“Dünya, sonsuzluk içinde küçük bir parantezdir”  demiş,  İngiliz yazar Thomas Browne.

Yüzyıllardır;  insanlar, hayvanlar ve bitkiler âlemi olarak, “sacayağı” misali, bu paranteze sığamadık bir türlü!

Gezegenimizin büyük bir küresel değişimden geçtiğine şüphe yok!

Yolculuğumuza; 2000’li yılların başından,  dünyada ve ülkemizde olup bitenlerden ilk aklıma gelenlerle başlayayım. Ancak;   korona virüs ’den dolayı ikram yok bu defa, şimdiden söyleyeyimJ                                                                              11 Eylül saldırıları, arkasından ABD’nin önce Afganistan sonra Irak’ı işgali, Yunanistan ve İtalya’nın sürüklendiği ekonomik darboğazın Avrupa’nın geleceğine dair yarattığı belirsizlik,  Arap Baharı, mülteci krizi, Rusya’nın Ortadoğu’ya inmesi,  Mark Zuckerberg tarafından kurulan Facebook, akıllı telefon gibi milenyum çağının teknolojik icatları,  hızlı nüfus artışı, kadın cinayetleri, çocuk istismarı, siyasi ve ekonomik dalgalanmalar, seçimler, işsizlik, göçler,  iklim değişikliği, doğanın insanlar tarafından tahribata uğratılması, çevre kirliliği,  doğal  afetler  ve salgınlar.                                                                                    Geçen hafta sonu iki günlüğüne Çanakkale’de idim. Gelibolu’nun Sütlüce ve Lâpseki’nin Şekerkaya mevkileri arasında yapımı süren,  dünyanın en uzun kuleler arası açıklığa sahip asma köprüsü olacak 1915 Çanakkale Köprüsü’ne baktım geçerken uzun uzun. Boğazın beyaz köpüklü derin mavisinde, kırmızı-beyaz köprü ayakları nasıl da ulu görünüyordu! 6 Temmuz’da Gelibolu ilçesine bağlı Yalova köyü yakınlarında nedeni bilinemeyen, faili meçhul, haberlerden izlediğim yangının, mahşer yerini andıran, kızıl alevlere karışmış bulutları karaya boyayan dumanlarını gökyüzünde hayal ettim. Aklıma yetkililerden birinin “sevindirici unsur, can kaybının olmaması” ifadesi geldi! Can nedir? Ağaç da, yaban hayatı da,  Can değil midir?

Ne kadar masum olduğumuzu belirtmek için, “karıncayı bile incitmem” desek de, bilerek ya da bilmeyerek, çevremizdeki canlılara zarar veriyoruz bazen!

Eller günahkâr, diller günahkâr, bir çağ yangını bu bütün, dünya günahkâr.            Masum değiliz hiç birimiz…

Yaz aylarının başladığı ve hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde seyrettiği bu günlerde turizm hız ve para kazandırmaya başladı.  Yemek, dağ,  hava sporları, kongre, akarsu-rafting, av, yayla,  golf, inanç, kuş gözlemciliği turizmin çeşitlerden bazıları. Her birinin meraklısı,  ekipmanları ile dağ, bayır, orman, tepe, ova, nehir,  göl, sazlık ve lokanta gibi yerlerde zaman geçiriyorlar.  Turizmin çeşitlerinden biri var ki;  aletinden dolayı, şakası olmayan, vahşi ve çok tehlikeli!  Avcılık.   

Türkiye av turizmi bakımından, dünyanın ilgi çeken ülkeleri arasında!             2019 yılında ABD Başkanı Donald Trump’ın oğlu Antalya’ya gelen ve geyik avlayan,  2018’de İsveçli futbolcu Zlatan İbrahimoviç Antalya’yı keçi avlamak için seçen ünlüler arasında.

100 bin yıl evvel avcılık insanoğlunun hayatta kalmasının yegâne yolu imiş.                                                                                       Peki ya şimdi?  İzlediğimiz film ve dizilerden mi? Yediklerimiz-içtiklerimizden mi,   nedir? Şiddet, kan, acı, silah, o kadar sıradan geliyor ki!

Her yıl;  Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından,  “Av Turizmi Uygulama Talimatı” ‘na istinaden hayvan türleri,  cinsiyet, avlanma dönemi, avlanma şekli, avlaklar ve avına izin verilen hayvan sayıları açıklanıyor. Lakin her geçen gün biraz daha yalnızlaşan ve nesli tükenmekte olan hayvan türlerinin ısrarla, talimatnamede yer alması düşündürücü…

 6 Temmuz 2020 tarihinde, Tarım Komisyonu görüşmelerinde söz alan Doğa Koruma Milli Parklar Genel Müdürü İsmail Üzmez,  “Hayvanlar insanların yerleşim alanlarını işgal etmiyor aksine insanlar hayvanlara yaşayacak yer bırakmıyor. Ekolojik yıkım getiren projelerle köşeye sıkıştırılan, yaşam alanları gasp edilen hayvanlar çoğu zaman yemek bulabilmek için şehirlerde çöp karıştırmak zorunda kalıyor” ifadelerini kullanmıştı. Demek ki; yaban hayatı ciddi tehlike altına, bu konudaki ilgili maddelerin acilen düzenlenmesinde fayda var!  

Ülkemizde sayısı azalan ve koruma altına alınan türlerden biri de; Kızıl Geyik. Ne ilginçtir ki; yakın zaman evvel,  ilimiz sınırları içinde 18 tanesinin vurulacağı açıklanmıştı ki, pek çok STK, dernek vb. katkıları ile kısa sürede Eskişehir 1. İdare Mahkemesi tarafından 2020-434 esas numaralı karar ile ihale durduruldu.

Durdurulma haberi belli olmadan önce; ömürleri 20-25 yıl, otobur, geviş getiren memeli hayvan olan Kızıl Geyikler “ormana zarar verir mi?” dedim ve konunun uzmanlarından öğrendim , “Hayır”.   Ve o gün abime dedim ki; “ECELİ İLE ÖLMEYE BİLE İZİN YOK”.

1 Şubat 2002 tarihinde, Diyanet İşleri Başkanlığı, avcılara yönelik hazırladığı "Doğal Hayatı Koruma" hutbesinde, avlanmanın zevk veya spor amacıyla değil, ihtiyaç durumlarında yapılması gerektiğini bildirmişti. Hutbede yer alan "Av için yapılan aşırı harcamalara bakılırsa, avlanmanın bir ihtiyaç için yapılmadığı anlaşılır" ifadesi de uzun süren tartışmalara neden olmuştu.

Dünya vatandaşları olarak, son aylarımızı hayvanlara olan davranışlarımızın sonuçları ile yüzleşerek geçirdik. Bütün salgınların 4’te 3’ünün sebebinin zoonoz kaynaklı olmasının bize bir şeyler anlatması gerekiyordu.  Ancak maalesef, halen davranışlarımızın sonuçlarını görmekten çok uzağız. Böyle giderse hayvanları ve doğayı sömürmenin sonuçlarını daha ağır bir şekilde ödeyeceğiz.

21. Yüzyıl Türkiye ve dünyasının nasıl olacağına artık siz karar verin...

Sağlıkla kalın…