Çayeli’nden öteye, gidelum yali yali.

Yeşilin her tonunu bağrında yetiştirip, saklayan, bulutlarla arkadaş yalçın dağların, hırçın denizin, dik yamaçlı vadilerin, buzul göllerinin, coşkun akan derelerin, köprülerin, kalelerin…

Muhteşem tabiattan, kişilik olarak da etkilenmiş; samimi, çalışkan, nüktedan, güzel, özgüvenli ve ünlü insanların…

Hava trafik kontrol kulesi çay bardağını temsil eden, 3 milyon metrekarelik denizin doldurularak inşa edildiği, 2022 yılında görkemli açılıştan itibaren hizmet veren havalimanın bulunduğu…  

Yuregunuz Ferah Mi 2

Haydi Rize’ye.

Eşsiz doğası ile ünü vatan sınırlarımızdan taşmış, özellikle Ortadoğu’ya ulaşmış bir yaylada soluklanalım.

“Milli Park” kapsamında yer alan, ancak yerli ve milliliği ne yazık ki kalmamış Ayder’deyiz. Yayla ve bağ kültürünü geçmişten bilen bir insan olarak, manzara karşısında dondum kaldım!

Yayla asfalt yolunun kenarlarında, doğanın köklenmesine ket vurmuş; irili-ufaklı otel, motel, pansiyonlar, market, hediyelik eşyacılar, yiyecek-içecek mekânları o kadar fazla ki!

Ve de “TOKİ Konutları…”

Sağa-sola bakıp giderken, solumda % 40 kadar eğime sahip mera alanı gördüm ve “oh be” diyesim geldi. Lakin dikkatli bakınca; 5-6 büyükbaş hayvan dışında, alana insanların yayıldığını fark ettim!

Yuregunuz Ferah Mi 1

Değerli Okurlarım ve Sayın Yetkililer,

“Mera; hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yerlerdir. Meralar Kamu Orta Malı statüsünde olup, hayvan otlatmak amacıyla köyde yaşayan çiftçilere tahsis edilmiş mülkiyeti devlete ait alanlardır.”

***

Az gittik, uz gittik. Kaçkar zirvesinden beslenen 1500 metre yükseklikten dik akışla süzülen Gelintülü şelalesine bakarken bulduk kendimizi! Ailece bir karemiz olsun derken, akın akın yabancı uyruklu insanların bize doğru geldiğini görünce, Ayder topraklarının azınlıkta olan Türk vatandaşları olarak şip-şak çekilip, yürüdük ileriye!

Şelale manzarasını içine alacak şekilde planlanmış “Ayder Hatırası” yazılı, kırmızı boyalı, rengârenk yapma çiçeklerin çevrelediği büyük metal kalbin içinde, oturma yeri oluşturulmuş platform gözüme ilişti bir anda. Sırt kısmında Arapça ve Türkçe yazı vardı. 

“Ücretli- Cep Telefonu İle Sınırsız Çekim 50 lira”

Ve o kalabalığın bir kısmının salıncağa benzetilen bu yere, diğerlerinin de şelaleye bakan Cam Teras’a doğru dağıldığını fark ettim.

1987 yılında turizm merkezi, 1994’te milli park, 1998’de ise; doğal sit alanı ilan edilerek, koruma altına alınan Ayder Yaylası’nın geneline baktığımda, Arapça yazıların ağırlıkta olduğunu ve işletmeciler dâhil Orta Doğululara yönelik dönüşüm yaptığını ifade etmek isterim.

Rize ilimizin üst düzey yetkililerinden birinin “Ayder Yaylası’nda yürütülen projenin Türkiye’nin yaylaları için vizyon projesidir” dediğini de belirteyim.

Yuregunuz Ferah Mi 4

Uzungöl’ü de görünce; vatan toprağımızda misafir olduğumuzu hissettim ikinciye…

Değişturduk aduni, Uzungöl mi Şerah mi?

Bozduk tabiatuni, yureğunuz ferah mı?

Ben de; bu vizyon projesinin adını değiştirdim. Ne mi?

