Duyduğumuzu anlatmak sorumluluğumuz sanki, boynumuzun borcu. Yine de şüpheye düşüyorum… Duyduklarımızı anlattıkça bu kimin işine yarıyor?

Duruşma sırası beklerken duydum ben de. Komik desen komik de değil? Ortada bir suçlu da yok. “Suça sürüklenen çocuk var”

- Altınlarınızı poşete koyup, en yakın çöp kutusuna atın…

- Olmaz mı? O zaman bir arkadaş sizin kapıya gelecek ona verin.(Hizmette sınır yok zaten. Kapınıza kadar gelip teslim alıyorlar. Öyle eskisi gibi kapı kırmak, pencere esnetmek falan da yok. Siz hazırlayıp poşete koyup veriyorsunuz değerli eşyalarınızı. Öncesinde de telefonda soruyorlar.)

-Kaç tane cumhuriyet demiştin abla? 15 Cumhuriyet, 30 küçük altına tamam. Nerede takılmıştı, oğlanın sünnetinden tamam peki. Gelip alıyoruz….

Ortada bir “suça sürüklenen çocuk var.” Yargılananların hepsi çocuk. Sürüklenen orada, sürükleyen kim peki? Biz mi, hepimiz? Kanun 18 yaşın altında bir çocuğun “sanık”  olamayacağını söylüyor. 18 yaşın altında ise “suça sürüklenen çocuk” o…

Şu çok açık ki, İstanbul’da bir profesöre, kuyumcu soygununda isminiz geçiyor diyenlerle bu çocuklar aynı kişiler değiller. Olay aynı ama, usül aynı. Yalnızca hasılat biraz düşük (!)

İlk kim tasarladı. Kim denedi. Eskiden, telefonların çevirmeli olduğu, arayan numarayı göremediğimiz,  haberleri akşam ajansından aldığımız günlerde neden böyle şeyler yapılmıyordu, nasıl bir anda bu hale geldik bilmiyorum. Sanki anlattıkça, paylaştıkça, haber yaptıkça yalnızca mağdur olabilecekleri uyarmıyor, birilerinin de iştahını kabartıyor yeni suç fikirleri veriyoruz.

Anlatalım, yine anlatalım. “Ama helal olsun adama. Nasıl yapmış ya, şuna bak”. Demeyelim!!! Yoksa cümlelerimizde kurduğumuz dar ağaçlarına daha kimler asılacak bilemeyeceğiz. Bakışımız, onayımız kimleri teslim alacak.

İnanmak ne kolay. İnanmak, inandırmaktan daha büyük suç yok sanki…

Duyduklarımızı anlatarak yeni mağdurlar oluşmasını engelleyen de biziz, yeni suçlular yaratan onlara fikir veren de.

Sonuç olarak,

İşimiz ile ilgili olarak zorunlu değilse yabancı numaralardan gelen telefonları açmamalı. Özellikle yaşlıları bu konuda uyarmalı.

Ödül kazandınız, numarası çok çok eskidi. Durduk yere ödül kazandığımıza inanmamalı.

Telefonumuzun terör örgütünün eline geçtiğine, kimliğimizin kuyumcu soygununda bulunduğuna ihtimal vermemeli.

Telefonumuz aynı kredi kartı gibi bir ödeme aracı olabilir, gelen mesaja “evet” yazarken, telefonda “kabul ediyorum” derken ödeme yapıyor olabileceğimizi bilmeli.

Kredi kartımızın 10 yıllık kart aidatını bir çırpıda alabileceğini söyleyen kaynağı belli olmayan mesaj ve telefonlardan uzak durmalı. Varsa böyle bir talebimiz ya bizzat tüketici hakem heyetlerine başvurmalı ya da bizi temsil etmeye yetkili olacak bir “avukat” ile vekalet ilişkisi kurmalı. Danışman veya  benzeri belirsiz sıfatlara güvenmemeli.

Bize gelen 1.000 TL değerinde bir kargoyu alabilmek için 122,05 TL ödeme yapmamız gerektiğine inanmamalı.

En önemlisi de hakkımız olmayan bir kazanç peşinde koşmamalı, ayrıcalıklı olduğumuza, savcının bizi özel olarak uyarmak istediğine, polisin ilgili yerlere intikal etmeden bu işi bizim için çözeceğine inanmamalı…

 

Sağlıcakla….

 

Av. Pınar TURHANOĞLU GÜCÜYENER

www.tukdes.org [email protected]