2023 yılında Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlayacağız.

 100. yılında süper ligin şampiyonluğu kovalayan takımlarımız “şampiyonluk" vurgusu yapıyor. Tabi 2023 yılında seçimlerde yapılacak. Siyasi partiler 100. yılında iktidar hesapları yapıyor.

Vatandaşlarımızın büyük bir bölümü de hala 'babasının partisine" veya takım tutar gibi 'oy verdiği partiye' oy vermeye devam edecek.

Yani ülkenin nereden nereye geldiğini ve bunların sorumluların bugüne kadar oy verdiği partilerin olduğunu düşünmüyor, sorgulamıyor.  Tabi ülkenin bugün ki halinden kendilerinin verdiği oylardan da kaynaklandığını hiç düşünmeden..

Biz önce Kurtuluş Savaşı'ndan söz etmek istiyoruz.

Sık sık adı geçen Kurtuluş Savaşı kahramanlarımız var:

Şahin Bey. ...Gördesli Makbule. ...Sütçü İmam. ...Satı Çırpan.. Fevzi Çakmak. ..Nezahat Onbaşı ...Yörük Ali. ... Kara Fatma.

Hani 7 düvele karşı yaptığımız Kurtuluş savaşı. Yani; emperyalizme karşı yaptığımız savaşı.

"Kuvayi Milliye Destanı", Nâzım Hikmet'in Türk Kurtuluş Savaşı'nı bölümler halinde anlattığı destandır. Nâzım Hikmet, Kuvayi Milliye'yi 1939'da yazmaya başlar, 1941'de bitirir. Yapıtın sonunda "939 İstanbul Tevkifhanesi, 940 Çankırı Hapisanesi, 941 Bursa Hapisanesi" diye bir not bulunmaktadır.

Destanın sekiz bölümünde anlatılan kahramanlar: Karayılan, Kambur Kerim, Arhaveli İsmail, Nurettin Eşfak, Manastırlı Hamdi ile Reşadiyeli Veli Oğlu Memet, Kartallı Kâzım, Süleymaniyeli Şoför Ahmet ve İzmir Rıhtımı'ndan Akdeniz'e bakan nefer.

"Kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi/Okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe’den/Dünyanın en yıldızlı karanlığını./Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu./Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki/ Şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden/Güzel ve rahat günlere inanıyordu/Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,/Birdenbire beş adım sağında onu gördü./Paşalar onun arkasındaydılar./

O, saati sordu./Paşalar: ‘üç’ dediler./Sarışın bir kurda benziyordu./Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı./Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu./Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak/Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak/Kocatepe’den Afyon ovasına atlıyacaktı./”

…….

“Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü/Ve şu türküyü duydu./

‘Dörtnala gelip Uzak Asya’dan/Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim./Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak/Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,/Bu cehennem, bu cennet bizim./ Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,/Yok edin insanın insana kulluğunu bu davet bizim…/Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/Ve bir orman gibi kardeşcesine, bu hasret bizim..’

Nazım Hikmet"

Destan şu dizelerle başlayıp sona ermektedir:

"Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, destânımızda yalnız onların mâceraları vardır."

Cumhuriyetin kurulmasından sonra da hala emparyalist ülkelerin boyunduruğunda yaşamak isteyen, hala sömürülmek isteyen, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının başlattıkları kuruluş çalışmalarına karşı çıkan yobazlarla, gericilerle de mücadele yapıldı. Bu mücadele içinde Cumhuriyet'in ilk yıllarında tüm yoksulluğa rağmen, fabrikalar kuruldu, topraklarımızda üretimler gerçekleştirildi.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında, yokluğun ve yoksulluğun yaşandığı yıllarda kurulan fabrikalar, Kamu İktisadi Teşkilatları şimdi nerede.

O dönemde fabrikalarda yapılan üretimler nerede?. Topraklarımızda ekilen, biçilen ürünler nerede?

Ortalıkta dolaşan, televizyonlarda çıkıp, Atatürk'e ve Cumhuriyete, ilkelerine  hakaret eden sakallı, cübbeli kişiler çoğalmaya başladı.

Yoksulluk, işsizlik, pahalılık giderek artarken, Türk Liramız diğer ülkelerinin paraları karşısında değer kaybetti.

Başka neler kaybettik?

Artık onları da sevgili vatandaşlarımız okuyarak, araştırarak, sorgulayarak öğrensin.

Nice yıllara...