KESK Genel Merkez yönetim kurulu üyesi, Eğitim Sen Eskişehir eski şube başkanı Ali Paşa Şanlı’nın Taksim Gezi Parkı eylemlerinde yeralan bazı görüntüleri Eskişehir Emniyet Müdürlüğü tarafından basına ‘servis’ edilmiş.

Servis edilirken de birkaç tümce yazılmış,  açıklamada; “Taksim Gezi Parkı eylemleri sonrasında ilimiz Valiliğince açığa alınan ve sonrasında il dışına tayin olan öğretmen Ali Paşa Şanlı’nın hakkında soruşturma açılmasına ve açığa alınmasına mesnet olan eylem görüntüleri ektedir. Kamuoyuna saygı ile duyurulur” deniliyor.

Şanlı hakkında dava açıldı. Yani sanık konumunda…

Bu görüntülerin suç unsuru olup olmadığını kamuoyu belirleyemez mahkeme belirler.

Emniyet müdürlüğü bugüne kadar açığa alınan kaç tane  öğretmen veya memurun soruşturma açılmasına neden olan belge ve bilgileri kamuoyuna sunmuştur?

Halen yargı aşamasında bulunan  bir davada Ali Paşa Şanlı ile ilgili görüntülerinin paylaşmasının amacı nedir?

Medya aracılığı ile Ali Paşa’yı kamuoyunda ‘suçlu’ ilan etmek midir?

Yargılanmanın  başladığı süreç içinde bu görüntülerin servis edilmesi adil yargılamayı etkileme teşebbüsüne  girmez mi?

Tabi bunu  gazeteler kullanacaktır. Belki televizyonlarda göstereceklerdir.

Kısa bilgi üzerine haber oluşturulacaktır.

Belki gazeteler kendilerini  yargıç veya savcı rolüne girip Ali Paşa Şanlı’yı ‘suçlu’ ilan edebilirler.

30 yılı aşkın bu mesleğimin içinde bu tür birçok olaylarla karşılaştık.

Kaç kişi gazetelerde ‘suçlu’ ilan edildi. Öyle ki, suçlu olarak gazetelerin önüne çıkarılan bir çok kişi savcılık tarafından bırakılmıştı.

Suçlu olarak gösterilen kişilerden kaç kişinin davalarının sonuçları  yayınlandı. Mahkemelerde beraat edilen bu kişilerden tek satır yazılmadı..

Emniyetin bu servisi bana eski günleri anımsattı.

İleri Demokrasi  deniliyor ama  değişen bir şey olmamış.

Ali Paşa Şanlı sanık durumunda.

Sanık, şüpheli nedir?

Bir suç işlediği şüphesiyle Cumhuriyet Savcılığı ve onun emri altında kolluk güçleri (polis, jandarma) tarafından soruşturulan kişiye şüpheli denir. Eğer bu kişi hakkında ceza davası açılır ise bu aşamadan itibaren artık şüpheli sanık olarak adlandırılır.

 

Suçlu olduğu sanılan (kimse), maznun, zanlı

Kendisine karşı ceza verilmek üzere kamu davası açılan kişi.

Hukuk devletinde, bir suçla suçlanıp yargılanan herkesin masumiyet/suçsuzluk karinesi altında bazı haklara sahip olması ve bu hakları kullanabilmesi demektir. Suçlanan kişiye, soruşturma aşamasında "şüpheli", dava ve temyizi kapsayan kovuşturma aşamasında da "sanık" adı verilir.

Sanık; suçlu olduğu kesinleşmedikçe, yani kanun yolları tükenmedikçe suçlu ilan edilemez ve gösterilemez.

Şimdi bu servisi  sayfalarında yer veren gazeteler, televizyonlar, gazeteciler acaba hiç araştırma yaptı mı?

İnternet üzerinde bu konuyu araştırırken  TC Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarına Yönelik Şüpheli ve Sanık Hakları El Kitabı karşıma çıktı.  Ali Birincioğlu(Başbakanlık Uzman Yrd.) derlemiş. Kitap Aralık 2005 Ankara’da basılmış..

Şimdi bu El Kitabından alıntılar sunuyorum:

“1-Sanık Kimdir? Şüpheli Kimdir?

Kanun, yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenildiği andan iddianamenin kabulüne kadar

geçen süreyi soruşturma, iddianamenin kabulünden hükmün kesinleştiği ana kadar geçen

süreyi ise kovuşturma olarak tanımlamıştır.

 Kanuna göre şüpheli, soruşturma aşamasında yetkili merciler (kolluk görevlileri, savcı)

nezdinde suç şüphesi altında bulunan kişiyi ifade etmektedir. Aynı kişi, soruşturma

tamamlanıp, hazırlanan iddianamenin kabulüyle birlikte kovuşturma aşamasına geçildiğinde

ise sanık sıfatını almaktadır. Sanık sıfatı, yürütülen davanın temyiz sürecinin sonunda kişi

hakkındaki hüküm kesinleşinceye kadar devam etmektedir. Kişi ancak hakkındaki hüküm

kesinleştiği zaman hükümlü ya da suçlu sıfatını almaktadır.

 Bu tanımların da gösterdiği gibi, bir kişinin şüpheli ya da sanık olması sadece suç şüphesi

altında bulunma halini ifade eder. Kanunun gösterdiği usuller ve hukukun genel ilkeleri

doğrultusunda yapılan bir yargılama ile hüküm kesinleşinceye kadar hiç kimse suçlu

sayılamaz ve suçlu muamelesine maruz bırakılamaz. Buna “masumiyet karinesi” adı

verilmektedir. Bu sadece kamu otoritesini değil, toplumsal yaşamın tüm aktörlerini (medya, sivil toplum örgütleri, partiler vb) bağlayan temel bir ilkedir.

 

2- Adil yargılanma hakkı nedir?

 Adil yargılanma hakkı, en temel ifadesiyle kişinin hakkındaki hükmün doğru ve tarafsız bir

yargılama ile verilmesini talep etme hakkıdır. Bu hak, gerek iç hukuk metinleri gerekse de

Anayasa’nın 90. maddesindeki değişikliğin ardından artık birer iç hukuk metni haline gelen

taraf olduğumuz uluslar arası hukuk düzenlemelerinde güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın

138.maddesinde hakimlerin bağımsızlığına ve hiçbir organ, makam, merci ya da kişi

tarafından mahkemeler ve hakimlere emir ve talimat verilemeyeceği, genelge

gönderilemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunulamayacağına vurgu yapılmıştır.

  BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 10. maddesinde “herkesin hak ve yükümlülükleri

belirlenirken ve kendisine herhangi bir suç yüklenirken tam bir eşitlikle bağımsız ve yansız

bir mahkeme tarafından hakça ve açık bir yargılanmaya hakkı vardır” denilmiş; BM Kişisel

ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 14. maddesinde “herkes mahkeme ve yargı önünde eşittir,

aleyhine bir suça hükmedilirken ya da bir hukuk davasında hak ve yükümlülükleri

bağlanırken herkesin yasayla kurulmuş, yetkili, bağımsız bir mahkemede yargılanma hakkı

vardır” ifadesine yer verilmiştir.

 Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde, “medeni hak ve yükümlülükleri

ya da hakkındaki herhangi bir suçlama karara bağlanırken, herkesin yasayla kurulmuş,

bağımsız ve yansız bir mahkeme tarafından makul bir süre içinde adil ve açık bir

yargılanmaya hakkı vardır” ifadeleri yer almaktadır.”

Mahkemenin sonuçlanmadığı ve yargılanmanın  devam ettiği bir süreçte yapılan haberler ‘yargısız infaza’ girer…