Tüm insanlar "Gezi Parkı kitlesi" gibi özel hayatlarına karışılmasını, bir şeylerin kendilerine dayatılmasını, mahkeme salonunda avukatlara saldırılmasını, barolara, odalara saldırılmasını içlerine sindiremediler ve tepki gösterdiler. Eskişehir halkı da bu tepkiye seyirci kalamazdı.
Gezi Parkı eylemleri için yapılan yorumlara (AKP'nin kiler hariç) aynen katılıyorum.
31 Mayıs 2013 Cuma günü Eskişehir YKB'nın önünden başlayan destek yürüyüşü, ETİ Parkın önünde toplantıya dönüştü. Aynı gün en az 10 bin kişi AKP'nin önüne yürüyüşe geçti. Eski garajın oradan itibaren polis müdahalesi oldu. 177 kişi gözaltına alındı, ertesi gün bırakıldı. Ertesi gün aynı olaylar tekrarlandı. 2 Haziran 2013 pazar günü olaylar yine tekrarlandı, bu olaylarda Eskişehir Anadolu Üniversitesi öğrencisi Hatay'lı 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz başından aldığı darbelerle ağır yaralandı. Bir ayı geçen bu sürede Ali İsmail Korkmaz yaşamını yitirdi.
 . İki devrimci avukat arkadaşımız darp edildi, üç öğrenci arkadaşımız olaylarda darp edildi. Tabip Odası'nın açıklamasına göre 300 yaralı var.
Halk kitlesi Espark önüne yaklaşık 200 çadır kurdu ve komünal bir yaşama geçti. Tüm mahallelerden yiyecek vb. yardımlar yapıldı.
Stadyuma yapılmak istenen AVM için iki kez 30 bin kişilik yürüyüş yapıldı. Eskişehir Barosu, Adliye binasının önünde iyi bir katılımla protesto ve basın açıklaması yaptı, polisin saldırısını, saldırıya uğrayanlarla teşhir etti. Eskişehir Baro Başkanı, Barolar Genel Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri Ali İsmail Korkmaz'ın ailesini ziyaret ettiler.
Sendikalar Platformu 150-200 kişilik bir katılımla Espark'a destek verdi. DİSK ve KESK iş bıraktı, DİSK 16 Haziran'da Esparkta buluştu.
Anadolu Üniversitesi ve Osmangazi Üniversitesi öğretim üyeleri 400 kişi ile direnişe destek verdiler.
Demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri değerlendirme toplantısı yaptılar.
Espark yöneticisi ile Tepebaşı Belediye Başkanı eylem komitesi ile görüştüler ve "en azından yolun açılması"nı, "yeterli mesajın verilmiş olduğu"nu söylediler. Komite İstanbul Gezi Parkı komitesi nasıl karar alırsa ona uyacaklarını söylediler ve gelen teklifi reddettiler.
Gezi Parkı dağıtıldıktan iki gün sonra Espark çadırlarına polis saldırdı, çadırları yıktı. Halk (özellikle gençler) ertesi gün temsili üç çadır kurdular ve yolu tekrar trafiğe kapattılar. Gece polis tekrar saldırdı, 6 saat süren çatışmalardan sonra saat 05:30'da çadırları yine söktüler. Polis balkondan bakanlara bile su sıktı, emniyetin talimatıyla hiçbir şeyden haberi olmayan gazetecilere su sıkıp, darp ettiler. Gazeteciler de bir gün sonra valinin de katıldığı emniyetteki basın açıklamasını protesto ettiler ve çekim yapmadılar.
Yaklaşık on gün ETİ Park önünde forumlar yapıldı. Son alınan karar gereğince forumlar mahallelere kaydırıldı.
Eskişehir daha önce devamlılığı olan her biri özel gündemli birer büyük eylemlilik yaşamamıştı. Recep Tayyip Erdoğan gerekli mesajı alamadı ama Milli Eğitim bakanı bugüne kadar yan yana gelemeyen bu insanları ve grupları biz bir araya getirdik dedi ve doğru söyledi.
