OBLOMOV İvan Gonçarov’un 1849’da yazdığı bir roman. Ama okuyunca sanki bugünkü bizi anlatan bir hikaye gibi geliyor. İlya İliç Oblomov köyden kente gelmiş, işlerini köydeki kahyaya bırakmış, yan gelip yatan bir tiptir. Oblomov, yaşamındaki ve ülkesi Rusya’daki tüm sorunları bilir, çözümlerini de düşünür ama kılını kıpırdatmaz. Hayatını değiştirmek için sürekli birbirinden güzel planlar yapar. Fakat o planları uygulamaz… Çevresindeki insanlar onu dolandırmaya kalkışır, köyündeki işlerini düzene sokması için güvendiği kişiler onu aldatır ama elinden bir şey gelmez. Aslında Oblomov’un içinde bir cevher var. O, akıllı ve biraz kültürlü bir insandır ama onun bütün birikimi ve potansiyeli boşa harcanmaktadır. Oblomov, Oblomovluğundan bir kurtulabilse harika şeyler yapacaktır. Çünkü Oblomov batılılar gibi değildir. Durağanlığa orta çağdan itibaren son vermiş, bir kültürden gelmemektedir. Oblomov doğuludur.

Biz de kültürümüz gereği doğulu bir ülke olduğumuzdan salt bir gerçek olarak Oblomovlar ülkesi sayılırız. Anadolu’da hayat asırlardır pek değişmemiş, dinamik olmamıştır. Osmanlı dönemine bakıldığında yeniliklerin severek ve bilerek yapılmadığı çok bellidir. Yenilik dediğimiz şeyler batı karşısında geride kaldığımız için mecburen, hatta onların zorlamasıyla yapılmıştır. “Türk usulü iş yapmak” diye bir şey var. Oblomovların doğrudan örneklerini de içimizde görebilirsiniz. Bu yüzden Gonçaro’nun Oblomov’u, batının aksine Türkiye’de anlaşılabilecek bir eserdir.

Türkiye üç devrim (1876, 1908 ve 1923) yaşamasına rağmen Oblomovluk sorunu ile baş edememiştir. Oblomovlukla mücadele Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlatıldı. Yeni ve dinamik bir ülke yaratmak için atılımlar yapıldı. Atatürk; batılı insanlar gibi, çalışmayı bir erdem kabul eden bir toplum yaratma yönündeki arzusunu sık sık dile getirdi. Cumhuriyet’in 10. Yıl Nutku’nda “Türk milleti çalışkandır” diyordu. Aslında öyle değildik. Olamadık da.

Mesela bir suç örgütü liderinin ortaya attığı iddialar batılı bir ülkede ortalığı yerle bir edecek kadar tepki yaratırken veya yaratması, sorgulanması beklenirken, biz de durum farklıdır. Genelde tepkiler “Aman oyuna gelmeyelim” diyen, “Ne yaparsak yapalım gitmeyecekler” pesimizmiyle “İlk seçimde gidiyorlar, az sabır” saflığı arasında gidip gelen bir muhaliflik hali bu. Bunun adı “orta sınıf muhalifliği”dir.

Yani risk almayan, konforundan taviz vermeyen, elini taşın altına sokmayan Oblomovlar. En özet haliyle, taraflardan biri “Hepimiz öleceğiz, yapabileceğimiz hiçbir şey yok” derken, diğer taraf ise “Seçimi kazanma ihtimalleri yok, sabretmek lazım” diyor... Bu birbirinden farklı gibi görünen iki tutum aslında aynı yere çıkıyor; Hiçbir şey yapmadan beklemek.

Oblomovlar hayatta her şeyden şikâyet ederler. Onlara şunu sorun: Bunların böyle olmaması için neyi nasıl yapmalı? Karşılık veremeyeceklerdir. Çünkü ne ve nasıl yapılması gerektiğini hiç düşünmemişlerdir. Bu kez siz onlara ne yapılması gerektiğine dair çok basit bir yol gösterin yanıtları hazırdır; “İyi ama böyle birdenbire olmaz” “Bu böyle gelmiş böyle gider” “Yok kardeşim bu toplumda hiçbir şey düzelmez”…

Bir okur Oblomovculuğu şöyle tarif ediyor:

“Oblomovluk, bir asosyallik değil, antisosyallik, tembellik değil, şuurlu atalettir. İnsanlara, topluma ve dünyaya duyulan bir nefretin değil, tanrıya ve kadere sitemin ifadesidir. Oblomov, temiz yürekli, iyi niyetli, dürüst ve zeki bir kişiliktir. Duygusal ve saftır. İnançlı ve ahlaklıdır.

Her şeyi yarına bırakmak, ertelemek, eyleme geçmemek” sorumsuzluğun” ürünü değil, tersine sorumluluk duygusuyla irkilmenin yarattığı donukluğun sonucudur”.

Romanda ayrıca Ştols adında bir Alman karakter de vardır. Ştolts, çocukluğundan beri sorumluluk almaya teşvik edilmiş ve kendi başının çaresine bakması beklenmiştir. Bu eğitimin meyveleri de Ştolts büyüdüğünde ortaya çıkmıştır. Ştols, sürekli yenilenen dünyaya kolaylıkla uyum sağlayabilen, hiç yorulmadan çalışan, hayatını bir düzen içinde yaşayan biri olmuştur. Ştolts’un hayatında planlar hemen uygulamaya konulur. Bu yüzden romanı batılıların anlaması beklenmez. Ştols batılı dinamizmin ürünüdür. Oblomov ise doğulu pasifizmin…

Gogol’un bir sözü var: “Yüzyıllar yüzyılları izliyor ve milyonlarca tembel mıymıntı insan büyük bir uyuşukluk içinde pinekleyip duruyor.” Bizdeki karşılığı “Ört ki ölem” şeklindedir. Hasan Ali Yücel’in tavsiye klasiklerinden Oblomov kitabını okuyun, çocuklarınıza okutun. Görüşmek üzere..