"Ne olacak bu memleketin hali?" sorusu "rakı sofraları" aşağılamaları yüzünden hak etmediği bir biçimde itibar kaybetmiş bir soru.  

Her şeyden önce bu soruyu sormak ve dilediği ton ve biçimde tartışmak, soluk alıp veren herkesin hakkı. Parlamento, medya, üniversite gibi, bu soruya analitik cevaplar araması gereken yerler olmalı…

Bu ülkede; "Ne olacak bu memleketin hali" diye sorduğunuzda; "Yollar, köprüler tamam" deyip, geçmediğimiz yollara, köprülere dolar bazında para ödediğimizi, müteahhitleri zengin ettiğimizi, bu yatırımları daha ucuza yapılabileceğini düşünmediklerini sürece biz böyle pahalı, yaşanılmaz hayatlar süreceğiz.

Bu ülkede; "Ne olacak bu memleketin hali" diye sorduğunuzda; "Sağlıkta birincisiyiz, kuyruk yok, konforlu hastaneler" deyip, "Doktor ve bir çok sağlık personeli dışarıya niye gidiyor? Neden bu ülkede sağlık çalışanları dövülüyor, öldürülüyor?  Hastanelerimiz işletme, hastalar müşteri oldu" diye düşünmedikleri ve sormadıkları sürece berbat hayat sürmeye devam ederiz.

Bu ülkede; "Ne olacak bu memleketin hali" diye sorduğunuzda "Hamdolsun her şey iyiye gidiyor, Ekonomimiz uçuyor.  Asgari ücreti rekor seviyede arttırıldı, maaşlara yüz de 40-45'e kadar zam yapıldı" diyenlerin, "Enflasyonun bir aya bir yıllık zammı geri aldığını, tarihin en yüksek enflasyonu ile karşı karşıya gelmemize rağmen doğru hesaplanmadığını, benzin, mazot, elektrik, doğalgaz, gıda, giyim, beyaz eşya, okul giderleri giderek arttı, çarşı-pazardaki pahalılığa verilen zamlar bir ay dayanamadı, eriyip gitti" diyemedikleri sürece çoluk çocuk, "insanca bir hayat" yaşayamayız.

Bu ülkede; "Ne olacak bu memleketin hali" diye kendine sormayan veya bu sorunun karşısında, “Ulan o maçı alacaktık” gibi bir taraftar anlayışı içinde konuşmaya ve düşünmeye devam ederse biliniz ki vay bizim halimize, ülkenin haline...

Sahi ya; "Ne olacak bu memleketin hali"...

Siz bu soruya nasıl yanıt veriyorsunuz?.

 Seçimlerde; sandıkta verdiğiniz 'oy' bu sorunun yanıtı olacaktır. 

Yani; demokrasi, adalet, emeğin değer verildiği, ülkede herkesin, kardeşçe, barış içinde yaşadığı, çalışanların ve emeklilerin rahatça yaşayabileceği ücret aldığı, kul hakkı yenmediği, insanca yaşanacak bir sürecin başlamasına neden olacak.

Ya da; bugün ki sıkıntıların daha da büyüyeceği süreci sürdürecektir.

             XXX        XXX        XXX

Eylül ayı içinde ‘hafta ve gün’lere gözatalım:

1 Eylül-Dünya Barış Günü, 8 Eylül-Dünya Okuma Yazma Günü, 19 Eylül- Gaziler Günü, 21 Eylül- Salı Dünya Alzheimer Günü, 23 Eylül- Perşembe Ekinoks, Demiryolu Haftası (23 – 29 Eylül) Dünya İşitme Engelliler Haftası (23 – 29 Eylül)

25 Eylül-Dünya Eczacılar Günü, 26 Eylül-Türk Dil Bayramı, 27 Eylül-Dünya Turizm Günü, 29 Eylül- Dünya Kalp Günü...

Barış Günü'nü Birleşmiş Milletleri 21 Eylül olarak bayram günü olarak kabul ediliyor. Yani; II. Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın Polonya işgaline başladığı tarih 1 Eylül 1939, her sene hatırlanması amacıyla Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyeleri tarafından Dünya Barış Günü ilan edildi. Bununla beraber Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ise 1981 yılında “Barış Çanı”nı çalarak 21 Eylül tarihini Dünya Barış Günü ilan etti.

Sevgi ve barış dolu günler….