Bu meslekte yaklaşık 35 yıl olmuş.

Basın emekçisi olarak devam ediyorum. Bu süreç içinde ‘habercilik’ alanın sendikalar, eğitim ve sağlık oldu.

Sendikaları lise döneminde tanıdım. DİSK Genel İş Sendikası üyesi babanın oğlu olarak…

Hep işçilerle birlikte oldum. Eylemlerinde, sohbetlerinde, kıraathanelerde, sendikada, meyhanede…

O günlerde sendikalar dolup taşardı…

İşçiler, sadece ücretlerden sözetmedi. Ülke ve dünya gündemini tartışırlardı.

Toplu iş sözleşmeden elde edilen ‘bir kalıp sabun’dan sözetmezlerdi.

Haklarını nasıl alacaklarını bilirlerdi.

Zaten iktidarlar hiçbir zaman ‘buyrun bu hak sizin’ demezlerdi…

İktidarlar korkarlardı sendikalardan, işçilerden…

12 Eylül’le birlikte sendikalar ve işçiler ‘verilecek hakları’ beklediler, ‘bir kalıp sabun’un derdi ile uğraştılar.

Oysa o kadar hak kaybettiler ki…

‘Sarı sendikalar, sarı sendikacılar’ ortaya çıkarıldı…

Hani bugün kamu emekçileri sendikaları(memurlar) kurulduktan sonra ‘sarı’lar ortaya çıktığı gibi…

Kalemim tuttuğu sürece bunları yazdım ve bu tür sendikacıları ve sendikaları eleştirdim. Eleştirmeye de devam edeceğim.

Bu yazıya neden olan bir hafta önce Belediye İş Sendikası Eskişehir Şubesi’nin 10. Olağan genel kurulunda Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt’un konuşmasıdır…

Bu konuşmalar haber oldu kısaca(Esgazete ayrıntılı verdi konuşmayı)…

Köşelerde bu konuyla ilgili yorum yapıldı mı bilmiyorum. Ben okumadım.

Şöyle anımsayalım Kurt’un konuşmasını…

“Asgari ücret açlık sınırının altında normal aldığınız ücret yoksulluk sınırının altında ve Odunpazarı belediyesinde çalışan işçilerin yarısından fazlasından oy alamadık. Üstelik taşeronda çalışan, hiçbir sosyal güvencesi olmayan hiçbir hakkı hukuku tanınmayan işçilerin hiçbirinden oy alamadık. (…) Öyle bir umutsuzluk var ki ülkede niçin böyle bir umutsuzluk var anlamıyorum. Uyuşmuş beyinler. İnsanlar bekiliyor birileri beni beslesin birileri beni doyursun birileri beni uçursun istiyor. Böyle bir şey olmaz. Emekçi arkadaşlarım yan yana durmazsa dimdik durmazsa bu iş olmaz. Ben Odunpazarı belediyesinde çalışan arkadaşlarıma seslenirken diğer belediyelerde çalışan arkadaşlarıma da sesleniyorum. Kendi katili besleyen kendi katilini gazlayan bir mantık olmaz. Siz taşeron işçiliği en düzeye çıkaran, kiralık işçiliği ortaya koyan, geçici işçiliği yasaya koyan, sendikasızlaşmayı ana ilke haline getiren bir partiyi nasıl desteklersiniz. Böyle bir şey olmamalı. Bu insan yaradılışına aykırını. Ama ne yazık ki böyle. Artık bu işten vazgeçin…

 Eğer 10 ağustosta da aynı zihniyete oy verecek olursanız dükkanları kapatın, sendikanız kalmaz. Sendikalar yalakalık kuyruğuna geçecek. Böyle bir şey olmaz. (…) 40 milyonken 3 buçuk milyon insan hak alıyordu. Ne oldu şimdi 75 milyonda 720 insan oda alıyorsa sizin aldığınıza hak mı denir. Ne verdilerse onu aldınız. İşçi sınıfı sınıfsa sınıflığını bilecek, sendikacı temsilciliğini yaptığı sınıfın şanına uygun davranacak. “

Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt kürsüde bunları söylerken, bende salonda bulunan sendikacıların yüzlerine bakıyordum…

Bakışlarını okumaya çalışıyordum…

Hiçbir rahatsızlık hissetmedim.

Zaten ‘sınıfını’ bilmeyen sendikacı olursa doğal olarak oturduğu koltuk onu hiçbir zaman rahatsız etmez…

Yani, sıfırdan başlamak gerekiyor, eğitimlere öncelikle…

“İşçi sınıfı, işçi nedir, sendika nedir? Ekonomi, artı değer, sömürü, kapitalizm, sosyalizm, demokrasi, işçi hakları, emeğin değeri, mücadele, dünyada ve Türkiye’de sınıfsal mücadele, hak nasıl kazanılır?,….”