Zaman su gibi…

Dünden bugüne, bugünden yarına neler olabileceği kimi zaman öngörülebilen, ancak sonuçları kontrol edilmeyen veya edilemeyen akışla…

Fırtına misali esip kavuruyor!

Cennet vatanımızın pek çok köşesinde; sıklığı, şiddeti, insanlığa ve doğaya verdiği zararları her geçen yıl kontrolsüzce artan orman yangınlarına şahit olmaktayız. Nedeni; ihmal mi, tedbirsizlik mi, sabotaj mı, yoksa günah keçisi, herkesin bildiği ancak önlem alın/a/mayan son yılların küresel konusu iklim krizi mi?

Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadelesinde; “İklim Kanunu”, 9 Temmuz 2025 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

İklim Kanunu; iklim değişikliğine yol açan sera gazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine net etkilerinin sıfırlanmasını sağlayacak araçların geliştirilmesi ve sistemlerin kurulmasını, bu geçiş sürecinde iklim değişikliğine uyum sağlanmasını, iklim değişikliğinde global çabalara destek verilmesini ve yeşil büyüme politikalarını, daha geniş kapsamda sürdürülebilirlik dönüşümünü kapsamaktadır.

Lakin Türkiye bu dönüşüme hazır mı?

Kanuna göre; kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler, kamu yararı gözetilerek alınacak tedbirlere ve düzenlemelere uymak ve uygulamakla yükümlü.

En basiti; 2025 yılı orman yangınlarıyla karbon emisyonunda dünyada rekor kıran üçüncü ülke olan(Copernicus Atmosfer İzleme Servisi’ne göre) cennet vatanımız, gelecekte “Krizler ülkesi”olarak mı anılacak?

Türkiye, Akdeniz havzasında yer alması sebebiyle iklim krizinin etkilerini en fazla hisseden ülkelerden biri.

Fosil yakıtlardan vazgeçmez ve atmosfere saldığımız sera gazı miktarını artırmaya devam edersek, küresel ortalama sıcaklık artışı, içinde bulunduğumuz yüzyıl sonunda 4°C'yi bulabilir.

Özellikle son yıllarda tarımda, gıdada, eğitimde, ekonomideki… dalgalanmalar; “İklim Krizi” gibi derin hasarlara sebep olabilir mi?

Mesela; önümüzdeki 25 yıl içerisinde tarım alanlarının %10'unu kaybedilebilir,aşırı sıcaklar, yıllık yağış ortalaması düşük olan bölgelerde susuzluk ve kuraklık, orman yangınları, aşırı yağış kaynaklı yıkıcı seller, dolu, zirai don, fırtına, biyoçeşitlilik kaybı, yetersiz beslenme ve bulaşıcı hastalıklar sonucu ölümler iklim krizinin sonuçlarından bir kaçı.

İngiliz fizikçi Stephen Hawking; ölümünden dört yıl önce, 2014'te BBC’de: "Tam yapay zekâ gelişimi, insan ırkının sonu anlamına gelebilir" demişti.

Değerli Es Gazete Okurlarım,

Kendi sonumuzu mu yazıyoruz acaba?

Özellikle içinde yaşadığımız doğaya, kendimizden ayrı, sonsuz tüketebileceğimiz bir madde diyarı gibi değil de, parçası olduğumuz bir denge olarak bakabilseydik ne olurdu?

“Kökünden bir reset hayali”,

Havasına suyuna taşına toprağına…

Ülkemizin sarsılmaz bütünlüğü içinde,

Bin can feda bir tek dostuma…

Doğada kendini sorgulamadan, gerçekleştirmeye çalışan, can çekişen canlarıyla,

Her köşesi cennetim ezilir yanar içim…

İklim değişikliğiyle mücadelede, tarihi bir adım olarak yürürlüğe giren, İklim Kanunu’nda; rant uğruna tarım topraklarımızı, ormanlarımızı, havamızı, suyumuzu, canlarımızı maddi-manevi kaybetmememiz adına; yetkili ve ilgili tüm kamu, özel, üniversiteler gibi kurum ve kuruluşların, STK’ların, odaların, birliklerin, vakıfların koordineli biçimde çalışarak, çözüm yollarını hiç vakit kaybetmeden hayata geçirmesi gerekliliğini önemle vurguluyorum.

Bir Başkadır Benim Memleketim!

Son söz, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ten: “Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez.”

Sağlıcakla kalın…