Taksim Gezi Parkı'ndaki ağaçların sökülmesi ve parkın bozulmasını engellemek isteyen yurttaşların bu eylemler demokratik haklarıdır.
Hükümette demokratik hakkını(!) polislerle kullanıyor.
Cop, tazyikli su, biber gazı, saçından sürükleme, gözaltı gibi eylemlerle poliste vazife(!)sini yapıyor.
Başbakan Erdoğan Taksim Gezi Parkı'ndaki ağaçların sökülmesi ve parkın bozulmasını istemeyen ve engellemeye çalışanları yani eylem yapanları 'aşırı unsur' veya 'uç unsurlar' olarak yorumluyor.
Hatırlarsanız iktidarlar yıllar boyunca kendilerine yani icraatlarına karşı çıkanları, eylem yapanları hep 'aşırı uç, aşırı unsur' olarak suçlarlardı. Yaptıklarını böyle savunurlardı.
Yıllarca iktidarlar hep bunları yaptılar. 
AKP iktidarı da aynı yönteme başvuruyor.
Dikkat ederseniz AKP iktidarının son bir yılında inanılmaz polis şiddeti yoğunlaştı.
Bunu Eskişehir bazından da alabiliriz.
Eskişehir'de eylemleri yapan kişi, kurum ve partiler belli.
AKP binasına birkaç kez siyah çelenk koydular, tepkileri dile getirdiler.
Hiç bir şey olmadı.
Ancak son aylarda polis AKP parti binasına çelenk koyma, parti binası önünde açıklama yapma eylemlerinde bulunanlara karşı inanıllmaz tepki koyuyor.
Gazlı, biberli, tazyikli sulu, coplu davranışlarla. 
Eskişehir polisi bir kaç yıl öncesine kadar böyle davranmıyordu...
Ne oldu da şimdi aynı eylemlere sert davranıyor?
Öncelikle bunun yanıtını AKP Eskişehir milletvekilleri ve AKP il yöneticileri düşünecekler ve yanıt vereceklerdir?
AKP iktidarının bazı icraatlarını birçok yurttaş destekledi.
Hatta bu icraatlarını övenlerin arasında sosyal demokratlar, liberallar, muhalefet partileri, sosyalistler bile vardı...
AKP'ye oy verenler içinde oldular.
Çünkü çoğunluğu; herhalde "AKP ve Erdoğan bugüne kadar iktidar olanlara benzemiyor" diye düşündüler.
Ancak, yapılan icraatların çoğunluğunda, demokratik haklarını kullanarak eylem yapan kişi ve örgütlere yönelik sert yaptırımların karşısında düşüncelerini değiştirmeye başladılar.
Bu konuda bildiğim kişiler var...
Bu kişiler şimdi Cem Karaca'nın bir şarkısını sık sık söylemeye başladılar.
Bu sevilen bir şarkıdır.
Ancak Cem Karaca bu şarkıyı 'Seven bir kişi söylememeli. Hatta bir kadına söylenmemeli' demiş.
Bunu geçtiğimiz ay içinde bir televizyon proğramında Cem Karaca'nın eşi söyledi.
Şarkının ismi; 'Herkes gibisin'...
"Gönlümle başbaşa düşündüm demin/ Artık bir sihirsiz nefes gibisin/ Şimdi taa içinde bomboş kalbimin/ Akisleri sönen bir ses gibisin/ Maziye karışıp sevda yeminim/ Bir anda unuttum seni eminim/ Kalbimde kalbine yok bile kinim/ Bence artık sende herkes gibisin."
Sanki sonun başlangıcı gibi...
Olaylara, tepkilere, eleştirilere sağ duyulu bakmayan, başka pencereden bakmayı bilmeyenler, yorumlamayanlar eylemcilere yapılan şiddeti 'Dayak cennetten çıktı' sözü ile avunmaya çalışırlar.
Dayak cennet çıktı sözlerinin anafikiri şöyleydi:
"Dayak kişiyi günah işlemekten alıkoyduğu için, kutsal bir eğitim aracıdır."
Yani; geçmişte dayağın eğitimde büyük bir değeri vardı. Kişileri istenilen davranışlara sokmak, suç işlemelelerini engellemek için dayağa sıkça başvurulurdu. En çok da çocuk eğitimi için, gerek aile içinde olsun, gerekse okulda olsun dayak şart görülürdü. Oysa zamanımızda dayağın insanlık dışı bir eğitim aracı, olduğu, hatta kişiyi kötülüğe yönelttiği kabul edilmiştir. Bugünkü eğitim kişiye saygı temeli üzerine oturtulmuş, dayağı engelleyici yasal önlemler alınmıştır. Dayağı bir eğitim aracı gören anlayış, artık geride bırakılmıştır.
Kısacası, hala kendisini eski çağlarda yaşadığını inananlar dayağın  cennetten çıktığını savunurlar.
Artık herkes şapkasını önüne koyup 'Hukuk devleti mi', 'Polis devleti mi' denklemini çözmelidir...