Sen Tanrısın affedersin bağışlarsın kulum dersin dedi yıllarca acıların kadını, şimdi herkes yine onu konuşuyor.

                                                                          

Sen Tanrısın affedersin bağışlarsın kulum dersin dedi yıllarca acıların kadını, şimdi herkes yine onu konuşuyor. Bergen bu ülkedeki bir çok acılarının kadını olduğunu, o günden bugüne bu ülkede hiçbir şeyin  değişmediğini hatırlatırken, bir kadının varoluş ve yaptığı iş için korkusuzca ayakta durma mücadelesini anlatıyor filminde…

Filmi izlerken çocukluğum aklıma geliyor bizim evde de dinlenir di Bergen hayal, meyal hatırlıyorum o günleri yüzüne kezzap atıldığında günlerce gazetelere haber olmuştu.

Arebeskin tavan yaptığı, her gün yeni bir şarkıcının piyasaya çıktığı yıllar o zaman evde kasetçalar var, bir gün kapı çalıyor ve babam kocaman kutuyla kapının önünde, görür görmez çığlık atıyorum müzik seti ve o günden sonra bizim ev de gazinoları aratmıyor kimin yeni kaseti çıkmışsa alıyoruz şimdi bu sayede o dönme ait kocaman bir arebesk arşivim var.

Bergen de bunlardan biri  80’li yılların başı tam da bu dönem de önce sahnede sonra plaklarda söylediği şarkılarla parladı. O kısacık hayatına sığdırdığı başarılarla, şarkılarla şimdi Z kuşağının hatta 10 yaşında oğlumun bile dinlediği şarkıcılardan biri. Şarkıları  dilden dile yayılan Bergen ulaşılmaz gazino sahnelerinden öte halkla içe içe olacağı kulüplerde çalışmayı seçti. Gazino sahnelerine çıktı ama kendi doğrularıyla, sesinde ki buğu ve okuyuşunda ki o kendine has tavır ve duruşu dinleyenlerini kendine daha da bağladı. Bergen de aslolan şey sahicilikdi. Sadece sahne de değil, hayatta da yaşadıklarına rağmen hep dik durdu, bunun içinde çok sevildi.

Arebeskin kraliçesi olurken bir yandan da acıların kadını olarak gazinoların yıldızı oldu. Sahnede olduğu sürece bir çok ödül aldı. Kocasının yüzüne attığı kezzapla bir gözünü yitiren ama güzelliğinden ödün vermeyen, yaşam savaşının ortasında, yaşadığı tüm zorluklara rağmen asla umudunu yitirmedi.

Saplantılı bir aşkın pençesinde yıllarca korku içinde yaşam mücadelesi verdi, her şeye rağmen en çok sevdiği şeyi yaptı şarkı söyledi, ölene kadar da şarkı söylemek bir de sadece her kadın gibi insanca sevilmek istedi…

Ama olmadı bugünde her gün gazetelerde okuduğumuz kadın cinayetlerinden birinin kurbanı oldu. Onu öldüren saplantılı aşkı çok kısa süre ceza evinde kalarak serbest bırakıldı o hala hayatta ama milyonların sevgisini kazanmış, sesiyle bir çok insan kendinde bir şey bulduğu Bergen yok artık ve şimdi düşünüyorum da Bergen yaşasaydı ne olurdu?

Sanat hayatına konservatuar ile başlayan Bergen belki de karşımıza çellist olarak çıkacaktı yolu gazinolara düşmeseydi onu farklı bir alanda farklı bir türde dinleyecektik. Hayatının kırılma noktalarına baktığımız da hayat onu ister istemez bu yöne sürükledi. Bugün birçok şarkıcının ondan etkilendiğini görüyoruz. Bugün yeni bir arebesk akımı var ama Bergen bunu göremedi. Pop, rock, rap ve alaturka, farklı dönemlerde arebeskle, buluştu melez bir tür oluştu. Arebeske en uzak isimler bile bugün konserlerde bu türün klasiklerini söylüyor ve bu türde şarkılar yazıyor. Yani tam bir form değişikliği, keşke Bergen hayatta olsaydı ve bu form değişikliğinin içinde onu o eşsiz sesiyle o güzel yorumlarını hicaza, caza kaydırabildiğini duyabilseydik. Şarkılarını en iyi biçimde söylemeyi istiyordu çünkü. Bugün arebesk dendiğinde aklımıza gelen isimlerden olmasının sebebi de biraz da bundan.

Yani, kısacası o kısacık yaşamıyla Bergen damgasını vurdu ve gitti.