Yeni yetişen internet gençliğinin hep asosyal, apolitik, bilgisayar başından kalkmayan gençlik olarak düşünmüştük.

Ne kadar da yanılmışız.

Oysa o gençliğin şimdi neler yaptığını, neler yapabileceğini gördük, göreceğiz.

Eskişehir’i ele alalım.

Gezi direnişinin başladığı günden bu yana Espark önünde, Bağlar caddesinin küçük bir bölümünü de kapatarak, neler yapıyorlar. Nasıl bir dayanışma ruhunu yansıtıyorlar, nasıl da ders veriyorlar yetişkinlere.

Ülkenin gidişatından umudunu kesenler, şimdi nasıl umutlanmışlardır, bu gençliği görünce.

Hepimiz umutlanmadık mı? Umutlanmıyor muyuz?

Bir taraftan eylem yaparken, bir taraftan derslerini çalışan, sınava hazırlanan öğrencileri gördük. O duyarlı sloganlarıyla nasıl da bir mizahçı gençliğin geldiğini gördük.

Esprili duvar yazılarıyla ders veren gençliği gördük.

“Bir ağaç öldü, bir halk dirildi” sözündeki anlama bakar mısınız.

Daha bunun gibi nice sözler.

Sinema sanatçısı ve eski milletvekili Berhan Şimşek, dün katıldığı bir televizyon programında, gençlikten özür diledi. Yanılmışız, gençliğimizi yanlış tanımışız, oysa onlar o dünyalarında nasıl da başarılıymışlar, nasıl da güzel işler başarmaya hazırlarmış demeye getirdi.

Galiba biz yetişkinler olarak hepimiz birer özür borçluyuz bu gençliğe.

Eskişehir’deki direnişte aldığı darbeler yüzünden yaşam mücadelesi veren Ali İsmail Korkmaz konusunda da ne kadar duyarlılar.

Eskişehir onun ailesini de yalnız bırakmadı, Ali İsmail ile birlikte halk da direniyor özgür olmaya, özgür yaşamaya.

Gezi’de başlayan halk direnişinin sembollerinden biri haline gelen Beşiktaş Çarşı Grubunun teşekkür mektubu da oldukça anlamlı ve çok güzel.

Onu da okurlarımızla paylaşmak istedik.

Belki biraz uzun ama gerçekten okunmaya değer.

 

“İstemeden de olsa kimilerine bir zararımız dokunmuşsa... Geride bıraktığımız tek bir çöp için dahi halkımızdan ve dünyadan en onurlu işini en az ücret karşılığı yapan tüm temizlik işçilerimizden özür dileriz...

Bilenler bilir bizi; Gerektiği zaman özür dileyenleri severiz.

Hayatı futbol değil, futbolu hayata feda edenler olarak, yaşadığımız bu süreç zarfında, çocukluğumuzdan beri vurmalı çalgıların ustası analarımıza...

Kapısını arkadan sürgülemeyen semtimizin güzel sakinlerine...

"Direnmeye gittim gelicem" diyen esnafına...

"Semt bizim aşk bizim" şarkısının hakkını verirken, yere düşen insanlara korkusuzca kalkan olan delikanlılarımıza...

Seccadesini sedye yapan cami imamına, su taşıyan kilise papazına... Başka renklere gönül verip rekabetini maneviyata saklayanlar... Dualarını iyi niyetlerini bizden esirgemeyen Antartika'daki penguenlere... Şerefini patronlarına devreden medyaya karşı kalemini kırıp onurlu tavır sergileyen basının tüm emekçilerine...

Duyarlılıklarını esirgemeyen sanatçı, Yazar/şair ve düşünürlere... Emekçi ve emeklilere... Starbuck'ın alnının ortasına "Yaşasın tam bağımsız Kurukahveci Mehmet Efendi" yazan zekâya...

"Sinirlenince çok güzel oluyorsun Türkiyem" diyen dikkate, haksızlığın, kibrin fırlattığı taşlara karşı göğsünü siper eden kadınlarımıza...

Gönüllü doktor ve avukatlarımıza... "Bi başına çoraplarını bile giyemez, eksantirik kitaplar dışında kitap, dergi okumaz; etliye, sütlüye, dertliye, asgari ücrete, evin ekmeğine karışmaz, yanında bomba patlasa umurunda olmaz" denilen velakin herkese çalımını atıp röveşatasını yapan gençliğimize...

Selam veren tüm dostlara... Yolda bize eşlik eden Beşiktaş sahilinin martılarına ve gölgesini bizden esirgemeyen ağaçlara teşekkür ederiz..."