Herkes kendince taleple sokağa çıkmıştı, polis fobisini yıkmıştı, hatta amiyane tabirle polisi tiye almıştı.
Talepler doğruydu, hedef doğruydu, yol doğruydu eksik olan ise önderlik ve liderlikti. Bu işten en çok prim yapanlar devrimci olmayanlardı. Bir başka eksiklik ise güvenlik eksiği ve provokasyona açıklıktı. Bunlar da gayet normaldi: Eskişehir için kadrolu eylemci sayısı 150-200 idi. Bu kadronun 30-50 bin kişiyi yürütmesi ve bu kitleye önderlik etmesi düşünülemezdi.
Bir başka eksiklik de sendikal yapıların özellikle işçi sendikalarının gereken desteği kurumsal olarak verememesiydi, sendika üyeleri kendi inisiyatifleriyle eylemlere katıldılar.
Bu eylemler 30 senedir mücadele eden Kürt halkının ve kimlik mücadelesi yürüten Kürt Hareketinin ne kadar haklı olduğunu gösterdi.
79 ilde meydana gelen olaylarda (özellikle İstanbul'un, Ankara'nın ve Eskişehir'in göbeğinde) medyanın çarpıtma ve bilgi kirliliği yaratması, insanlarda "acaba geçmişte, Van'da, Hakkari'de, Diyarbakır'da ve diğer Kürt illerinde neler oldu, kamuoyuna bu olaylar nasıl aktarıldı" sorularının sorulmasına neden oldu.
Bu olaylar dünya kamuoyunda AKP'nin ve özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın prestijini sarstı, karizmasını çizdi. Olaylar özellikle Brezilya ve Mısır'da büyük ses getirdi. Mısır'da daha önce Tahrir'de olan olaylar Mübarek'i 'götürmüştü'. Bu sefer Kahire'nin dışındaki illerde de destek bulduğu ve olayların Gezi Parkı olaylarından esinlendiği söyleniyor.
Suriye olaylarında da bomba Recep Tayyip Erdoğan’ın elinde patlamıştı. Suriyeli bir askerin kalbini çıkarıp yiyen ÖSO'nun lideri aynı şeyi yine yapabileceğini söylüyor. Suriyeli güya özgürlükçü Müslümanlar, Mursi'nin lideri olduğu Müslüman Kardeşler Örgütü, her ikisi de Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AKP'nin can dostlarıydı. Recep Tayyip Erdoğan hep yanlış atlara ve hep yanlış zamanda oynadı, bununla beraber ABD'den ve AB'den de bayağı tepki gördü.
1 Mayıs 2007, 1 Mayıs 2008 ve 1 Mayıs 2009'da inatlaşan AKP sonuçta yenildi. 1 Mayıs resmi tatil oldu, Taksim 1 Mayıs'a açıldı. O dönemin valisi Muammer Güler (şu an İç İşleri Bakanı) yine Gezi Parkı'nda da yenildi.
AKP, 5510 sayılı SSGSS yasasını hazırladı, gelen baskı üzerine iki kez ertelemek zorunda kaldı, geri adım attı bir nevi yenildi.
AKP polisiye tedbirlerle saldırıyor, beceremeyince "Mehter takımı" gibi geri çekiliyor.
Önüne "ileri demokrasi" tabelasını koyup "ileri faşizm" davranışı sergileyen AKP bundan böyle her hareketinin karşısında KARŞI HAREKET bulacaktır, çünkü hiçbir şey önceki gibi olmayacaktır. Bazı eksikliklerine rağmen -başta gençler olmak üzere- HALKIMIZ TARİH YAZIYOR. BU DAHA BAŞLANGIÇ DİRENİŞ DEVAM EDECEK. Olayın özeti de budur.
Tüm siyasi yapılar, sendikalar, sivil toplum örgütleri gerekli dersleri almalıdır, kendilerini yenilemelidirler.
Demokrasi mücadelesinden emekli olunmaz! Bu mücadeleye şu veya bu şekilde destek veren kişileri, kurumları kutluyorum.