Son zamanlarda ekonominin durumu malum. Hemen her yerde tuvalet kağıtlarına gelen abartılı zamlarla ilgili yazılar, espriler, karikatürler görüyorum. Böyle olunca, bu konuyla ilgili çok eski bir anım geldi aklıma ve hemen yazayım dedim.

Son zamanlarda ekonominin durumu malum. Hemen her yerde tuvalet kağıtlarına gelen abartılı zamlarla ilgili yazılar, espriler, karikatürler görüyorum. Böyle olunca, bu konuyla ilgili çok eski bir anım geldi aklıma ve hemen yazayım dedim.

Eski zamanlarda köylerde yaşayan kişiler büyük abdestlerini yaptıktan sonra taharetlenmek için küçük taşları kullanırlarmış.

90'lı yılların başı, rahmetli eşim Hamdi o yıllarda Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nde görev yapıyor. Yanında da birlikte çalıştığı babacan bir astsubay var, şef Nusret Abi.

Nusret Abi gün görmüş, her duruma vakıf, hastanede görev yapan astsubayların en kıdemlilerinden biri. Diğer taraftan rütbeli, rütbesiz herkesin saygı duyup sevdiği bir adam. Sanırım Bahriyenin ilk olmasa da bir sonraki kuşak astsubaylarından.

Yani uzun lafın kısası, o dönemde şef diye anılan oldukça kıdemli kademeli bir astsubay.

O tarihlerde yeni evlenmişiz, ben de bulduğum her fırsatta Kasımpaşa Deniz Hastanesi'ne Hamdi'nin yanına gider orada bir şekilde Nusret Abiyle sohbet eder ve bundan inanılmaz keyif alırdım. Nusret Abi aynı zamanda lojman komşumuz olur, onlarla ailece de görüşürdük. Büyük kızı benimle yaşıttı.  Karısı Müberra Abla Balkan kökenli hemşehrim, hem çok güzel, hem de çok becerikli muhteşem bir insandı.  Onu da çok severdim. O yıllarda sık sık birbirimizin evlerinde  akşam oturmalarında bir araya gelirdik. Her türlü problemimize ilk onlar koşarlardı.

Hamdi Nusret Abiyi adeta bir baba gibi görür, hem çok sever hem de saygı duyardı. O da Hamdi'yi çok sever ve kollardı. Ben de çok severdim kendisini. Yanlarına her gittiğimde başından geçen ilginç bir anısını anlatır, odada bulunan herkes gibi ben de onu nefesimi tutarak merak ve heyecanla dinlerdim.

Yine bir gün yanlarına uğradım. Sohbet sohbeti açtı, Nusret Abi başladı anlatmaya...

''60' lı yıllar.''

Deniz Astsubay Hazırlama Okulu'na ilk başladığı yıllardan bahsediyor. Okula Türkiye'nin her yerinden taşradan olsun, büyük şehirlerden olsun,  gelen türlü genç var. Astsubay olmak için İstanbul'a gelene kadar hiç şehir görmemiş olan bir sınıf arkadaşından bahsediyor, adı da Hasan.

Hasan, tabiri caizse ''Allah'ın unuttuğu''  daha önce kimsenin adını bile duymadığı çok uzak bir köyden, muhtarın yönlendirmesiyle Bahriyeli olmak üzere İstanbul'a geliyor. Gelirken de yanında taharet yaparken kullanmak üzere bir torba dolusu taş getiriyor. Hasan ne zaman tuvalete gidecek olsa önce dolabına yöneliyor ve oradan eline ufak bir taş alıp öyle gidiyor. Bizimkinin  arkadaşları dururlar mı? Çok geçmeden durumu fark ediyorlar. Sonrasında zavallı çocuğu gözetleyip takip ediyorlar ve ne yaptığını anlıyorlar.  Askeri ortam tabii, gençler fırlama, bir şekilde Hasan'ı sıkıştıracaklar ya, dikiliyorlar karşısına, ne yaptığını bildikleri halde ''bunlar da neyin nesi '' diye  soruyorlar.

Hasan garibim  kendisi için son derece normal olan  bu duruma binaen köylü saflığıyla cevap veriyor.

''Bunları büyük abdestimi yaptıktan sonra taharetlenirken kullanıyorum. İstanbul'da uygun taş bulamam diye evden gelirken yanımda getirdim. Bir torba var, bana uzun süre yeter bunlar.''

Bu cevaptan sonra bizim Hasan okulda uzunca süre alay konusu oluyor. Her fırsatta gençler bununla acımasızca dalga geçiyorlar.

Eh! Şimdi tuvalet kağıtlarına gelen son zamlardan sonra taş bir alternatif olabilir mi acep?

Ah Nusret Abi!

Sevgimle kalın efendim.