Okumayan, sorgulamayan, seçimlerde futbol takımı tutar gibi parti tutan, kendi yaşamlarını bile gözden geçirmeyen, din söylemleri ile ortaya çıkan siyasi parti liderlerinin doğru söyleyip söylemediğini bile algılamayan bir toplumda siyasi ve ekonomik özgürlük sağlanır mı?

Her gün gelen tüm zamlara, bir çok gıda maddesine gelen yüzde yüz fiyat artışlarına ve enflasyonun neredeyse üçlü rakamlara ulaşmasına rağmen ücretlere verilen bin beşyüz, iki bin lira veya üzerindeki zamlara “o ne kadar çok zam yapıldı” diyerek şükreden toplumda adalet, hukuk, emeğin sömürülmesi, kul hakkına ne kadar önem verilir?

Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü zamanında yabancı ülkeler tarafından işgal edilip ülke kaynakları sömürülürken bu toplum emperyalizme, 7 düvele karşı bağımsızlık savaşı vermişti.

Mustafa Kemal önderliğinde 19 Mayıs 1919’da bağımsızlık meşalesi yakılmıştı.

Türk Barolar Birliği’nin ilk adımının 101. yılında yaptığı açıklamadaki; "Ulus devlet üniter yapı, ekonomik ve siyasal bağımsızlık temelinde tasarlanan Cumhuriyet, her şeyden önce bir hukuk devleti olarak ortaya çıkmıştır. Çağdaş hukuku ve demokrasiyi, bağımsız yargıyı, kuvvetler ayrılığını esas alan yeni devletin uluslararası camiada kabul ve itibar görmesinden bugün için de alınacak sayısız dersler vardır" vurgusuna dikkat çekmek isteriz.

9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulurken, İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder. İlk kez 1924 yılında Afyon'da Başkumandan Zaferi adıyla kutlanan 30 Ağustos günü, Türkiye'de 1926'dan beri Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır.

Birgün Pazar'da 8 Mayıs 2021 tarihinde yayınlanan Murat Kubilay'ın yazısında ekonomik bağımsızlığın değerlendirmesine gözatalım:

"Sıcak parayla tüketimin tetiklendiği; fakat eğitimdeki bozulma ve sermayenin verimsiz alanlara akmasıyla üretimin geri kaldığı; neticesinde dış açığın yeni normal olduğu bir ekonomi modeline geçildi. Yerli bankalar ve kamu iktisadi teşekkülleri çoğunlukla yabancı sermayeye kaptırıldığı gibi 2018 itibarıyla dış borç rekor düzeylere erişti. Dış ticaretteki rekabet zayıflığı TL’nin değer kaybı ile dengelenmeye; yani toplumun satın alma gücünün düşürülmesiyle sağlanmaya çalışıldı. Çin ve Rusya; Türkiye’nin yoksullaştıran büyüme politikasından en kazançlı çıkan ticaret ortakları oldu.”

Evrensel Gazetesi'nde Cem Şimşek'in yaptığı; Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz ve Emek Gençliği MYK Üyesi Bilgesu Kiper'in antieperyalist politikaların gençlik ve emekçi halklar üzerindeki etkisini, antiemperyalist mücadelenin biçimleri ve olmazsa olmazlarını tartıştıkları söyleşinin bazı bölümlerini paylaşıyorum:

“ ‘Dış güç’, doğru olmayan sözü hem tarihsel hem de bize özgü değil. Denizlere, Mahirlere de “dış mihrak” demediler mi? Özal’dan devralınan ‘Bir koyup üç alacağız’ doğru olmayan söylemi Erdoğan Hükümeti döneminde de sona yaklaşıyor.

(...)

Kah ABD, AB kah Rusya karşıtı söylemleri demagojiden ibaret. Ukrayna savaşında da bunu gördük. Antiemperyalizm bir o yana bir bu yana savrulmakla olmaz. ‘Stratejik derinlik’ düsturu ile Yeni Osmanlıcılığa yönelen AKP her çatışmada NATO’nun ya da bir başka emperyalist gücün payandası oldu. Başımız savaş maceralarından, ağır ekonomik siyasi faturalardan kurtulmuyor.

(...)

Askeri ve ticari anlaşmalarla ülkenin yer altı ve yer üstü kaynakları ve emek gücü uluslararası sermayenin sömürüsüne açıldı.

‘Yerli’ Avrasya tünelinin kâr ortakları bile uluslararası sermaye gruplarından oluşuyor. Madenler, yaylalar, su kaynakları uluslararası sermayeye peşkeş çekiliyor. Tarımsal üretim olanakları kotalar ve artan maliyetler ile uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda sınırlandırıldı. Türkiye samanı bile ithal eder hale geldi.”

Bu ülkenin Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ile birlikte emperyalizme karşı yaptığı ‘Kurtuluş Savaşı’nı, bağımsızlık mücadelesini hiç unutmamalıyız. Cumhuriyet’in ilk yıllarında tüm yoksulluğa, tüm yokluklara rağmen nasıl üretime geçildiğini, topraklarımızda ne gibi ürünler yetiştirdiğimizi, fabrikalar kurulup, açıldığını hiç unutmayın.

Bir de Cumhuriyet döneminde açılmış fabrikaların, Kamu İktisadi Kurumların kimler tarafından satıldığını ve topraklarımızdaki üretimi kimin engellediğini hiç unutmamalıyız.