Kocaman sevdamızı alıp küçücük bir köye sığınsak. Ve yine küçücük bir evde kocaman bir dünya kursak. Sen birkaç raf yapsan duvarımıza mesela, kitaplarımızı sıralasak.
Komşunun ineğinden gelse süt, anaç kadınlar ekmek yapmayı öğretseler bana. Kahvaltımızda peynir zeytin. Ve sıcacık bir ekmek, senin için pişirdiğim…
Tahta masamıza kurduğumuz çilingir soframızda ağırlasak dostlarımızı. Senin sevdiğin gibi, çay bardağında rakı yanında cacık. Kılçıklarını ayıklayıp tabağına koyduğum balık…
Radyomuzuda açarız, bizim için söyler Zeki Müren..”Biz Ayrılamayız”…
Haa bir de salıncak isterim senden Dildar’ım, kendi ağacımızın gölgesinde. Uçurmalı beni !.. Sallandıkça bulutlara dokunup evimize doldurmalıyım beyazlığı. Belki yitirmişizdir çoktan çocuk kahkahalarımızı. Ama tebessümümüz her yana dağılmalı. 
Sen hiç bir köyde geceyi seyrederek uyudun mu bitanem. Yıldızlar “bana dokunabilirsin” diyerek oynaştılar mı seninle… Şehirdekilere pek söylemezler bunu. Hiçbir zaman dokunamasan da inanılmaz bir mutluluk, ve hiçbir zaman bu kadar aydınlık olmamıştır zifiri karanlık.
En büyük huzursa başımın altında, kolundan yastık.
Bir senle, bir de horoz sesiyle uyanmak istiyorum sabaha… 
Hissederek, “günaydın Okyanus’um” diyen sesini yüreğimde, nefesini ensemde. Ardından öpücüklerin… 
Bembeyaz patiska çarşaflara sinmeli sevişmelerimizin rengi. Yeni gün böyle gelmeli.
Kah yağmurlu bir gün, kah pırıl pırıl güneş. Bizim için fark etmez ki. Çayımızı koyarken söyleriz yine, her zaman söylediğimiz gibi...“Birbirimizi çok seviyoruz Dildar’ım, birbirimizi çok seviyoruz Okyanus’um”. 
Yarim… Sevdiceğim…Kahvaltımızda yine peynir zeytin. Ve sıcacık bir ekmek, senin için pişirdiğim. -ŞABAN BAĞC