazlumlara nasıl ulaşırım diyenler için kolay.
· Meydanda gürleyip, salonda susanlar için değil;
er meydanında Gazze bizim kırmızı çizgimiz, o çizgiyi geçen bedelini öder diyenler için kolay.
· Milli Görüşçülere, Saadet Partililere, Erbakan’ın yolundan gidinlere kolay!
Değerli dava kardeşlerim,
Şunu çok açık bir şekilde ifade etmek istiyorum:
Bu şartlar altında,
İş yine bize; Millî Görüşçülere, Saadet Partililere düşüyor.
Şunu unutmayın;
Bu millet, en karanlık anlarında Millî Görüş ile aydınlandı.
Çizdiğimiz karamsar tabloyu da Saadet Partisi olarak aydınlığa çevireceğiz.
Şimdi sorumluluk alma, yeniden yola koyulma zamanıdır!
Herkes biliyor ki bu sorunları ancak Saadet Partisi çözer.
Allah’ın izniyle de çözeceğiz.
Erbakan hocamız ve dava arkadaşları, ilk yola çıktıklarında şartlar bugünden çok daha zordu. Ama bir kez olsun umutsuzluğa kapılmadılar.
Şimdi, aynı büyük görev bizlere düşüyor!
Bu kongrenin hazırlığı için ne denli büyük bir özveriyle çalıştığınızı yakından biliyorum. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Ancak şunu da unutmamalıyız:
Bugün gerçekleştirdiğimiz kongre, teşkilat çalışmalarımızın yeni bir başlangıcıdır.
Kongrenin ardından ilçe teşkilatımızın yapısını güçlendirmek, mahalle teşkilatlarını kurmak ve sahadaki çalışmalarımızı daha da etkin hâle getirmek için hep birlikte aynı gayretle yolumuza devam edeceğiz.
Dolayısıyla bundan sonra;
· Çalmadık kapı, dokunmadık gönül bırakmayacağız.
· İnsanlarımızı dinleyeceğiz, anlayacağız, dertleriyle hemhal olacağız.
· Görüşü ne olursa olsun sabırlı ve yapıcı bir dilden taviz vermeyeceğiz.
· Umudumuzu, heyecanımızı ve inancımızı bir an olsun yitirmeyeceğiz.
Bütün bu söylediklerimi ilk önce Mahmut Arıkan olarak ben yapacağım.
Şimdi Eskişehir teşkilatımızın inancı, heyecanı ve enerjisini unutmamak adına soruyorum;
· Eskişehir’de cadde cadde, sokak sokak çalışmaya, insanımıza umut vaat etmeye var mısınız?
· Yılmadan, yorulmadan ve bir an olsun tereddüte düşmeden yeise kapılan insanımıza umut olmaya var mısınız?
· Önce Ahlâk ve Manevîyat diyerek geleceğin destanını yazmaya var mısınız?
· Saadet Partisini iktidara taşımaya var mısınız?
O hâlde Saadet iktidarı hayırlı uğurlu olsun.
Allah’a şükürler olsun ki camiamızda muazzam bir heyecan potansiyeli olduğunu görüyoruz.
(((Teşekkür)))
Eskişehir bu destanın işaret fişeğini bugün buradan atmıştır.
Hayırlı olsun, mübarek olsun.
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!
Allah’a emanet olun.