Almanya’ya gitmek üzere Milas-Bodrum Havalimanına geldim. Kontrol noktalarından geçip uçağa binmeyi beklemeye başladım. Hafta içi ve öğle saatleri olduğu için havaalanı oldukça tenhaydı. Bekleme salonunda benden başka birkaç, çocuklu aile ve benim gibi tek başına seyahat eden beş altı kişi vardı.

Elime kitabımı alıp beklemeye koyuldum. O sırada önümden telaşlı bir şekilde birkaç kez geçen, benim yaşlarımda bir adam dikkatimi çekti. Üzerinde yılların yorgunluğu vardı sanki. Düşük omuzları ve yaşından büyük görünüşüyle yıpratıcı bir işle meşgul olduğu anlaşılıyordu. Dikkatli bakınca, Almanya’da zor şartlar altında çalışan gurbetçilerimizden biri olduğunu düşündüm. Salonun sakinliğinde sırıtıyor, telaşlı haliyle hemen göze çarpıyordu.

Yanıma gelip konuştu. Kitabımdan kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Yanımdaki koltuğu işaret ederek:

‘’Oturabilir miyim?’’ dedi.

‘’Elbette, buyurun,’’ dedim.

Çantasını sırtından indirip yanıma oturdu. Ben de sessizce kitabımı okumaya devam ettim. Ancak yanımdaki koltuk komşumun, kitap okumama müsaade edecek gibi bir hali yoktu.

‘’Sizin yolculuk da Düsseldorf Havaalanı’na mı?’’ diye sordu.

‘’Evet,’’ diye cevapladım. Adamcağız, yakından bakınca özgüveni yok denecek kadar az görünüyordu.

‘’Siz nereye gidiyorsunuz?’’ diye sordum.

Sanki bu soruyu bekliyormuş gibi, nefes almadan anlatmaya başladı:

‘’Ben de Düsseldorf’a gidiyorum. Çocukların yanına... Almanya’da bir fabrikada çalıştım yıllarca, şimdi emekliyim. Babam doksan yaşında. Ona bakmak için emekli oldum.Artık Çatalca’da, babamla birlikte yaşıyorum. Burada, Turgutreis’te kardeşim var. Babamı ona bıraktım, 15 gün kalıp döneceğim. Aslında bizim gelin, yani kardeşimin karısı, babamı pek istemedi ama mecburiyetten kabul etti. Kardeşim çok zengin oldu, bizim gibi değiller artık. Bizi beğenmiyorlar. Altı ayda bir Almanya’ya giriş-çıkış yapmam gerekiyor.’’

Şaşırarak sordum:

‘’Oradan emekli oldum diyorsunuz, vatandaş olmadınız mı?’’

‘’Olmadım. Hanım sayesinde evlenerek gittim. Sonra o, beni bırakıp Antalya’da bir adama gitti.’’

Şaşırarak, sordum.

‘’Nasıl yani? Allah Allah... Antalya’daki adamı nereden bulmuş?’’

‘’Şiir grubundan.’’

Söyledikleri ilginç gelmişti. Konuşmaya devam ettim:

‘’Şiir grubunu nereden bulmuş?’’

‘’Facebook’tan...’’

‘’Bizim hanım, evde elini sıcak sudan soğuk suya sokmazdı. Sosyal medyadan bulduğu adamın yanına gitti. Orada da sadece 15 gün dayanabilmiş. Hayatı şiirlerdeki gibi zannetti. Adam her şeyine karışmış: ‘Mayo giyme, şunu yapma, bunu yapma...’ Kadıncağız adamdan nasıl kaçacağını bilememiş. Herkes benim gibi değil tabii. Ben hiçbir şeyine karışmazdım. Evde bir elbise dolabı vardı, giysilerinin arasına el girmezdi. İstediğini giyer, istediğini yapardı. Hepsini bıraktı. Çocukları da bıraktı. İki yetişkin oğlumuz var. Biri makinist oldu, diğeri yazılımcı. Anneleriyle hâlâ konuşmuyorlar. Ben konuşuyorum. Acıdım, kimsesi yok. Annesi, babası, çocukları onu reddetti. Adamı bırakınca Alanya’da ev tutmuş. Üç yıldır oralarda tek başına yaşıyor. Almanya’ya da gitmek istemiyor. Ne yapmak istediğini bilmiyorum. Özgür olmak istiyormuş. Sanki benim yanımdayken özgür değildi.’’

Duyduklarıma mı, yoksa adamın anlatımındaki rahatlığa mı şaşırayım, bilemedim. Sormaya devam ettim:

“Nasıl gitti, nereye böyle?” demediniz mi?

‘’Ne diyebilirdim ki... Gitmeye karar vermiş. Hepimizin karşısına çıkıp, ‘Ben âşık oldum, hayatımı yaşamak istiyorum’ dedi. Annesi, babası, çocuklar perişan oldular. Hatta babası, o gittikten kısa bir süre sonra kahrından öldü.’’

‘’Emekli miydi?’’

‘’Hayır. Çalışmayı sevmezdi. Günde birkaç saat çalışırdı, evde yaşlı bakımı yapıyordu. Zaten bize ‘işe gidiyorum’ dediği zamanlarda kaçtığı adamla telefonda konuşuyormuş. Tam üç yıl boyunca telefonla görüşmüşler. Ben bunları sonradan öğrendim.’’

Adamı dinledikçe durumunu anlamaya çalıştım. Oldukça olgun ve soğukkanlı bir yaklaşım sergiliyordu.

‘’Hayatım değişti. Almanya’da duramadım, emekliliğim gelmişti. Tası tarağı toplayıp Çatalca’dan küçük bir ev aldım. Yaşlı babamla beraber yaşamaya başladım. Ona bakıyorum. Herkes tanıyor beni orada. Mutluyum.’’

‘’Belki eşinizle tekrar bir araya gelirsiniz,’’ dedim.

Gözlerini hüzünle bir noktaya sabitleyip konuşmaya devam etti:

‘’Mümkün değil. Beni beğenmeyip giden kadını ne yapayım bu saatten sonra?’’

Havaalanlarında beklemek insanı yorar. Ama bazen o bekleyişin ortasında öyle biriyle karşılaşırsınız ki sizi tüm yol boyunca düşündürür.

İşte böyle; Sosyal Medya tehlikeli. İnsanı rezil de eder, vezir de.

Aman dikkat!

Sevgimle kalın…