“Yayla İşletmeciliği”

***

“Selma; Karadeniz’den olumlu çıkartımların yok mu?” diyebilirsiniz. Olmaz mı?

“Elevit Yaylası”

Çamlıhemşin çıkışında ikiye ayrılan yolun solundan giderseniz Ayder, sağından ise; Elevit Yaylası’na varılır.

İlçeye 55 kilometre uzaklıkta, 1884 metre rakımda, tipik Karadeniz evlerine ev sahipliği yapan Elevit Yaylası’nın yakınında; Zilkale(Lazların hac yeri), Palovit şelalesi, Fırtına Deresi, Gito, Badara, Sal gibi çok sayıda yayla bulunuyor.

Fırtına Deresi Vadisi’ne bakan, asıl adı Zir(Aşağı) iken, halk ağzında Zilkale olan eşsiz manzaraya sahip, 1. derece arkeolojik sit alanındaki yapı; 14. veya 15. yüzyılda inşa edilmiş, 1800’lü yılların sonuna kadar Cenevizliler, Rumlar, Osmanlılar tarafından ticari, askeri ve kervanların konaklaması amacıyla kullanılmış.   

Akşamüzeri geldiğimiz Elevit Tatil Köyü’nde bir gün kalmayı planlıyoruz. İçi-dışı ağaçtan yapılmış, müstakil evin etrafı doğa ile çevrili…

Zirvesi kâh görünen, kâh beyazın tonları bulutlarla dumanlanan dağları, sesi ile insanlarla dostluk kuran coşkun dereleri, havasıyla, toprağıyla, serbest gezen büyükbaş hayvanlarıyla film platosunda gibiyiz!

Para kazanmaktan öte, insan kazanmayı hedefleyen Mahmut ve nişanlısı Miraç’ın muhteşem ev sahipliğinde, filmi bir gün daha uzatma kararı alıyoruz.

Elevit yaylasından ayrılırken, 40 yıldır tuluma üfleyen adam olarak ünlenen muhtar Naci beyin oğlu olan Mahmut; Zil Kale’deki mütevazı dinlenme tesislerine, dönüş yolunda gitmemizi ve hediye balımızı almamızı tembihliyor.

Arabamıza binip, iki yüreği güzel insana el sallarken; Muhyiddin Abdal’ın şiirini mırıldanıyorum.

“İnsan insan dedikleri, insan nedir şimdi bildim.

Can can deyu söylerlerdi, ben can nedir şimdi bildim.”

***

İstikamet Sümela Manastırı.

Yağmur ince ince lakin yoğun yağıyorken, tarihin içinde farklı bir yolculuğa başlıyoruz. Efsaneye göre; Meryem Ana, İsa’nın çarmıha gerildiğini öğrendiğinde o kadar ağlıyor ki; gözyaşlarından manastırın yer aldığı kayanın üzerinde bir mağara oluşuyor.

UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde bulunan yere giriş ücreti Türk Vatandaşları için 60, yabancılara 450 lira.

***

Kıymetli Okurlarım,

Karadeniz’in her ili, ilçesi kendine has hikâyeleriyle, kimlikleriyle özel ve güzel, yurdumun her köşesi gibi!  

Anavatanımızda; özellikle Karadeniz Bölgemiz başta olmak üzere yaylası, merası, ormanı, verimli toprakları bulunan coğrafyalarımızın özünden uzaklaşmaması, ticarete kurban olmaması, tabiatın eşsiz yansıması olarak kalması; gri/leşen/leştirilen dünyamız adına hayatidir.

Doğa bir gün gelecek, metropolleri taşıyamayıp kendine dönmek istediğinde; sıra dağların eteklerinde tablo misali dizili yaylalar, insanların yayıldığı meralar, habitatın hunharca heba edilmesiyle açılan maden sahaları, yanan/yakılan tarlalar, ormanlar, yuvasız bırakılan ve can çekişerek ölen hayvanlar, sesimi duy diyen rüzgâr, su…

BİZDEN HESAP SORACAK!

Geç olmadan soralım kendimize…

“Yureğumuz  ferah  mı?”