40 yıla yaklaşıyor mesleğimiz. Çok mitingler gördük, miting alanın içine çoğu zaman mesleğimiz gereği bulunduk bazen de izleyici olarak.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin Sıhhiye Kavşağı’nda bir mitingi vardı. Bu alanda her parti veya aday miting yapmayı göze alamaz. Çünkü alan büyük; kalabalıkları toplayamazsan alan boş görünür.

Son yıllarda CHP bu alanı kullanıyor, doldurmayı da başardı.

Ancak İnce’nin mitingi çok farklıydı.

İzin günüm olduğu için sadece kenardan izledim, gelenlerle sohbet ettim. Sıhhiye Kıraathane’nin önüne oturarak gözlem yapmayı yeğledim.

17.00 itibariyle insanlar gelmeye başladılar. Bir ara yağmur başladı; ‘Artık alanı dolduramazlar’ diye düşündüm. Ama alana doğru insan seli sürüyordu.

Alana gelenlerin arasında (tanıdıklarım vardı) inanın hemen hemen her partide seçmen vardı. İnce sadece CHP’de değil bir çok partinin tabanını da birleştirmeyi başarmıştı.

Oturduğum yer kahvenin hemen önü yani yaya kaldırımı. Yaya  kaldırımının caddeye bitiminde barikatlar kurulmuştu.

Önümüzden yüzlerce insan heyecan içinde geçip miting alanında yer almaya çalışıyorlardı.

Bir ara ustam olan usta gazeteci Hüsnü Arslan yanıma geldi, birlikte oturduk izlemeye başladık. Miting alanı dolmuştu ama hala insanlar akın akın geliyordu. Birkaç yerden alana alınıyordu insanlar…

Hüsnü abi bir ara bana döndü; “Kaç kişi vardır alanda” diye sordu?

Yanıt veremedim çünkü hiç bu kadar yoğun kalabalık insan görmemiştim.

Usta gazetecinin yaptığı yorum aslında kaç kişinin olabileceğinin ipuçlarını veriyordu:

“10 dakika içinde oturduğumuz yerde, önümüzden geçen insan sayısı inan Odunpazarı Meydanı’nı doldururdu…”

Anneler, babalar, gençler, kadınlar, çocuk arabaları ile gelen aileler, yaşlılar sanki birbirleri ile yarışarak miting alanının en iyi yerine gidebilmek için koşturuyorlardı…

60 yaşlarını aşmış iki insan; görme engelli kadın eşinin koluna girmiş Muharrem İnce’nin gelmesini bekliyorlardı. İnsanların koşuşturma içinde bu heyecanı, coşkusunu izlerken aklıma Nazım Hikmet’in şiiri geldi:

“Akın var

güneşe akın!

Güneşi zaptedeceğiz

güneşin zaptı yakın!

 

Toprak bakır

gök bakır.

Haykır güneşi içenlerin türküsünü,

Hay-kır

Haykıralım…”

İnsanların sıkıntıları, özlemleri, geleceklerini ve kendilerinin dile getirdikleri gibi ‘İnsanca yaşanacağı ücret alabilmek(emekliler içinde), sıkıntıların biteceği, kardeşçe bir arara geleceğe umutla bakacakları günler için” koşturuyorlardı.

Mitinge gelen hamile kadının verdiği yanıt aslında her şeyi anlatıyordu…

Karnı burnunda onbinlerce insanın bulunduğu alanın içine girmeye çalışıyordu.

“Aman dikkatli olun, isterseniz kenarda izleyin ” demeye çalıştım.

Güzel günlere inat der gibi “Doğumuma 10-12 gün kaldı” dedi.

“Bir de burada doğum yapmayın” dedim ama kadın inançlı:

“Burada da doğururum” derken elini karnının üzerine koyarak, “Ben çocuğumun geleceği için buraya geldim” tümcesi ile özetledi onbinlerce insanın neden geldiğini…

İnce’nin bu kadar başaralı olacağını kimse düşünmüyordu(bende dahil)… Ama milyonlarca insanı peşine takmayı başardı.

Sanki okyanusun dibinde sakin gidip gelen dalgaları harekete geçti. Dipten gelen dalgaların büyüyerek devası bir şekilde sanki gökyüzüne doğru yükselmesi gibi…

Muharrem İnce’nin Eskişehir’deki mitingindeki coşkuyu, ilgi ve onbinlerce insanın katılımı ile değerlendirmeye kalkarsak şunu söylemek gerekir:

Vakit Tamam..