Ömür mü?
Can Yücel'in dediği gibi:
''Ömür dediğin üç gündür,
dün geldi geçti yarın meçhuldür,
o halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür.'' 
***
Montaigne ise ünlü Denemeler'inde sorar:
"Bu kadarcık bir ömrün bahtlısını, bahtsızını hesaplamak hangimize gülünç gelmez?
Sonsuzluğun, dağların, nehirlerin, yıldızların ve  ağaçların yanında bizim hayatımızın uzunu ya da kısası da işte böylesine  gülünçtür."
***
Acaba var olan ölüm kavramına rağmen insanın kendini kandırarak yaşayışı mümkün müdür? 
Elbette mümkün, eğer bunu yapamazsanız son derece mutsuz olurdunuz. Yine de psikolojik olarak değerlendirdiğimizde yaşarken her ne kadar insanın kendini kandırışı mümkün olsa da bunun tersi olarak gerçeklerin farkında oluşu da var. Kısacası insanoğlu ölümle yaşam arasında ikilemli bir ömür sürer durur.
Evet şimdi soralım mı, şu ömür dedikleri ne olabilir ?
Ömür denilen olgu,  aldığınız ilk nefes ile verdiğiniz son nefes arasında kalan kısacık  zaman diliminin adı. İşte o, ömür dediğiniz zaman dilimi, yaşarken üzerinde  hiç düşünmeseniz de başınıza gelen acı tatlı her durumu kapsayan ve hayatın size sunduklarını pek de öyle anlamadan yaşadığınız kısacık  bir süreç. 
Bir ömrü ifa edebilmek, yaşarken sorgulasak da sorgulamasak da öyle kolay bir şey değil. Hanginizin anlık yanılgıları, hüzünleri, hayalleri,  telaşları yok ki. Yapmanız gereken tek şey böylesine kısacık bir ömrün içini elinizden geldiğince doldurabilmek, dolu dolu yaşayabilmek. Hal böyle olunca da eğer hayata dair yüksek bir farkındalığınız  varsa kaliteli bir ömür sürersiniz. Değilse de olduğunuz yerde debelenip durursunuz. 
Farkındalık desek de belki hayatınızı güzel ya da kötü yaşamak bir anlık hafıza yanılgınızdan başka bir şey olmayabilir.  
Kafka  Dönüşüm  isimli kitabında muktedir olan bir insanla muktedir olmayan insanın halini ne güzel anlatmıştır. Kitabı okuyanlar, insanın etrafında bulunan kişilerin duruma göre nasıl şekil aldığını bilir. Yani,  kişi güçlüyken ve kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumdayken insanların ona karşı olan yaklaşımları ile elden ayaktan düştükçe kendisine karşı gösterilen tavırlar arasında ciddi farklar vardır. 
Herkes bir şekilde yaşamla ölüm arasında bulunan ve adına ömür denilen o incecik çizgide yol alırken deliler gibi uğraşıp çabalar. Peki, gerçek anlamda sahip olduklarınızın ya da yaşamlarınızın kıymetini bilebiliyor musunuz? 
Elbette bu soruyu üzerinde düşünmeden cevaplamanız çok zor...
Ancak sevdiklerinizin ani kayıpları ile karşılaştığınızda hayatınızı oldukça sade yaşamanız gerektiğini anlarsınız. Kayıplar insana yaşamın anlamını, bir o kadar da anlamsızlığını düşündürür.  Diğer taraftan da hayatınızın aslında ne kadar da anlık bir şey olduğunu sorgulatır.
Şimdi tekrar soralım mı? Ömür dediğiniz nedir ? 
İşte şimdi artık bu sorunun cevabını vermek çok zor olmasa gerek. Yüzyıllardır insanlar benzer hayatları yaşamıyorlar mı? Elbette öyle. Etrafınıza şöyle bir baktığınızda herkesin birbirinden farklı gibi görünen ancak hemen hemen aynı hayatları yaşadığını görmeniz mümkün. Çevrenizdeki yaşlıları mercek altına yatırdığınızda göreceksiniz ki;  asırlardır kullanılan araçlar gelişse de insanlar aynı duyguları taşıyorlar, aynı hayatları yaşıyorlar ve benzer hataları yapmaya devam ediyorlar.
Buna rağmen, nedendir bilinmez, komşunun tavuğu komşuya kaz görünmeye de devam ediyor.
Ah ömür! 
Karşılaştığınız her sonlanan ömürden, sevdiğiniz birinin ani kaybından sonra iç dünyanız karmakarışık olur. Ömür dediğiniz bir taraftan da oldukça trajikomik bir olgu değil mi? İçinizde fırtınalar koparken acı çektiğiniz zamanlarda dahi hayatınızı ciddiye almayı beceremezsiniz. Biten bir ömürle karşılaştığınızda ve bunu derinliğine yaşadığınızda bile hayatınıza dair farkındalığınız tam olmaz. Zaman zaman geçmişinizi özlersiniz  de  günün  birinde  bugününüzü  özlemek ihtimalini  aklınıza bile getiremezsiniz.
Kim ne derse desin insanoğlunun ömrü boyunca farkında olacağı tek gerçek, acı ve yalnızlıktır... ! 
Naçizane tavsiyem güzelliklere duyarlı olun! Sevdiklerinizle mutlu yaşayın efendim!