Kaynak: Manşet Gazetesi

Söyleşi: Sevim Şahin

  Şu an Eskişehirspor’un tarihinin en kötü dönemlerini yaşadığını belirten Süder, bu durumun en önemli nedeninin yönetim hataları olduğunu söylüyor. 

Eskişehirspor’un son durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

 Eskişehirspor kuruluşundan itibaren takip ettiğimiz hem taraftarı olduğumuz hem de ilgi duyduğumuz Eskişehir’in en büyük markası diyebiliriz. Eskişehirspor çok şanssız dönemlerden geçerek maalesef tarihin en kötü günlerini yaşıyor. Tabi bunda yönetim hataları çok önemli olmuştur. Konuyu çok iyi bilmeyen, futbolun yabancısı, işin sadece reklam ve rant yönünün dışında bir şey bilmeyen kimselerin oyuncağı edilmiştir. Maalesef, göz göre göre bu günlere gelmiştir. Ben bundan önceki dönemde denetim kurulu başkanlığı yaptım kısa bir dönemde, o zaman zaten tahmin ediyorduk ama içine girince biraz daha gördük ki; Eskişehirspor artık denetlenemez bir duruma gelmiş. Çünkü soruyorsunuz belge falan yok beyana bağlı borçlandırılmış yani çok ayrıntılı şeyler var. Eskişehirspor bu günlere sorumsuz, rant peşinde koşan kimseler yüzünden geldi. 3. lige düştü, oradan da amatöre gidecek. Profesyonel takımları yönetmek kolay değildir, disiplin ister, özveri ister. Şu anda bile Türkiye’de 10 bin taraftarı toplayabilen bir takım 2. ligde, 3. ligde yoktur.

Spor insanı kimliğini bırakıp siyasete ve sendikacılığa yönelmeniz nasıl oldu?

 İşçi Komitesi’ne girdim. Kısa bir süre sonrasında 1967 yılında CHP İl Kongresi yapıldı ve İl Yönetim Kurulu’na girdim. O dönemde Turhan Feyzioğlu CHP’den ayrılarak Güven Partisi’ni kurdu. Burada Şevket Asbuzoğlu, Bekir Karacaşehir CHP’den Eskişehir Milletvekili seçildiler sonra da Güven Partisi’ne geçtiler ama daha sonra Güven Partisi tutmayınca geri döndüler. O dönemde genel başkan İsmet Paşa, Bülent Ecevit ise genel sekreterdi. “Gidin örgütün onayını alın, örgütte evet desin biz sizi partiye geri alalım.” demişler. Biz dört, beş tane genciz ve isyan ettik. “Gitmeselerdi.” dedik. Kendimizce dört beş ay direndik ve büyüklerimiz de bize itibar ediyordu, değer veriyordu. Üstelik biz azınlıktaydık, isteseler oylama ile kabul ederlerdi. Örgüte, gençlere verdikleri değere bakın. Ve bizim gönlümüzün, fikrimizin alınması bizi çok onurlandırdı. Adeta bir doping etkisi oldu. Bizim de zaafımız varmış ki futbolu bir kenara koyduk ve siyaset ile sendikacılık ile devam ettik.

CHP Eskişehir il başkanı olma serüveniniz nasıl oldu?

 Atamalara hep karşı gelmişimdir. Onları engellemek için Eski CHP’liler bir araya gelerek genç yerden kadrolar oluşturmaya çalıştık. O dönemde Kazım Kurt, Abdülkadir Adar kazandırıldı partiye. Ben şahsen ilçe yönetimlerinde merkez ilçede birkaç defa görev aldım, hatta birisinde o zaman Kazım Kurt merkez ilçe başkanlığından milletvekilliği adaylığı için istifa etti.  İlçe başkanlığı yönetim kurulundan “sizi başkan yapalım” dediler. Erol Sönmez var, Erol ağabeye yakışır dedim ve Erol Sönmez merkez ilçe başkanı oldu kendine dört tane yardımcı seçti ve beni almadı. Neden diye sorduğumda ‘Oğlum sen bizdensin, başkasını gönülleyelim.’ dedi. Ama daha sonraki dönemde en sonunda atamayla il başkanı olduk, o dönem çok güzel yönettik küskünler barıştı. 

Meclis üyesi olarak görev yaptığınız dönemde neler yaşadınız?

Meclis üyesi olduğumuz dönemde yaşadığımız bir olayı unutmuyorum. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi arsasının kamulaştırılması ve meclisin elinden geçmesi gerekiyordu. Biz azınlıktayız, ben grup sözcüsüyüm, grup başkan vekiliyim. Belediyede toplantı yapıldı Yılmaz Büyükerşen o zaman akademinin reisiydi, rektörlük yoktu reislik vardı.

Selami Vardar belediye başkanı, Niyazi Önal o zaman milletvekili, Cahit Aktaş İl Başkanıydı. Fahrettin Şengör Adalet Parti’den belediye meclisine girdi.Kanunda boşluk bularak istifasını kabul etmedik. Sonra Fahrettin Şengör bizimle zaman zaman oy kullandı.

 O şekilde çoğunluğu sağlıyoruz, yani ortada böyle kritik bir durum var. Hiç dillendirmeden geçirmemiz lazım çünkü dillendirilirse spekülasyonlar yapılacak. Ben grup adına konuşmayı yaptım. Kararı geçirdik, sonra ortalık karıştı. Bugün yine olsa yine yaparız. Ancak orada belediye meclisi üyeleri olarak bizim bir hatamız oldu. Oranın imara açılmaması gerekirdi, çok geniş bir tarım alanıydı. Atatürk Bulvarı, Vişnelik özellikle. Her türlü sebze meyve yetişiyordu. Selami Bey zaten maddi hesaplara tenezzül edecek biri değildi, tamamen iyi niyetten oldu. O günahta biz de varız yani. Daha sonra ön seçimle 1. sırada girdik Odunpazarı Belediyesi’ne, meclis üyeliğine aday olduk, barajı aşamadık. Bir sonraki dönem Tepebaşı’nda Murat Bey çok ısrar etti, biz artık bizden geçti dedik ama yine 1. sıraya yazdılar, orada da yine barajı geçemedik. Barajı geçemedik değil de seçime giremedik. O zaman Tepebaşının 1. sıradaki adayıydım ben. Öylelikle meclis defterini kapattık…

Son olarak Süder Düğün Salonu’nu açtınız açma fikri nasıl oluştu?

 Ben kendim küçük esnaflıktan başlamak üzere kendi işimi, projemi kurgulayarak döndüm Eskişehir’e. Partideki büyüklerimiz beni makamlara tayinimi yaptırmak istediler ama ben istemedim çünkü kendimce kırılmıştım ama küsmemiştim. Ben de o dönem bir arayış içerisindeydim. Market türü bir şey açmak için kendime bir yer bakıyordum. Bir arkadaşım bu arada dedi ki “Burada Sosyal Sigortalar Kurumu’nun düğün salonu ihalesi var, oranın yakıt maddesi var, herkes korkuyor. Sen bunu halledersin, senin çevren var. Hatta birlikte girelim ortak olalım.” dedi. Ben de “Düğün salonu benim hayalim değil.” dedim ve gittik. İkisini bir arada yapabilmemiz için Ankara’dan onay gerekiyormuş, Ankara’da da bir iki girişimimiz oldu ve ihaleyi aldım, diğer arkadaşlar ise vazgeçtiler.

Editör: Mustafa YILDIRIM